Denizel Bilgiler

post?.Description

Van Gölü ve çevresinin korunması için 2020 yılında başlatılan Van Gölü Havzası Koruma Eylem Planı kapsamında sorumluluk alan TURMEPA öğrenci ve öğretmen eğitimlerine devam ederken, Van İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ve Adel Kalemcilik sponsorluğu ile “Hayallerim Van Gölü Kadar Büyük” resim yarışmasını hayata geçirdi. TURMEPA’ nın çevre eğitimlerini alan öğrenciler, yarışmada hayal ettikleri Van Gölü’nü resmederek, çevrenin ve doğal kaynakların korunması konusunda da farkındalık kazandı.

TURMEPA Akademi Denizel Bilgiler

Neden 1.5 derece? Dünyamızın Havale Eşiği.
• Yerküre, sanayi öncesi ortalamalara göre sadece 1,5°C daha ısınırsa, geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla yüz yüze kalacağız. Fosil yakıt tüketimi ile artan sera gazı emisyonları, bizi insanlığın şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu süreçle karşı karşıya bırakmaya başladı bile!
• Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan Arazi Raporu şimdiye kadar iklim değişikliğinin karasal sistemler üzerindeki etkisini en geniş kapsamlı inceleyen rapor olarak ön plana çıkıyor.
• Rapor, iklim değişikliğinin çölleşme riskini nasıl artırdığı, tarım ve toprak üzerindeki etkilerinin neler olduğunu ortaya koydu.
• Arazi Raporu, aynı zamanda, iklim değişikliğinin karasal ekosistem üzerindeki bu etkilerin ve risklerin nasıl yönetilebileceğine, sürdürülebilir arazi yönetiminin nasıl yapılması gerektiğine dair öneriler de içeriyor.
İnsanlar dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0ºC ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Arktik denizinin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladı.
• Seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçecek.
• 1,5ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlemesi anlamına geliyor.
• Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor.
• Bu yüzden, tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler gerekiyor.
• Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.

Neden 1.5 derece? Dünyamızın Havale Eşiği. • Yerküre, sanayi öncesi ortalamalara göre sadece 1,5°C daha ısınırsa, geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla yüz yüze kalacağız. Fosil yakıt tüketimi ile artan sera gazı emisyonları, bizi insanlığın şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu süreçle karşı karşıya bırakmaya başladı bile! • Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan Arazi Raporu şimdiye kadar iklim değişikliğinin karasal sistemler üzerindeki etkisini en geniş kapsamlı inceleyen rapor olarak ön plana çıkıyor. • Rapor, iklim değişikliğinin çölleşme riskini nasıl artırdığı, tarım ve toprak üzerindeki etkilerinin neler olduğunu ortaya koydu. • Arazi Raporu, aynı zamanda, iklim değişikliğinin karasal ekosistem üzerindeki bu etkilerin ve risklerin nasıl yönetilebileceğine, sürdürülebilir arazi yönetiminin nasıl yapılması gerektiğine dair öneriler de içeriyor. İnsanlar dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0ºC ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Arktik denizinin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladı. • Seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçecek. • 1,5ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlemesi anlamına geliyor. • Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor. • Bu yüzden, tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler gerekiyor. • Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.

Boğazın eski tadı yok...
Marmara Denizi'nde balık çeşidi 124'ten 7'ye geriledi
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 1967 ila 2016 yılları arasındaki balıkçılık verilerini inceleyen bilim insanları, bu verileri Karadeniz ve Marmara Denizi'nin ekolojik bilgileriyle kıyaslamışlar. 50 yıllık bu süreçte avlanma miktarının olması gerekenden yüzde 80 kadar aşağıya indiği durumlarda da bu balık türünün neslinin ticari olarak tükenmiş olduğu ifade ediliyor. Yapılan araştırmalar, Karadeniz'in Türkiye yakasında 17, Marmara Denizi'nde ise 19 balık türünün yok olduğunu gözler önüne seriyor. Marmara Denizi'nde 1980'li yıllarda tükenen mavi yüzgeçli orkinoslardan sonra köpek balıklarına da bölgede pek rastlanmamış. aşırı avlanma ve avlanmayla ilgili etkili bir yönetim planı olmaması nedeniyle Karadeniz'deki balık ekosisteminde ciddi bir çöküş olduğunu ortaya koyuyor. Bu çöküş, Karadeniz'den ayrı düşünülemeyen Marmara Denizi'ni de etkiliyor. Bilim insanları, Marmara Denizi'nin kaderinin de Karadeniz'le benzer olacağını ifade ediyorlar.
Denizlerimizde, bilhassa Marmara ve Karadeniz de 25 yıl öncesine kadar çeşitleri bol olan ( 50 tür) balıklar ve kabuklu canlılar bulunmaktaydı. Bunlar; Tekir, Barbun , İstavrit , Kıraça, İspari, İlarya, İzmarit, Kalkan, Karagöz, Kaya balığı, Sinarit, Palamut, Torik, Zindandelen, Altıparmak, Lüfer, Kofana, Çinakop, Kefaller, Levrek, Hamsi, Gümüş , Çaça, Sardalya, Dilbalığı, Mezgit, Orkinos, Yunus, Mersin balığı, Kılıç balığı, Gelincik, Minakop, Zargana, Tirsi, Eşkina, Vatoz, Köpek balığı, Karadeniz Alabalığı, Dülger, Uskumru, Kolyoz, Karides, Istakoz, Pavurya, İstiridye, Midye, Kalamar, Kupes,
Bu balıkların çoğu göç balığı olmasına rağmen; İstakoz, Pavurya, Kırlangıç, Karides gibi türler de Marmara Denizin’de yumurtalarını bırakırlar ve nesillerinin devamını sağlarlardı.
Zamanımıza gelindiğinde ise bu balık türlerinin çoğu azalmış hatta bazıları yok olmuş ve kalanları da nesillerinin devamı için Karadeniz ve Marmara Denizi’ni terk etmek zorunda kalmışlardır.

Boğazın eski tadı yok... Marmara Denizi'nde balık çeşidi 124'ten 7'ye geriledi Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 1967 ila 2016 yılları arasındaki balıkçılık verilerini inceleyen bilim insanları, bu verileri Karadeniz ve Marmara Denizi'nin ekolojik bilgileriyle kıyaslamışlar. 50 yıllık bu süreçte avlanma miktarının olması gerekenden yüzde 80 kadar aşağıya indiği durumlarda da bu balık türünün neslinin ticari olarak tükenmiş olduğu ifade ediliyor. Yapılan araştırmalar, Karadeniz'in Türkiye yakasında 17, Marmara Denizi'nde ise 19 balık türünün yok olduğunu gözler önüne seriyor. Marmara Denizi'nde 1980'li yıllarda tükenen mavi yüzgeçli orkinoslardan sonra köpek balıklarına da bölgede pek rastlanmamış. aşırı avlanma ve avlanmayla ilgili etkili bir yönetim planı olmaması nedeniyle Karadeniz'deki balık ekosisteminde ciddi bir çöküş olduğunu ortaya koyuyor. Bu çöküş, Karadeniz'den ayrı düşünülemeyen Marmara Denizi'ni de etkiliyor. Bilim insanları, Marmara Denizi'nin kaderinin de Karadeniz'le benzer olacağını ifade ediyorlar. Denizlerimizde, bilhassa Marmara ve Karadeniz de 25 yıl öncesine kadar çeşitleri bol olan ( 50 tür) balıklar ve kabuklu canlılar bulunmaktaydı. Bunlar; Tekir, Barbun , İstavrit , Kıraça, İspari, İlarya, İzmarit, Kalkan, Karagöz, Kaya balığı, Sinarit, Palamut, Torik, Zindandelen, Altıparmak, Lüfer, Kofana, Çinakop, Kefaller, Levrek, Hamsi, Gümüş , Çaça, Sardalya, Dilbalığı, Mezgit, Orkinos, Yunus, Mersin balığı, Kılıç balığı, Gelincik, Minakop, Zargana, Tirsi, Eşkina, Vatoz, Köpek balığı, Karadeniz Alabalığı, Dülger, Uskumru, Kolyoz, Karides, Istakoz, Pavurya, İstiridye, Midye, Kalamar, Kupes, Bu balıkların çoğu göç balığı olmasına rağmen; İstakoz, Pavurya, Kırlangıç, Karides gibi türler de Marmara Denizin’de yumurtalarını bırakırlar ve nesillerinin devamını sağlarlardı. Zamanımıza gelindiğinde ise bu balık türlerinin çoğu azalmış hatta bazıları yok olmuş ve kalanları da nesillerinin devamı için Karadeniz ve Marmara Denizi’ni terk etmek zorunda kalmışlardır.

Uzaktan Gelen Davetsiz Misafirler:
YABANCI İSTİLACI TÜRLER

İstilacı Yabancı Tür Nedir?

Yabancı olduğu doğal yaşam ortamına yerleşen, yayılan ve ekolojik ve ekonomik zarara neden olan bitki, hayvan ve organizmalardır.

İnsan faaaliyetleriyle kendi doğal yaşam ortamından yeni bir yaşam ortamına taşınan türler “yabancı türler” olarak tanımlanır. Ayrıca “egzotik” “tanıştırılmış” “yerli olmayan türler” olarak da bilinir.

Yabancı türlerin kendi doğal yaşam ortamlarında iklim, kaynaklar, avcılar, hastalıklar gibi birçok sınırlayıcı faktörler ile sayıları kontrol altında tutulur. Her yabancı tür istilacı değildir.

Yabancı türler, yeni bir yaşam ortamına başarıyla yerleşir ve yayılırsa; deniz ekosistemlerini değiştirir ve biyolojik çeşitliliği tehdit ederse; insan sağlığına ve ekonomiye zarar verirse istilacı tür olarak tanımlanır. Denizlerde bulunan bu türlere “denizel istilacı yabancı türler” denir.

Denizel istilacı yabancı türler nasıl geliyor?

Dünya’da, türler yeni yaşam ortamlarına doğal yollar (fırtına, okyanus akıntısı vb) ile binlerce yıldır taşınıyor. Günümüzde türler insanların yaptığı deniz ticareti ve taşımacılığı ile çok hızlı taşınıyor. Özellikle, gemiler, yatlar ve teknelerin gövdesine tutunarak ve çoğunlukla gemilerin balast suyu içerisinde taşınıyor. Dünya’da her gün gemilerin balast suları içinde 7.000 tür taşındığı tespit edildi. Bu şekilde, denizlere her 9 haftada 1 yeni tür girişi oluyor.

Türkiye’de denizel istilacı yabancı türler...

Denizel istilacı yabancı türlerin, bilerek veya bilmeyerek insan faaliyetleri sonucunda doğal olarak ait olmadıkları ortamlara girişi sağlanıyor. Şu ana kadar Türkiye’nin denizlerinde tespit edilen yaklaşık 500 denizel yabancı tür girişi bulunuyor.
Tespit edilen tür girişlerinin 2/3’ü Kızıl Deniz’den Akdeniz’e Süveyş Kanalı üzerinden, 1/3’ü gemilerin gövdesinde ve balast suları içerisinde gerçekleşti.

Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayınlayan dünyanın en kötü 100 istilacı yabancı türü listesindeki 4 istilacı yabancı tür (taraklı deniz anası, deniz salyangozu, katil yosun ve su sümbülü) Türkiye’nin denizlerinde bulunuyor. Denizel İstilacı Yabancı Türlerin Etkileri:
Çevresel Etkiler: Denizel istilacı yabancı türler, deniz ekosistemlerini değiştirir ve denizel biyolojik çeşitliliğin kaybına neden olur. Özellikle, yerli türleri avlar, yerli türler ile yaşam ortamı ve kaynaklar için rekabet eder, yerleştiği doğal yaşam ortamını değiştirir ve tahrip eder, parazit ve hastalıkları taşır. Deniz ve ekosistemlerinin sağladığı yaşam ortamı, besin döngüsü, su kalitesi, arıtma, iklimi düzenleme, karbon depolama vb. düzenleyici ve destekleyici hizmetler zarar görür.
İnsan sağlığı ve refahı (sosyal) etkiler: Bazı denizel istilacı yabancı türler zehirlidir ve dokunulduğunda veya kazara yenildiğinde insan sağlığına zarar verir. Bazı hastalıkları ve parazitleri insanlara taşıyabilir. Balıkçılık faaliyetlerinde, balık stoklarının azalması, denizlerin kirlenmesi, ağların yırtılmasına neden olur, balıkçılık ve turizm faaliyetlerini olumsuz etkiler.
Ekonomik etkiler: Deniz ekosistemlerinin insanlara sağladığı çevresel ve sosyal faydaların kaybına neden olur. Geçim kaynakları kaybı ve işsizliğe neden olabilir. Belli bir bölgeye yerleşmeleri ve yayılmaları durumunda denizel istilacı yabancı türlerin sayılarını kontrol altında tutmak ve yayılma hızlarını azaltmak için ciddi yatırım ve maliyet gerektirir. Su borularının tıkanması ve arıtma tesislerinin zarar görmesi gibi kıyı altyapılarında sorunlara yol açar.

Uzaktan Gelen Davetsiz Misafirler: YABANCI İSTİLACI TÜRLER İstilacı Yabancı Tür Nedir? Yabancı olduğu doğal yaşam ortamına yerleşen, yayılan ve ekolojik ve ekonomik zarara neden olan bitki, hayvan ve organizmalardır. İnsan faaaliyetleriyle kendi doğal yaşam ortamından yeni bir yaşam ortamına taşınan türler “yabancı türler” olarak tanımlanır. Ayrıca “egzotik” “tanıştırılmış” “yerli olmayan türler” olarak da bilinir. Yabancı türlerin kendi doğal yaşam ortamlarında iklim, kaynaklar, avcılar, hastalıklar gibi birçok sınırlayıcı faktörler ile sayıları kontrol altında tutulur. Her yabancı tür istilacı değildir. Yabancı türler, yeni bir yaşam ortamına başarıyla yerleşir ve yayılırsa; deniz ekosistemlerini değiştirir ve biyolojik çeşitliliği tehdit ederse; insan sağlığına ve ekonomiye zarar verirse istilacı tür olarak tanımlanır. Denizlerde bulunan bu türlere “denizel istilacı yabancı türler” denir. Denizel istilacı yabancı türler nasıl geliyor? Dünya’da, türler yeni yaşam ortamlarına doğal yollar (fırtına, okyanus akıntısı vb) ile binlerce yıldır taşınıyor. Günümüzde türler insanların yaptığı deniz ticareti ve taşımacılığı ile çok hızlı taşınıyor. Özellikle, gemiler, yatlar ve teknelerin gövdesine tutunarak ve çoğunlukla gemilerin balast suyu içerisinde taşınıyor. Dünya’da her gün gemilerin balast suları içinde 7.000 tür taşındığı tespit edildi. Bu şekilde, denizlere her 9 haftada 1 yeni tür girişi oluyor. Türkiye’de denizel istilacı yabancı türler... Denizel istilacı yabancı türlerin, bilerek veya bilmeyerek insan faaliyetleri sonucunda doğal olarak ait olmadıkları ortamlara girişi sağlanıyor. Şu ana kadar Türkiye’nin denizlerinde tespit edilen yaklaşık 500 denizel yabancı tür girişi bulunuyor. Tespit edilen tür girişlerinin 2/3’ü Kızıl Deniz’den Akdeniz’e Süveyş Kanalı üzerinden, 1/3’ü gemilerin gövdesinde ve balast suları içerisinde gerçekleşti. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayınlayan dünyanın en kötü 100 istilacı yabancı türü listesindeki 4 istilacı yabancı tür (taraklı deniz anası, deniz salyangozu, katil yosun ve su sümbülü) Türkiye’nin denizlerinde bulunuyor. Denizel İstilacı Yabancı Türlerin Etkileri: Çevresel Etkiler: Denizel istilacı yabancı türler, deniz ekosistemlerini değiştirir ve denizel biyolojik çeşitliliğin kaybına neden olur. Özellikle, yerli türleri avlar, yerli türler ile yaşam ortamı ve kaynaklar için rekabet eder, yerleştiği doğal yaşam ortamını değiştirir ve tahrip eder, parazit ve hastalıkları taşır. Deniz ve ekosistemlerinin sağladığı yaşam ortamı, besin döngüsü, su kalitesi, arıtma, iklimi düzenleme, karbon depolama vb. düzenleyici ve destekleyici hizmetler zarar görür. İnsan sağlığı ve refahı (sosyal) etkiler: Bazı denizel istilacı yabancı türler zehirlidir ve dokunulduğunda veya kazara yenildiğinde insan sağlığına zarar verir. Bazı hastalıkları ve parazitleri insanlara taşıyabilir. Balıkçılık faaliyetlerinde, balık stoklarının azalması, denizlerin kirlenmesi, ağların yırtılmasına neden olur, balıkçılık ve turizm faaliyetlerini olumsuz etkiler. Ekonomik etkiler: Deniz ekosistemlerinin insanlara sağladığı çevresel ve sosyal faydaların kaybına neden olur. Geçim kaynakları kaybı ve işsizliğe neden olabilir. Belli bir bölgeye yerleşmeleri ve yayılmaları durumunda denizel istilacı yabancı türlerin sayılarını kontrol altında tutmak ve yayılma hızlarını azaltmak için ciddi yatırım ve maliyet gerektirir. Su borularının tıkanması ve arıtma tesislerinin zarar görmesi gibi kıyı altyapılarında sorunlara yol açar.