TURMEPA Akademi Denizel Bilgiler

Van Gölü ve çevresinin korunması için 2020 yılında başlatılan Van Gölü Havzası Koruma Eylem Planı kapsamında sorumluluk alan TURMEPA öğrenci ve öğretmen eğitimlerine devam ederken, Van İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ve Adel Kalemcilik sponsorluğu ile “Hayallerim Van Gölü Kadar Büyük” resim yarışmasını hayata geçirdi. TURMEPA’ nın çevre eğitimlerini alan öğrenciler, yarışmada hayal ettikleri Van Gölü’nü resmederek, çevrenin ve doğal kaynakların korunması konusunda da farkındalık kazandı.

Van Gölü ve çevresinin korunması için 2020 yılında başlatılan Van Gölü Havzası Koruma Eylem Planı kapsamında sorumluluk alan TURMEPA öğrenci ve öğretmen eğitimlerine devam ederken, Van İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ve Adel Kalemcilik sponsorluğu ile “Hayallerim Van Gölü Kadar Büyük” resim yarışmasını hayata geçirdi. TURMEPA’ nın çevre eğitimlerini alan öğrenciler, yarışmada hayal ettikleri Van Gölü’nü resmederek, çevrenin ve doğal kaynakların korunması konusunda da farkındalık kazandı.

Doğal yaşam alanlarından farklı ve uzak ekosistemlere genellikle insan etkisiyle taşınan canlılara yabancı türler denmektedir. Bunlardan hızlı şekilde büyük popülasyon oluşturan ve aynı zamanda insan sağlığına ya da ekosisteme olumsuz etkilerde bulunanlar istilacı tür olarak adlandırılmaktadır.

Türkiye kıyılarından bildirilen yabancı türlerin çoğu, Süveyş Kanalı vasıtasıyla Kızıldeniz kökenlidir.

2021 yılında yapılan son çalışmalar, Türkiye denizel yabancı türler listesi güncellemesinde, 404'ü bölgede yerleşik ve 135 tür ziyaretçi olmakla birlikte,18 taksonomik gruba ait toplam 539 tür tespit edilmiştir. Bu çalışmalar 2011 – 2021 yılları arasında listeye toplam 185 yeni yabancı tür eklendiğini göstermektedir.

Doğal yaşam alanlarından farklı ve uzak ekosistemlere genellikle insan etkisiyle taşınan canlılara yabancı türler denmektedir. Bunlardan hızlı şekilde büyük popülasyon oluşturan ve aynı zamanda insan sağlığına ya da ekosisteme olumsuz etkilerde bulunanlar istilacı tür olarak adlandırılmaktadır. Türkiye kıyılarından bildirilen yabancı türlerin çoğu, Süveyş Kanalı vasıtasıyla Kızıldeniz kökenlidir. 2021 yılında yapılan son çalışmalar, Türkiye denizel yabancı türler listesi güncellemesinde, 404'ü bölgede yerleşik ve 135 tür ziyaretçi olmakla birlikte,18 taksonomik gruba ait toplam 539 tür tespit edilmiştir. Bu çalışmalar 2011 – 2021 yılları arasında listeye toplam 185 yeni yabancı tür eklendiğini göstermektedir.

Limitlerimizi Aştık, Gelecek Nesillere Borçlanıyoruz!

Dünyanın bizlere 1 yıl için sunduğu kaynakları bugün tükettik. Bugünden itibaren gelecek yılın kaynaklarını kullanacağız. Üret – kullan – at sistemine dayanan alışkanlıklarımız sebebiyle gezegenimizin kaynaklarını bilinçsizce yok ediyoruz. İhtiyaçlarımızı karşılamak için 1,7 Dünya'ya ihtiyacımız var.

Daha sürdürülebilir ve daha bilinçli tüketiciler olmalı, döngüsel ekonomiyi benimsemeli ve gelecek nesillere ait olan doğal kaynakları en verimli şekilde kullanmalıyız.

Sıfır Atık ve Sıfır Atık Mavi projelerine destek vererek israfı önlemeyi bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Bugün attığımız adımlar gelecekteki sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik öneme sahip olacak. Sizler de instagram hesabımızdaki linkten Sıfır Atık Mavi sözü vererek, aldığımız iki nefesten birini sağlayan denizlerimizi ve tüm doğal kaynaklarımızı korumak adına bir adım atabilirsiniz.

Limitlerimizi Aştık, Gelecek Nesillere Borçlanıyoruz! Dünyanın bizlere 1 yıl için sunduğu kaynakları bugün tükettik. Bugünden itibaren gelecek yılın kaynaklarını kullanacağız. Üret – kullan – at sistemine dayanan alışkanlıklarımız sebebiyle gezegenimizin kaynaklarını bilinçsizce yok ediyoruz. İhtiyaçlarımızı karşılamak için 1,7 Dünya'ya ihtiyacımız var. Daha sürdürülebilir ve daha bilinçli tüketiciler olmalı, döngüsel ekonomiyi benimsemeli ve gelecek nesillere ait olan doğal kaynakları en verimli şekilde kullanmalıyız. Sıfır Atık ve Sıfır Atık Mavi projelerine destek vererek israfı önlemeyi bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Bugün attığımız adımlar gelecekteki sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik öneme sahip olacak. Sizler de instagram hesabımızdaki linkten Sıfır Atık Mavi sözü vererek, aldığımız iki nefesten birini sağlayan denizlerimizi ve tüm doğal kaynaklarımızı korumak adına bir adım atabilirsiniz.

Aldığımız iki nefesten birini denizlerimiz ve okyanuslarımız sağlıyor. İhtiyaç duyduğumuz oksijenin yüzde 50-70'ini denizler ve okyanuslar üretiyor. Bize hayat veren maviliklerimizi korumak ve gelecek nesillere sağlıklı yarınlar bırakmak için “Deniz varsa hayat var” diyoruz. 8 Haziran Dünya Okyanus Günü Kutlu Olsun!

Aldığımız iki nefesten birini denizlerimiz ve okyanuslarımız sağlıyor. İhtiyaç duyduğumuz oksijenin yüzde 50-70'ini denizler ve okyanuslar üretiyor. Bize hayat veren maviliklerimizi korumak ve gelecek nesillere sağlıklı yarınlar bırakmak için “Deniz varsa hayat var” diyoruz. 8 Haziran Dünya Okyanus Günü Kutlu Olsun!

Bilim insanları, bu tahminlerin iklim değişikliğinin en kötü senaryosuna dayandığını, ancak karbon emisyonlarını azaltma çabalarının dünya çapında deniz seviyesindeki yükselmelerde önemli bir azalma sağlayabileceğini belirtiyor.

Kaynak1:
https://www.cumhuriyet.com.tr/bilim-teknoloji/bilim-insanlari-ibiza-ve-cevresindeki-adalar-yok-olacak-1894348

Kaynak2:
https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/bilim-insanlari-uyardi-ibiza-ve-cevresindeki-turistik-adalar-yuzyilin-sonuna-kadar-yok-olacak,Omg7nwIH8k-TOXBEEeK69g/AQqUNviKMUGVLt_kJNsS2w

Kaynak 3:
https://www.iklimhaber.org/endonezyada-2-ada-su-altinda-kaldi/

Kaynak 4: https://www.trthaber.com/haber/dunya/pasifikteki-ada-ulkeleri-100-yil-icinde-kaybolabilir-600945.html

Bilim insanları, bu tahminlerin iklim değişikliğinin en kötü senaryosuna dayandığını, ancak karbon emisyonlarını azaltma çabalarının dünya çapında deniz seviyesindeki yükselmelerde önemli bir azalma sağlayabileceğini belirtiyor. Kaynak1: https://www.cumhuriyet.com.tr/bilim-teknoloji/bilim-insanlari-ibiza-ve-cevresindeki-adalar-yok-olacak-1894348 Kaynak2: https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/bilim-insanlari-uyardi-ibiza-ve-cevresindeki-turistik-adalar-yuzyilin-sonuna-kadar-yok-olacak,Omg7nwIH8k-TOXBEEeK69g/AQqUNviKMUGVLt_kJNsS2w Kaynak 3: https://www.iklimhaber.org/endonezyada-2-ada-su-altinda-kaldi/ Kaynak 4: https://www.trthaber.com/haber/dunya/pasifikteki-ada-ulkeleri-100-yil-icinde-kaybolabilir-600945.html

COP26 İklim Zirvesi’nde varılan anlaşma neler öngörüyor? 
İskoçya'nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP26) ülkeler, iklim değişikliğine karşı alınacak bir dizi önlemi içeren bir anlaşmayı imzaladı.

• Anlaşmada, kömürün aşamalı olarak azaltılması taahhüdü,
• Emisyon azaltma planlarının düzenli olarak gözden geçirilmesi,
• Gelişmekte olan ülkelere daha fazla finansal destek
gibi önemli kararlar var.

Glasgow İklim Anlaşması ile birlikte "aşamalı olarak kömür kullanımının azaltılması" da planlanıyor. Bu yönüyle anlaşma, kömür kullanımını azaltmayı hedefleyen tarihteki ilk anlaşma.

Anlaşmanın öne çıkan başarıları:
• 1,5 C hedefini ulaşılabilir kılmak adına gelecek yıl emisyon azaltma planları için yeniden bir araya gelinecek
• İlk kez uluslararası bir anlaşmada kömür kullanımını sınırlama taahhüdü verildi
• Gelişmekte olan ülkeler için mali yardımlar artacak

Kömür, karbondioksit emisyonlarının yaklaşık yüzde 40'ını oluşturuyor. Bu sebepten de 1,5 C hedefinin de merkezinde bulunuyor. 2015 yılında Paris'teki zirvede kabul edilen söz konusu hedefe ulaşmak için, küresel emisyonların 2030 yılına kadar yüzde 45 ve 2050'ye kadar da neredeyse sıfıra düşürülmesi gerekiyor.

Toplamda 105 ülke, metan emisyonlarını 2030 yılına kadar 2020’ye kıyasla yüzde 30 oranında azaltmayı öngören Küresel Metan Taahhüdü ’nü imzaladı.
Canlılar ayrıştığında metan açığa çıkıyor ve doğalgazda da bulunuyor. Metan gazı karbondioksitin aksine atmosferde kısa bir süre kalıyor, ancak küresel ısınmaya CO2'den çok daha fazla yol açıyor.

Son yıllara uydu görüntüleriyle boru hatlarında, atık sahalarında ve depolama ünitelerinde aşırı metan emisyonlarını denetlemek mümkün hale geldi. Yine de bu mega ölçekli salımlar, toplam salınımların ancak %10-15 kadarını kapsıyor. Uydular daha küçük ölçekli salınımları izlemek için daha yüksek çözünürlüklü teknolojilere ihtiyaç duyuyor.
“Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu'nun Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 133 ülke tarafından imzalanması konferansın önemli bir çıktısı olarak kayda geçti.
KAYNAK,GETTY IMAGES

COP26 İklim Zirvesi’nde varılan anlaşma neler öngörüyor? İskoçya'nın Glasgow kentinde gerçekleştirilen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP26) ülkeler, iklim değişikliğine karşı alınacak bir dizi önlemi içeren bir anlaşmayı imzaladı. • Anlaşmada, kömürün aşamalı olarak azaltılması taahhüdü, • Emisyon azaltma planlarının düzenli olarak gözden geçirilmesi, • Gelişmekte olan ülkelere daha fazla finansal destek gibi önemli kararlar var. Glasgow İklim Anlaşması ile birlikte "aşamalı olarak kömür kullanımının azaltılması" da planlanıyor. Bu yönüyle anlaşma, kömür kullanımını azaltmayı hedefleyen tarihteki ilk anlaşma. Anlaşmanın öne çıkan başarıları: • 1,5 C hedefini ulaşılabilir kılmak adına gelecek yıl emisyon azaltma planları için yeniden bir araya gelinecek • İlk kez uluslararası bir anlaşmada kömür kullanımını sınırlama taahhüdü verildi • Gelişmekte olan ülkeler için mali yardımlar artacak Kömür, karbondioksit emisyonlarının yaklaşık yüzde 40'ını oluşturuyor. Bu sebepten de 1,5 C hedefinin de merkezinde bulunuyor. 2015 yılında Paris'teki zirvede kabul edilen söz konusu hedefe ulaşmak için, küresel emisyonların 2030 yılına kadar yüzde 45 ve 2050'ye kadar da neredeyse sıfıra düşürülmesi gerekiyor. Toplamda 105 ülke, metan emisyonlarını 2030 yılına kadar 2020’ye kıyasla yüzde 30 oranında azaltmayı öngören Küresel Metan Taahhüdü ’nü imzaladı. Canlılar ayrıştığında metan açığa çıkıyor ve doğalgazda da bulunuyor. Metan gazı karbondioksitin aksine atmosferde kısa bir süre kalıyor, ancak küresel ısınmaya CO2'den çok daha fazla yol açıyor. Son yıllara uydu görüntüleriyle boru hatlarında, atık sahalarında ve depolama ünitelerinde aşırı metan emisyonlarını denetlemek mümkün hale geldi. Yine de bu mega ölçekli salımlar, toplam salınımların ancak %10-15 kadarını kapsıyor. Uydular daha küçük ölçekli salınımları izlemek için daha yüksek çözünürlüklü teknolojilere ihtiyaç duyuyor. “Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu'nun Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 133 ülke tarafından imzalanması konferansın önemli bir çıktısı olarak kayda geçti. KAYNAK,GETTY IMAGES

Neden 1.5 derece? Dünyamızın Havale Eşiği.
• Yerküre, sanayi öncesi ortalamalara göre sadece 1,5°C daha ısınırsa, geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla yüz yüze kalacağız. Fosil yakıt tüketimi ile artan sera gazı emisyonları, bizi insanlığın şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu süreçle karşı karşıya bırakmaya başladı bile!
• Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan Arazi Raporu şimdiye kadar iklim değişikliğinin karasal sistemler üzerindeki etkisini en geniş kapsamlı inceleyen rapor olarak ön plana çıkıyor.
• Rapor, iklim değişikliğinin çölleşme riskini nasıl artırdığı, tarım ve toprak üzerindeki etkilerinin neler olduğunu ortaya koydu.
• Arazi Raporu, aynı zamanda, iklim değişikliğinin karasal ekosistem üzerindeki bu etkilerin ve risklerin nasıl yönetilebileceğine, sürdürülebilir arazi yönetiminin nasıl yapılması gerektiğine dair öneriler de içeriyor.
İnsanlar dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0ºC ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Arktik denizinin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladı.
• Seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçecek.
• 1,5ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlemesi anlamına geliyor.
• Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor.
• Bu yüzden, tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler gerekiyor.
• Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.

Neden 1.5 derece? Dünyamızın Havale Eşiği. • Yerküre, sanayi öncesi ortalamalara göre sadece 1,5°C daha ısınırsa, geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla yüz yüze kalacağız. Fosil yakıt tüketimi ile artan sera gazı emisyonları, bizi insanlığın şimdiye kadar yüzleştiği en zorlu süreçle karşı karşıya bırakmaya başladı bile! • Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan Arazi Raporu şimdiye kadar iklim değişikliğinin karasal sistemler üzerindeki etkisini en geniş kapsamlı inceleyen rapor olarak ön plana çıkıyor. • Rapor, iklim değişikliğinin çölleşme riskini nasıl artırdığı, tarım ve toprak üzerindeki etkilerinin neler olduğunu ortaya koydu. • Arazi Raporu, aynı zamanda, iklim değişikliğinin karasal ekosistem üzerindeki bu etkilerin ve risklerin nasıl yönetilebileceğine, sürdürülebilir arazi yönetiminin nasıl yapılması gerektiğine dair öneriler de içeriyor. İnsanlar dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0ºC ısınmasına sebep oldu. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Arktik denizinin erimesi olarak etkilerini göstermeye başladı. • Seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçecek. • 1,5ºC sınırı, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğu önleme için kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlemesi anlamına geliyor. • Bu sınırı geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre yüzde 45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor. • Bu yüzden, tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler gerekiyor. • Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.

Yeni Çalışma: Metan Emisyonunu Azaltma Önlemleri Küresel Isınmayı 0,3 Derece Azaltabilir
BM liderliğindeki İklim ve Temiz Hava Koalisyonu (Climate and Clean Air Coalition) tarafından yayımlanan yeni rapora göre, mevcut metan emisyonu azaltma önlemleri 2045 yılına kadar küresel ısınmayı 0,3°C azaltabilir.
Rapor, petrol, doğalgaz, tarım ve atık alanlarında yaygın önlemlerin uygulanmasının iklim değişikliğini yavaşlatmak için mevcut en güçlü kaldıraçlar olduğunu ve metan gazını azaltmanın, küresel ısınmayla mücadele etmek için var olan en düşük maliyetli stratejilerden biri olduğunu ortaya koyuyor.
Metan gazı, sanayi tarafından genellikle temiz bir yakıt kaynağı olduğu düşünülen doğalgazın temel bileşeni. Ancak uzmanlara göre, insan faaliyetlerinden kaynaklanan metan emisyonları, iklimi ısıtmada CO2’den çok daha güçlü. Metan gazı, atmosferde CO2’den çok daha az bulunmasına rağmen, termal kızılötesi radyasyonu çok daha fazla emiyor ve küresel ısınma potansiyeli 20 yıllık bir zaman diliminde birim kütle başına CO2’den yaklaşık 86 kat, 100 yıllık zaman ölçeğinde de 28 daha güçlü.
Metan gazının sınırlandırılmasının sağlık ve tarım açısından önemli faydaları olduğunu ortaya koyuluyor. Troposferdik ozonun oluşumuna katkı sağlayan metanın azaltılmasının ozon hava kirliliğini azaltacağı belirtiliyor.
Metan emisyonlarını 2040’a kadar %45’e kadar azaltmak, her yıl 255.000 erken ölümü ve 775.000 acil astım vakasını önleyebilir. Küresel ölçekte tarım ürünleri verimini de yılda 26 milyon ton artırabilir.
Öncelikle petrol ve gaz sektöründeki metan tahliyesini ve sızıntıları engelleyerek, mevcut yöntemlerle metan emisyonlarını 2030 yılına kadar %30 oranında azaltılabileceğinin altı çiziliyor.
Atmosferdeki metan gazının dramatik artışı, ABD doğalgaz üretimindeki yüksek artışla da ilişkilendiriliyor. Bazı araştırmalar, ABD’deki doğalgaz endüstrisinden kaynaklanan metan emisyonlarının resmi açıklamalardan % 60 daha fazla olduğunu gösterirken, diğer çalışmalar küresel ölçekte % 25-40 daha fazla metan emisyonu olduğunu öne sürüyor.
Metan emisyonlarının azaltılması yönünde artan politikalar dikkat çekiyor.

Yeni Çalışma: Metan Emisyonunu Azaltma Önlemleri Küresel Isınmayı 0,3 Derece Azaltabilir BM liderliğindeki İklim ve Temiz Hava Koalisyonu (Climate and Clean Air Coalition) tarafından yayımlanan yeni rapora göre, mevcut metan emisyonu azaltma önlemleri 2045 yılına kadar küresel ısınmayı 0,3°C azaltabilir. Rapor, petrol, doğalgaz, tarım ve atık alanlarında yaygın önlemlerin uygulanmasının iklim değişikliğini yavaşlatmak için mevcut en güçlü kaldıraçlar olduğunu ve metan gazını azaltmanın, küresel ısınmayla mücadele etmek için var olan en düşük maliyetli stratejilerden biri olduğunu ortaya koyuyor. Metan gazı, sanayi tarafından genellikle temiz bir yakıt kaynağı olduğu düşünülen doğalgazın temel bileşeni. Ancak uzmanlara göre, insan faaliyetlerinden kaynaklanan metan emisyonları, iklimi ısıtmada CO2’den çok daha güçlü. Metan gazı, atmosferde CO2’den çok daha az bulunmasına rağmen, termal kızılötesi radyasyonu çok daha fazla emiyor ve küresel ısınma potansiyeli 20 yıllık bir zaman diliminde birim kütle başına CO2’den yaklaşık 86 kat, 100 yıllık zaman ölçeğinde de 28 daha güçlü. Metan gazının sınırlandırılmasının sağlık ve tarım açısından önemli faydaları olduğunu ortaya koyuluyor. Troposferdik ozonun oluşumuna katkı sağlayan metanın azaltılmasının ozon hava kirliliğini azaltacağı belirtiliyor. Metan emisyonlarını 2040’a kadar %45’e kadar azaltmak, her yıl 255.000 erken ölümü ve 775.000 acil astım vakasını önleyebilir. Küresel ölçekte tarım ürünleri verimini de yılda 26 milyon ton artırabilir. Öncelikle petrol ve gaz sektöründeki metan tahliyesini ve sızıntıları engelleyerek, mevcut yöntemlerle metan emisyonlarını 2030 yılına kadar %30 oranında azaltılabileceğinin altı çiziliyor. Atmosferdeki metan gazının dramatik artışı, ABD doğalgaz üretimindeki yüksek artışla da ilişkilendiriliyor. Bazı araştırmalar, ABD’deki doğalgaz endüstrisinden kaynaklanan metan emisyonlarının resmi açıklamalardan % 60 daha fazla olduğunu gösterirken, diğer çalışmalar küresel ölçekte % 25-40 daha fazla metan emisyonu olduğunu öne sürüyor. Metan emisyonlarının azaltılması yönünde artan politikalar dikkat çekiyor.

COP26 İklim Zirvesi'nde verilen taahhütlere karşın, dünyanın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşamadığı kaydedildi. Analizde, dünyanın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1,5 derecelik artışın çok ötesinde, 2,4 derecelik artışa doğru gittiği hesaplandı.

İklim zirvesinin ilk haftasında açıklanan taahhütlerin yerine getirilmesi durumunda, 2030'a kadar yaklaşık 9 gigaton karbon emisyonu azaltımı sağlanabileceği bildirildi.
Peki Karbon Emisyonu Nedir?
Karbon emisyonu, çok kısa bir ifade ile doğada oluşan karbonun atmosfere salınmasını ifade eder. Çoğunlukla insan kaynaklı faaliyetlerin bir sonucudur. 19. yüzyıldan itibaren fosil yakıtların özellikle sanayide yoğun bir şekilde kullanılmasıyla birlikte, atmosferdeki sera gazı yoğunluğu da artış gösterdi.
Atmosferde biriken sera gazları (karbondioksit, metan, diazot monoksit, hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, sülfür hekzaflorid gibi) dünyanın ortalama sıcaklığının artmasına sebep oluyor. Sera gazlarının atmosferin iç yüzeyini kaplayarak, güneşten gelen ışınların geri yansımalarını engelleyerek dünya üzerindeki sıcaklığı artırmasına neden oluyor.
Sıcaklığın artışıyla doğru orantılı olarak, yeryüzünün en büyük tatlı su kaynağı olan buzullar her geçen gün daha fazla erimeye ve deniz seviyesi her geçen gün daha fazla yükselmeye devam ediyor.
Artan ortalama sıcaklık sebebiyle yerkürede gözlemlenen bölgesel hava akımları da olumsuz anlamda etkileniyor ve son yıllarda hepimizin yakından gözlemlediği ve doğrudan etkilendiği aşırı hava olayları yaşanıyor. Sera gazı miktarı üzerinden, insan faaliyetlerinin doğaya verdiği verdiği zararın ölçüsü ise Karbon Ayak izi ile ifade ediliyor.

Karbon emisyonunun son yıllarda artış göstermesinin temel sebeplerini şu maddelerle özetleyebiliriz:
-Kontrolsüz sanayileşme
-Sürekli artan enerji talebi
-Yükselişe geçen şehirleşme
-Azalan ormanlık alanlar
-Yoğun hayvancılık faaliyetleri
-Kontrol edilmeyen sera gazı salımı

Karbon emisyonunun iklim değişikliğine etkisi nedir?
Atmosferdeki karbon emisyonu bu hızla artmaya devam ederse, bitki türleri ciddi anlamda risk altına girecek, hatta pirinç, mısır, buğday gibi temel besinleri bile yetiştirmekte zorlanacağız.

COP26 İklim Zirvesi'nde verilen taahhütlere karşın, dünyanın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşamadığı kaydedildi. Analizde, dünyanın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1,5 derecelik artışın çok ötesinde, 2,4 derecelik artışa doğru gittiği hesaplandı. İklim zirvesinin ilk haftasında açıklanan taahhütlerin yerine getirilmesi durumunda, 2030'a kadar yaklaşık 9 gigaton karbon emisyonu azaltımı sağlanabileceği bildirildi. Peki Karbon Emisyonu Nedir? Karbon emisyonu, çok kısa bir ifade ile doğada oluşan karbonun atmosfere salınmasını ifade eder. Çoğunlukla insan kaynaklı faaliyetlerin bir sonucudur. 19. yüzyıldan itibaren fosil yakıtların özellikle sanayide yoğun bir şekilde kullanılmasıyla birlikte, atmosferdeki sera gazı yoğunluğu da artış gösterdi. Atmosferde biriken sera gazları (karbondioksit, metan, diazot monoksit, hidroflorokarbonlar, perflorokarbonlar, sülfür hekzaflorid gibi) dünyanın ortalama sıcaklığının artmasına sebep oluyor. Sera gazlarının atmosferin iç yüzeyini kaplayarak, güneşten gelen ışınların geri yansımalarını engelleyerek dünya üzerindeki sıcaklığı artırmasına neden oluyor. Sıcaklığın artışıyla doğru orantılı olarak, yeryüzünün en büyük tatlı su kaynağı olan buzullar her geçen gün daha fazla erimeye ve deniz seviyesi her geçen gün daha fazla yükselmeye devam ediyor. Artan ortalama sıcaklık sebebiyle yerkürede gözlemlenen bölgesel hava akımları da olumsuz anlamda etkileniyor ve son yıllarda hepimizin yakından gözlemlediği ve doğrudan etkilendiği aşırı hava olayları yaşanıyor. Sera gazı miktarı üzerinden, insan faaliyetlerinin doğaya verdiği verdiği zararın ölçüsü ise Karbon Ayak izi ile ifade ediliyor. Karbon emisyonunun son yıllarda artış göstermesinin temel sebeplerini şu maddelerle özetleyebiliriz: -Kontrolsüz sanayileşme -Sürekli artan enerji talebi -Yükselişe geçen şehirleşme -Azalan ormanlık alanlar -Yoğun hayvancılık faaliyetleri -Kontrol edilmeyen sera gazı salımı Karbon emisyonunun iklim değişikliğine etkisi nedir? Atmosferdeki karbon emisyonu bu hızla artmaya devam ederse, bitki türleri ciddi anlamda risk altına girecek, hatta pirinç, mısır, buğday gibi temel besinleri bile yetiştirmekte zorlanacağız.

Boğazın eski tadı yok...
Marmara Denizi'nde balık çeşidi 124'ten 7'ye geriledi
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 1967 ila 2016 yılları arasındaki balıkçılık verilerini inceleyen bilim insanları, bu verileri Karadeniz ve Marmara Denizi'nin ekolojik bilgileriyle kıyaslamışlar. 50 yıllık bu süreçte avlanma miktarının olması gerekenden yüzde 80 kadar aşağıya indiği durumlarda da bu balık türünün neslinin ticari olarak tükenmiş olduğu ifade ediliyor. Yapılan araştırmalar, Karadeniz'in Türkiye yakasında 17, Marmara Denizi'nde ise 19 balık türünün yok olduğunu gözler önüne seriyor. Marmara Denizi'nde 1980'li yıllarda tükenen mavi yüzgeçli orkinoslardan sonra köpek balıklarına da bölgede pek rastlanmamış. aşırı avlanma ve avlanmayla ilgili etkili bir yönetim planı olmaması nedeniyle Karadeniz'deki balık ekosisteminde ciddi bir çöküş olduğunu ortaya koyuyor. Bu çöküş, Karadeniz'den ayrı düşünülemeyen Marmara Denizi'ni de etkiliyor. Bilim insanları, Marmara Denizi'nin kaderinin de Karadeniz'le benzer olacağını ifade ediyorlar.
Denizlerimizde, bilhassa Marmara ve Karadeniz de 25 yıl öncesine kadar çeşitleri bol olan ( 50 tür) balıklar ve kabuklu canlılar bulunmaktaydı. Bunlar; Tekir, Barbun , İstavrit , Kıraça, İspari, İlarya, İzmarit, Kalkan, Karagöz, Kaya balığı, Sinarit, Palamut, Torik, Zindandelen, Altıparmak, Lüfer, Kofana, Çinakop, Kefaller, Levrek, Hamsi, Gümüş , Çaça, Sardalya, Dilbalığı, Mezgit, Orkinos, Yunus, Mersin balığı, Kılıç balığı, Gelincik, Minakop, Zargana, Tirsi, Eşkina, Vatoz, Köpek balığı, Karadeniz Alabalığı, Dülger, Uskumru, Kolyoz, Karides, Istakoz, Pavurya, İstiridye, Midye, Kalamar, Kupes,
Bu balıkların çoğu göç balığı olmasına rağmen; İstakoz, Pavurya, Kırlangıç, Karides gibi türler de Marmara Denizin’de yumurtalarını bırakırlar ve nesillerinin devamını sağlarlardı.
Zamanımıza gelindiğinde ise bu balık türlerinin çoğu azalmış hatta bazıları yok olmuş ve kalanları da nesillerinin devamı için Karadeniz ve Marmara Denizi’ni terk etmek zorunda kalmışlardır.

Boğazın eski tadı yok... Marmara Denizi'nde balık çeşidi 124'ten 7'ye geriledi Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 1967 ila 2016 yılları arasındaki balıkçılık verilerini inceleyen bilim insanları, bu verileri Karadeniz ve Marmara Denizi'nin ekolojik bilgileriyle kıyaslamışlar. 50 yıllık bu süreçte avlanma miktarının olması gerekenden yüzde 80 kadar aşağıya indiği durumlarda da bu balık türünün neslinin ticari olarak tükenmiş olduğu ifade ediliyor. Yapılan araştırmalar, Karadeniz'in Türkiye yakasında 17, Marmara Denizi'nde ise 19 balık türünün yok olduğunu gözler önüne seriyor. Marmara Denizi'nde 1980'li yıllarda tükenen mavi yüzgeçli orkinoslardan sonra köpek balıklarına da bölgede pek rastlanmamış. aşırı avlanma ve avlanmayla ilgili etkili bir yönetim planı olmaması nedeniyle Karadeniz'deki balık ekosisteminde ciddi bir çöküş olduğunu ortaya koyuyor. Bu çöküş, Karadeniz'den ayrı düşünülemeyen Marmara Denizi'ni de etkiliyor. Bilim insanları, Marmara Denizi'nin kaderinin de Karadeniz'le benzer olacağını ifade ediyorlar. Denizlerimizde, bilhassa Marmara ve Karadeniz de 25 yıl öncesine kadar çeşitleri bol olan ( 50 tür) balıklar ve kabuklu canlılar bulunmaktaydı. Bunlar; Tekir, Barbun , İstavrit , Kıraça, İspari, İlarya, İzmarit, Kalkan, Karagöz, Kaya balığı, Sinarit, Palamut, Torik, Zindandelen, Altıparmak, Lüfer, Kofana, Çinakop, Kefaller, Levrek, Hamsi, Gümüş , Çaça, Sardalya, Dilbalığı, Mezgit, Orkinos, Yunus, Mersin balığı, Kılıç balığı, Gelincik, Minakop, Zargana, Tirsi, Eşkina, Vatoz, Köpek balığı, Karadeniz Alabalığı, Dülger, Uskumru, Kolyoz, Karides, Istakoz, Pavurya, İstiridye, Midye, Kalamar, Kupes, Bu balıkların çoğu göç balığı olmasına rağmen; İstakoz, Pavurya, Kırlangıç, Karides gibi türler de Marmara Denizin’de yumurtalarını bırakırlar ve nesillerinin devamını sağlarlardı. Zamanımıza gelindiğinde ise bu balık türlerinin çoğu azalmış hatta bazıları yok olmuş ve kalanları da nesillerinin devamı için Karadeniz ve Marmara Denizi’ni terk etmek zorunda kalmışlardır.

USKUMRU
Uskumru Balığı, Görüntü itibari ile füzeyi andırır. Derisi zar gibi olup sırt tarafı koyu yeşil renkte ve çizgiler barındıran bir balık türüdür. Uskumru balığının gözleri kolyoza göre daha ufak bir tür olup ağırlığı ortalama 125 gram civarındadır. Göçmen bir balık türü olan uskumru balığının bilimsel olan Latince ismi ise Scomber scombrus'tur. Eti kırmızı renkte olup orta sularda yaşamaktadır. Yağlı olduğu dönemlerde ızgarada çok lezzetli olan ülkemizde çok fazla tüketilen ekonomik bir balık türüdür.
Ekolojik Özellikleri:
Ülkemizde yaz aylarında Karadeniz de çok fazla görülerek üreyen bir balık türüdür. Bu balık türünün yaşam alanı oldukça fazladır. Okyanus da fazlaca görülen uskumru balığı Japonya da, Kuzey denizler ile Kuzey Amerika sahillerinde bulunmaktadır. Çoğunlukla ekim ayının sonunda Marmara denizine göç eden ve kış aylarında bu bölgede burada barınan uskumru balığı ekonomik açıdan oldukça değerlidir. Ülkemizde göç balığı olan uskumrugiller Çanakkale üzerinden Ege ve Akdeniz sularına göç eder. Buradan Marmara'dan geçerek bir daha Marmara denizine gelmezler. Bu bölgelerde avlanma az olmasından dolayı boyları 60 santimi bulmaktadır. Denizlerde boyları ortalama 25 santimi bularak en fazla bu kadar büyümektedir. Bunun temel nedeni hatalı avlanma teknikleri, av yasaklarına uyulmaması ve yunus ile köpek balığı türlerinin uskumrular ile beslenmesi nedeniyledir.
Özellikle Marmara ve Karadeniz de yakalanan uskumruların lezzeti Okyanus da yaşayan uskumrular dan daha fazladır. Bunun temel nedeni bizim denizlerimizdeki tuz oranının, okyanusa nazaran daha az olmasından kaynaklanmaktadır. Uskumru balığı Karadeniz bölgesinde tutulduğu zaman kurutularak çiroz şeklinde tüketilmektedir. Karadeniz sularında bu balığın daha yağlı olması nedeni ile kurutularak uzun vadeli tüketilmesi sağlanmıştır. Ülkemizde balık ticareti yapan kişilerin 20 cm. altında olan uskumrular tutulduğu taktirde 1380 sayılı su ürünleri kanunu gereğince para cezası uygulanmaktadır.
Bu balık türü bitki ve meyve tohumları ile beslenmektedir. Bunun yanı sıra bir çok balık türünün yumurtalarını tükettiği görülmüştür.

USKUMRU Uskumru Balığı, Görüntü itibari ile füzeyi andırır. Derisi zar gibi olup sırt tarafı koyu yeşil renkte ve çizgiler barındıran bir balık türüdür. Uskumru balığının gözleri kolyoza göre daha ufak bir tür olup ağırlığı ortalama 125 gram civarındadır. Göçmen bir balık türü olan uskumru balığının bilimsel olan Latince ismi ise Scomber scombrus'tur. Eti kırmızı renkte olup orta sularda yaşamaktadır. Yağlı olduğu dönemlerde ızgarada çok lezzetli olan ülkemizde çok fazla tüketilen ekonomik bir balık türüdür. Ekolojik Özellikleri: Ülkemizde yaz aylarında Karadeniz de çok fazla görülerek üreyen bir balık türüdür. Bu balık türünün yaşam alanı oldukça fazladır. Okyanus da fazlaca görülen uskumru balığı Japonya da, Kuzey denizler ile Kuzey Amerika sahillerinde bulunmaktadır. Çoğunlukla ekim ayının sonunda Marmara denizine göç eden ve kış aylarında bu bölgede burada barınan uskumru balığı ekonomik açıdan oldukça değerlidir. Ülkemizde göç balığı olan uskumrugiller Çanakkale üzerinden Ege ve Akdeniz sularına göç eder. Buradan Marmara'dan geçerek bir daha Marmara denizine gelmezler. Bu bölgelerde avlanma az olmasından dolayı boyları 60 santimi bulmaktadır. Denizlerde boyları ortalama 25 santimi bularak en fazla bu kadar büyümektedir. Bunun temel nedeni hatalı avlanma teknikleri, av yasaklarına uyulmaması ve yunus ile köpek balığı türlerinin uskumrular ile beslenmesi nedeniyledir. Özellikle Marmara ve Karadeniz de yakalanan uskumruların lezzeti Okyanus da yaşayan uskumrular dan daha fazladır. Bunun temel nedeni bizim denizlerimizdeki tuz oranının, okyanusa nazaran daha az olmasından kaynaklanmaktadır. Uskumru balığı Karadeniz bölgesinde tutulduğu zaman kurutularak çiroz şeklinde tüketilmektedir. Karadeniz sularında bu balığın daha yağlı olması nedeni ile kurutularak uzun vadeli tüketilmesi sağlanmıştır. Ülkemizde balık ticareti yapan kişilerin 20 cm. altında olan uskumrular tutulduğu taktirde 1380 sayılı su ürünleri kanunu gereğince para cezası uygulanmaktadır. Bu balık türü bitki ve meyve tohumları ile beslenmektedir. Bunun yanı sıra bir çok balık türünün yumurtalarını tükettiği görülmüştür.

Hamsi
Hamsinin sırtı koyu mavi ile siyah arasında bir renktedir. Gövdenin alt kısmı açık renklerdedir. Karadeniz ve Marmara denizinde bulunmaktadır. Genellikle sürüler halinde yaşarlar. Ortalama olarak 18 cm boya sahiptir. Hamsi balığının ömrü 4 yıldır ve 1 yaş sonrasında olgunlaşırlar. Bu nedenle 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’na uygun olarak av boyları ağ göz açıklıkları gibi kurallara uygun avcılık yöntemleri kullanılması önemlidir. Olgunluktan sonra üreyerek 40.000 kadar yumurta bırakırlar. Doğu Karadeniz civarında Ekim ayının ortasında hamsi balığı için avlanma yasağı kalkar ve balıkçılar yola çıkarlar. 1970 yıllarında hamsi balığı fazlaca bulunmaktaydı. Bu nedenle de oldukça ucuzdu. 1937 yıllarında tenekelerle satılan hamsi 5 kuruş civarındaydı. Şimdilerde ise ne yazık ki hamsi sayısında yanlış avlanmalar sonucunda, yumurtlama dönemlerinde yapılan avlanmalar sonucunda hamsi sayısında ciddi azalma meydana gelmiştir. Hamsi, ciddi anlamda bir protein deposudur ve içindeki omega-3 yağı oldukça fazladır. Omega-3 insanlarda kalp-damar hastalıklarının önlenmesinde, iyileştirilmesinde oldukça etkilidir. Düzenli olarak balık tüketmek, kilo dengesinin korunmasını sağlar. İçeriğindeki fosfor insanlar için gerekli fosfor ihtiyacını karşılamaktadır. Fosfor maddesi zekânın gelişmesinde etkili bir maddedir. Hamsi balığının hazmı kolaydır ve kolayca sindirilebilir. Tüm faydalarını görebilmek için balığı mutlaka taze olarak tüketmelisiniz. Tuzlama yöntemi, buzhane yöntemi ile saklanan balıklar sağlık açısından faydalı olmak bir yana zararlı bile olabilmektedir.
Palamut
Palamut, Atlas Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz’de yaşar. Kalabalık sürüler hâlinde, orta derinlikteki suların deniz yüzeyine yakın kısımlarında bulunur. Kendisinden küçük balıklarla beslenir. Etleri lezzetlidir. Taze ya da tuzlanmış olarak yenir. Palamut 'un 1-2 kg’dan küçük olanına çingene palamudu, 1-2 kg olanına palamut, 2-5 kg arasındakine torik, 5 kg’dan büyüğüne sivri, 6 kg’dan ağır olanına da altıparmak denir. Palamut sıcak ve ılık denizlerin hem kıyı hem açık sularda yaşar. Sırtı genellikle mavimsi olan bu balığın karnına doğru gidildikçe bu renk gümüş beyazı bir hal alır.

Hamsi Hamsinin sırtı koyu mavi ile siyah arasında bir renktedir. Gövdenin alt kısmı açık renklerdedir. Karadeniz ve Marmara denizinde bulunmaktadır. Genellikle sürüler halinde yaşarlar. Ortalama olarak 18 cm boya sahiptir. Hamsi balığının ömrü 4 yıldır ve 1 yaş sonrasında olgunlaşırlar. Bu nedenle 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’na uygun olarak av boyları ağ göz açıklıkları gibi kurallara uygun avcılık yöntemleri kullanılması önemlidir. Olgunluktan sonra üreyerek 40.000 kadar yumurta bırakırlar. Doğu Karadeniz civarında Ekim ayının ortasında hamsi balığı için avlanma yasağı kalkar ve balıkçılar yola çıkarlar. 1970 yıllarında hamsi balığı fazlaca bulunmaktaydı. Bu nedenle de oldukça ucuzdu. 1937 yıllarında tenekelerle satılan hamsi 5 kuruş civarındaydı. Şimdilerde ise ne yazık ki hamsi sayısında yanlış avlanmalar sonucunda, yumurtlama dönemlerinde yapılan avlanmalar sonucunda hamsi sayısında ciddi azalma meydana gelmiştir. Hamsi, ciddi anlamda bir protein deposudur ve içindeki omega-3 yağı oldukça fazladır. Omega-3 insanlarda kalp-damar hastalıklarının önlenmesinde, iyileştirilmesinde oldukça etkilidir. Düzenli olarak balık tüketmek, kilo dengesinin korunmasını sağlar. İçeriğindeki fosfor insanlar için gerekli fosfor ihtiyacını karşılamaktadır. Fosfor maddesi zekânın gelişmesinde etkili bir maddedir. Hamsi balığının hazmı kolaydır ve kolayca sindirilebilir. Tüm faydalarını görebilmek için balığı mutlaka taze olarak tüketmelisiniz. Tuzlama yöntemi, buzhane yöntemi ile saklanan balıklar sağlık açısından faydalı olmak bir yana zararlı bile olabilmektedir. Palamut Palamut, Atlas Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz’de yaşar. Kalabalık sürüler hâlinde, orta derinlikteki suların deniz yüzeyine yakın kısımlarında bulunur. Kendisinden küçük balıklarla beslenir. Etleri lezzetlidir. Taze ya da tuzlanmış olarak yenir. Palamut 'un 1-2 kg’dan küçük olanına çingene palamudu, 1-2 kg olanına palamut, 2-5 kg arasındakine torik, 5 kg’dan büyüğüne sivri, 6 kg’dan ağır olanına da altıparmak denir. Palamut sıcak ve ılık denizlerin hem kıyı hem açık sularda yaşar. Sırtı genellikle mavimsi olan bu balığın karnına doğru gidildikçe bu renk gümüş beyazı bir hal alır.

Karadeniz’de beslenip yağlanan balıkların Marmara Denizi’ne geldiği dönem ekim ayına denk gelir. Bu nedenle ekimde lüfer lezzetlenir; palamut, barbunya, tekir ve istavrit yağlıdır. Ekim balık sezonunun en canlı aylarından biridir. Ekim ayı ile birlikte özlediğimiz deniz balıklarımıza kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Bu yıl av sezonu müsilaj gölgesinde başlamış olsa da balıkçılar ve tüketicilerin yüzleri gülüyor. Tabii ki doğru koşullarda avlanıp, muhafaza edilip taze tüketildiği müddetçe... Uskumrunun en iyi zamanı kasımdır. Pisi, tekir, barbunya, kılıç, levrek de en iyi tadını bu ayda bulur. Aralık, uskumru, lüfer, palamut, torik, tekir, hamsi açısından en iyi aydır. Hamsi marta kadar sevenlerin ağzını tatlandırır.
Gelelim deniz balıkları arasında İstanbul Boğazı’nın “MARKA” olarak tabir edilen Lüfer'e, bir zamanlar boğazın efendisi, İstanbul’da sınıfları birleştiren Lüfer, şimdi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Peki bu nasıl oldu?
Atlas Okyanusu’ndan Karadeniz’e birçok farklı coğrafyada yaşasa da eskilerin deyimiyle en çok boğaza yakışan Lüfer’e tam altı isim verildi. Büyüdükçe adı değişti. Defne yaprağıydı, sarıkanat oldu. Sırasıyla Çinekop, Lüfer, Kofana ve Sırtıkara oldu.
1950’li yıllardan itibaren hızla gelişen endüstriyel balıkçılık ve deniz kirliliği boğazı bambaşka bir noktaya getirdi. Yanlış balıkçılık politikaları, sürekli artan av baskısı ve yasa dışı avcılık her geçen gün lüferi İstanbul'dan uzaklaştırdı. Lüfer artık Marmara sularını terk ediyor. Sorunun temelinde ise her zaman olduğu gibi insan var. ‘Boğaziçi Medeniyeti’ne kendi adıyla bir dönem armağan eden, sadrazamları ve padişahları bile peşinden sürükleyen bu eşsiz balık, şimdilerde bir hayatta kalma mücadelesinin kahramanı...
Lüferin, Karadeniz, Marmara ve Ege hattında yaptığı yolculukların tarihi, binlerce yıl öncesine kadar uzanıyor. Osmanlı dönemini anlatan yazılı kaynaklar, İstanbul'un ‘Boğaziçi Medeniyeti’ döneminde tüm liman kentlerinden daha çok balığa ev sahipliği saptığını gösteriyor.
Lüferi anlatırken sadece tabaktaki balıktan bahsedemeyiz. Çünkü İstanbul o balığın çevresinde bir yaşam biçimi üretmiştir.

Karadeniz’de beslenip yağlanan balıkların Marmara Denizi’ne geldiği dönem ekim ayına denk gelir. Bu nedenle ekimde lüfer lezzetlenir; palamut, barbunya, tekir ve istavrit yağlıdır. Ekim balık sezonunun en canlı aylarından biridir. Ekim ayı ile birlikte özlediğimiz deniz balıklarımıza kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Bu yıl av sezonu müsilaj gölgesinde başlamış olsa da balıkçılar ve tüketicilerin yüzleri gülüyor. Tabii ki doğru koşullarda avlanıp, muhafaza edilip taze tüketildiği müddetçe... Uskumrunun en iyi zamanı kasımdır. Pisi, tekir, barbunya, kılıç, levrek de en iyi tadını bu ayda bulur. Aralık, uskumru, lüfer, palamut, torik, tekir, hamsi açısından en iyi aydır. Hamsi marta kadar sevenlerin ağzını tatlandırır. Gelelim deniz balıkları arasında İstanbul Boğazı’nın “MARKA” olarak tabir edilen Lüfer'e, bir zamanlar boğazın efendisi, İstanbul’da sınıfları birleştiren Lüfer, şimdi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Peki bu nasıl oldu? Atlas Okyanusu’ndan Karadeniz’e birçok farklı coğrafyada yaşasa da eskilerin deyimiyle en çok boğaza yakışan Lüfer’e tam altı isim verildi. Büyüdükçe adı değişti. Defne yaprağıydı, sarıkanat oldu. Sırasıyla Çinekop, Lüfer, Kofana ve Sırtıkara oldu. 1950’li yıllardan itibaren hızla gelişen endüstriyel balıkçılık ve deniz kirliliği boğazı bambaşka bir noktaya getirdi. Yanlış balıkçılık politikaları, sürekli artan av baskısı ve yasa dışı avcılık her geçen gün lüferi İstanbul'dan uzaklaştırdı. Lüfer artık Marmara sularını terk ediyor. Sorunun temelinde ise her zaman olduğu gibi insan var. ‘Boğaziçi Medeniyeti’ne kendi adıyla bir dönem armağan eden, sadrazamları ve padişahları bile peşinden sürükleyen bu eşsiz balık, şimdilerde bir hayatta kalma mücadelesinin kahramanı... Lüferin, Karadeniz, Marmara ve Ege hattında yaptığı yolculukların tarihi, binlerce yıl öncesine kadar uzanıyor. Osmanlı dönemini anlatan yazılı kaynaklar, İstanbul'un ‘Boğaziçi Medeniyeti’ döneminde tüm liman kentlerinden daha çok balığa ev sahipliği saptığını gösteriyor. Lüferi anlatırken sadece tabaktaki balıktan bahsedemeyiz. Çünkü İstanbul o balığın çevresinde bir yaşam biçimi üretmiştir.

Bir destinasyonda denizin ve kıyıların güzelliği, koyların ve bitki örtüsünün çekiciliği, bölgelerin bozulmamış doğal yapısı, tarihi kalıntıları ve uygun iklim şartları o bölgeye yönelik deniz turizmi talebinin oluşmasında yadsınamayacak kadar önemlidir. Bununla birlikte, deniz turizmi doğa ile iç içe ve bozulmamış bir çevrede, altyapı ve üstyapı hizmetlerinin tamamlandığı oranda gelişme göstermektedir. Dolayısıyla, deniz turizmine yatırım yapan kıyı ülkelerinde, çevrenin tahribata uğramaması ve doğal kaynakların zarar görmemesi gerekmektedir. Ayrıca destinasyonların sürdürülebilir turizm uygulamalarına önem vermeleri, sahip oldukları doğal ve kültürel varlıkları uzun vadede korumaları beklenmektedir.
Ülkemizde Deniz Turizmi gelirleri, genel turizm gelirlerinin yaklaşık %20'sini oluşturmaktadır. Yine çok eski yıllarda başlayan dalış turizmi, teknolojik gelişmeye paralel olarak su üstü sporlarının da eklenmesiyle önemli bir turizm sektörü haline gelmiştir. Günübirlik teknelerimiz ise, özellikle turizm merkezlerimizde sayıları binlerle ifade edilen bir filo oluşturmuştur. Türkiye’nin sahip olduğu konum itibariyle, doğal ve görece temiz koylara sahip olması, deniz turizmi destinasyonu olma nedenleri arasında ilk sırada gelmektedir. Gökova, Hisarönü, Fethiye, Göcek, Kekova ve Antalya çevresi olmak üzere birçok özelliği bir arada taşıyan destinasyonlar, deniz turizmi bileşenlerinin önemli duraklarıdır. Hem karada hem denizde “Bacasız Fabrika” olarak da tabir edilen Turizm, ülke için artan bir kazanç olmakla beraber bölgesel olarak artan nüfus, yatlar, tekneler ve kıyı tesisleri ile birlikte kirlilik tehdidini de arttırıyor. Son yıllarda deniz turizminin ve çevrenin önemi kavranmış olup sürdürülebilir uygulamaların çeşitlendiği ve uygulama alanlarının genişlediği görülmektedir. Buna rağmen çevresel tahribatın engellenmesi ve farkındalık oluşturulması yeterli düzeyde değildir.

Bir destinasyonda denizin ve kıyıların güzelliği, koyların ve bitki örtüsünün çekiciliği, bölgelerin bozulmamış doğal yapısı, tarihi kalıntıları ve uygun iklim şartları o bölgeye yönelik deniz turizmi talebinin oluşmasında yadsınamayacak kadar önemlidir. Bununla birlikte, deniz turizmi doğa ile iç içe ve bozulmamış bir çevrede, altyapı ve üstyapı hizmetlerinin tamamlandığı oranda gelişme göstermektedir. Dolayısıyla, deniz turizmine yatırım yapan kıyı ülkelerinde, çevrenin tahribata uğramaması ve doğal kaynakların zarar görmemesi gerekmektedir. Ayrıca destinasyonların sürdürülebilir turizm uygulamalarına önem vermeleri, sahip oldukları doğal ve kültürel varlıkları uzun vadede korumaları beklenmektedir. Ülkemizde Deniz Turizmi gelirleri, genel turizm gelirlerinin yaklaşık %20'sini oluşturmaktadır. Yine çok eski yıllarda başlayan dalış turizmi, teknolojik gelişmeye paralel olarak su üstü sporlarının da eklenmesiyle önemli bir turizm sektörü haline gelmiştir. Günübirlik teknelerimiz ise, özellikle turizm merkezlerimizde sayıları binlerle ifade edilen bir filo oluşturmuştur. Türkiye’nin sahip olduğu konum itibariyle, doğal ve görece temiz koylara sahip olması, deniz turizmi destinasyonu olma nedenleri arasında ilk sırada gelmektedir. Gökova, Hisarönü, Fethiye, Göcek, Kekova ve Antalya çevresi olmak üzere birçok özelliği bir arada taşıyan destinasyonlar, deniz turizmi bileşenlerinin önemli duraklarıdır. Hem karada hem denizde “Bacasız Fabrika” olarak da tabir edilen Turizm, ülke için artan bir kazanç olmakla beraber bölgesel olarak artan nüfus, yatlar, tekneler ve kıyı tesisleri ile birlikte kirlilik tehdidini de arttırıyor. Son yıllarda deniz turizminin ve çevrenin önemi kavranmış olup sürdürülebilir uygulamaların çeşitlendiği ve uygulama alanlarının genişlediği görülmektedir. Buna rağmen çevresel tahribatın engellenmesi ve farkındalık oluşturulması yeterli düzeyde değildir.

Deniz Kökenli Kirleticiler

Denizler, insan faaliyetlerinden kaynaklanan madde veya atıkların dolaylı ve dolaysız yollarla zararlı etkileri ile hızla kirlenen doğal kaynaklardır.
Yüzyıllardır insanlara hayat kaynağı olan denizler, son yıllarda atık bertaraf alanı olarak kullanılmaktadır. Uluslararası Denizcilik Örgütü (lMO) verilerine göre dünya denizlerine giren atıklar; doğal kaynaklardan % 8, açık deniz üretiminden % 0,5, deniz taşımacılığı kaynaklı % 11, atmosfer kaynaklı % 30, taşkın ve kara kökenli deşarjlar % 40, kanunsuz boşaltma (gemilerden ve uçaklardan, karada ve denizde üretilen atıklar) % 10 oranlarında olduğu görülmektedir
Atık Su Tanımı: Gemide üretilen kanalizasyon atıkları, siyah su ve gri su olmak üzere iki kategoriye ayrılabilmektedir. Birlikte atık su olarak tanımlanmaktadırlar.
Gemide üretilen Siyah su aşağıdaki atıkları içermektedir:
-Drenaj kaynaklı atıklar ve tuvalet ile pis sulardan kaynaklı diğer atıklar,
-Tıbbi dispanser veya gemi revirinde bulunan küvet, lavabo ve frengi deliklerinde su tahliyesinden oluşan atıklar,
-Kargo ambarında bulunan canlı hayvanlardan veya bunun gibi alanlarda drenajla karışan atık sulardan oluşabilir.
Gemilerde üretilen gri su aşağıdakileri içermektedir:
-Gemi mutfağında bulaşık suyu ve lavabolardan gelen atık sular,
-Kabin duşları, banyolar ve lavabolardan gelen atık sular,
-Çamaşırhane suları,
-İç güverte şebekelerinden gelen atık sular,
-Buzdolabı ve klimaların yoğuşma sularından oluşabilir.
Arıtılmamış atık suda nitrat, fosfat ve organik madde konsantrasyonları bulunmaktadır. Bu maddeler, içinde bulunan bakteri yoğunluğunun fazla olmasından dolayı göller nehirler ve denizlerde bulunan oksijeni hızlı bir şekilde tüketerek doğal yaşamın deniz çevresinde kalmasını zorlaştırarak kirliliğe sebep olmaktadır.

Deniz Kökenli Kirleticiler Denizler, insan faaliyetlerinden kaynaklanan madde veya atıkların dolaylı ve dolaysız yollarla zararlı etkileri ile hızla kirlenen doğal kaynaklardır. Yüzyıllardır insanlara hayat kaynağı olan denizler, son yıllarda atık bertaraf alanı olarak kullanılmaktadır. Uluslararası Denizcilik Örgütü (lMO) verilerine göre dünya denizlerine giren atıklar; doğal kaynaklardan % 8, açık deniz üretiminden % 0,5, deniz taşımacılığı kaynaklı % 11, atmosfer kaynaklı % 30, taşkın ve kara kökenli deşarjlar % 40, kanunsuz boşaltma (gemilerden ve uçaklardan, karada ve denizde üretilen atıklar) % 10 oranlarında olduğu görülmektedir Atık Su Tanımı: Gemide üretilen kanalizasyon atıkları, siyah su ve gri su olmak üzere iki kategoriye ayrılabilmektedir. Birlikte atık su olarak tanımlanmaktadırlar. Gemide üretilen Siyah su aşağıdaki atıkları içermektedir: -Drenaj kaynaklı atıklar ve tuvalet ile pis sulardan kaynaklı diğer atıklar, -Tıbbi dispanser veya gemi revirinde bulunan küvet, lavabo ve frengi deliklerinde su tahliyesinden oluşan atıklar, -Kargo ambarında bulunan canlı hayvanlardan veya bunun gibi alanlarda drenajla karışan atık sulardan oluşabilir. Gemilerde üretilen gri su aşağıdakileri içermektedir: -Gemi mutfağında bulaşık suyu ve lavabolardan gelen atık sular, -Kabin duşları, banyolar ve lavabolardan gelen atık sular, -Çamaşırhane suları, -İç güverte şebekelerinden gelen atık sular, -Buzdolabı ve klimaların yoğuşma sularından oluşabilir. Arıtılmamış atık suda nitrat, fosfat ve organik madde konsantrasyonları bulunmaktadır. Bu maddeler, içinde bulunan bakteri yoğunluğunun fazla olmasından dolayı göller nehirler ve denizlerde bulunan oksijeni hızlı bir şekilde tüketerek doğal yaşamın deniz çevresinde kalmasını zorlaştırarak kirliliğe sebep olmaktadır.

Sürdürülebilir Denizcilik : Deniz ticareti ve Denizcilikte Çevreci Yaklaşımlar
Dünya ticaretinin %80’i deniz yoluyla yani gemiler vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu açıdan bakıldığında gemilerin operasyonel faaliyetlerinden kaynaklanan atıkların deniz kirliliğine sebep olmayacak şekilde yönetimi önem arz etmektedir. Uluslararası düzeyde bu kapsamdaki düzenlemeler; Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesi Sözleşmesi (MARPOL 73/78) çerçevesinde yürütülmektedir. Türkiye Sözleşmeye 1990 yılında taraf olmuştur. Bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükler ve ulusal ihtiyaçlar doğrultusunda gerekli mevzuatlar çıkarılmış ve Ulusal Gemi Atıkları Yönetim Sistemi oluşturulmuştur. Ayrıca, gemilerden alınan atıkların çevrimiçi olarak izlenmesi ve etkin kontrolünü sağlayan Gemi Atık Takip Sistemi (GATS) hayata geçirilmiştir. Ayrıca, yatların, günübirlik gezi teknelerinin atıklarının takibi ve denetimini sağlanmak amacıyla Mavi Kart uygulaması Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2011 yılında uygulamaya konmuştur. Günümüzde ülkemizde bulunan pek çok marinada uygulanmaya başlanmıştır.
Kaza Sonucu Denizlerin Kirlenmesine Karşı Korunması:
Ülkemizde deniz kazalarına karşı hazırlıklı olmak, kirliliğe müdahale etmek, zararın tespit ve tazmini esaslarını belirlemek amacıyla 5312 sayılı Acil Müdahale Kanunu yayımlanmıştır. Kazalara karşı hazırlıklı olunması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca 1 Ulusal ve 6 Bölgesel Acil Müdahale Planı hazırlanmıştır. Ayrıca, faaliyetleri nedeniyle yüksek risk içeren kıyı tesisleri belirlenmiş ve bunlara ait 332 adet acil müdahale planı onaylanmıştır.

Sürdürülebilir Denizcilik : Deniz ticareti ve Denizcilikte Çevreci Yaklaşımlar Dünya ticaretinin %80’i deniz yoluyla yani gemiler vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu açıdan bakıldığında gemilerin operasyonel faaliyetlerinden kaynaklanan atıkların deniz kirliliğine sebep olmayacak şekilde yönetimi önem arz etmektedir. Uluslararası düzeyde bu kapsamdaki düzenlemeler; Denizlerin Gemiler Tarafından Kirletilmesinin Önlenmesi Sözleşmesi (MARPOL 73/78) çerçevesinde yürütülmektedir. Türkiye Sözleşmeye 1990 yılında taraf olmuştur. Bu sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükler ve ulusal ihtiyaçlar doğrultusunda gerekli mevzuatlar çıkarılmış ve Ulusal Gemi Atıkları Yönetim Sistemi oluşturulmuştur. Ayrıca, gemilerden alınan atıkların çevrimiçi olarak izlenmesi ve etkin kontrolünü sağlayan Gemi Atık Takip Sistemi (GATS) hayata geçirilmiştir. Ayrıca, yatların, günübirlik gezi teknelerinin atıklarının takibi ve denetimini sağlanmak amacıyla Mavi Kart uygulaması Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2011 yılında uygulamaya konmuştur. Günümüzde ülkemizde bulunan pek çok marinada uygulanmaya başlanmıştır. Kaza Sonucu Denizlerin Kirlenmesine Karşı Korunması: Ülkemizde deniz kazalarına karşı hazırlıklı olmak, kirliliğe müdahale etmek, zararın tespit ve tazmini esaslarını belirlemek amacıyla 5312 sayılı Acil Müdahale Kanunu yayımlanmıştır. Kazalara karşı hazırlıklı olunması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca 1 Ulusal ve 6 Bölgesel Acil Müdahale Planı hazırlanmıştır. Ayrıca, faaliyetleri nedeniyle yüksek risk içeren kıyı tesisleri belirlenmiş ve bunlara ait 332 adet acil müdahale planı onaylanmıştır.

Yeryüzünün ortak sorunu: Aşırı avlanma
Çoğu insan aşırı avlanmanın sadece balıklar, balıkçılar ve balık yemeyi sevenleri ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünebilir. Ancak aşırı avlanma çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki yaratıyor ve dolayısıyla bundan bütün insanları etkileniyor.
Birleşmiş Milletler(BM) Genel Kurulunda 2022 yılı ''Balıkçılık Ve Su Ürünleri Yılı'' ilan edildi.
FAO öncülüğünde International Year of Artisanal Fisheries and Aquaculture (IYAFA 2022) kapsamında milyarlarca insana sağlıklı ve besleyici gıda sağlayan ve ''Sıfır Açlığa'' ulaşılmasına katkıda bulunan milyonlarca küçük ölçekli balıkçı, balık çiftçisi, ve balık işçisinin önemine vurgu yapılacak.
Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Balık tüketilmesi tabii ki insan için çok gerekli fakat bunu bilinci bir şekilde yapmak hem bu işten para kazananlar hem dünyamız için oldukça önemli.

Pek çok balık tehdit altında
Adından da anlayacağınız üzere aşırı avlanma balık popülasyonunun sayısını korumak üzere normalden fazla balık avlama anlamına gelir. Aşırı avlanmanın meydana gelmesi durumunda, belirli bir popülasyondaki balık sürüleri yavaş yavaş azalacak ve nihayetinde de tamamen yok olacaktır.
Daha büyük ağlar ve tarama aletleri gibi daha gelişmiş balık avlama imkanlarına sahip gemilerin sayısının artmasıyla birlikte son yıllarda aşırı avlanma gündeme gelmiştir. Birçok balık türü aşırı avlanmaya maruz kalmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün tahminine göre, dünyadaki balık rezervlerinin yaklaşık %70'i ya tam ve aşırı kapasiteye sahip ya da tükenmiş durumdadır.
Ve hal böyleyken, halkın her dilediğinde bolca deniz mahsulü tüketmeye alışmış olması ve denizlerdeki tükenme riskini büyük ölçüde görmezden geliyor olması bugüne kadar sebep olduğumuz hasarları tamir etmeye yönelik çalışmaları ciddi ölçüde zorlaştırıyor.
Tüm endüstriler gibi balıkçılık da tüketicilerin ihtiyaçları ve ilgilerine bağlı olan bir endüstridir: balıkçılar balıklarını tutarken yalnızca karşılığında para verecek olan tüketicilere tuttukları balıkları satabilme amacı taşıyorlar. Bir değişiklik yapıp balık stoklarını korumak isterseniz, bunu gerçekleştirmek adına yapabileceğiniz pek çok şey var.
Doğru zamanda doğru balığın satın alınması çok önemlidir.
Yediğiniz balık türü ne kadar önemliyse, belli balıkları satın aldığınız yılın zamanı da o kadar önemlidir. Öncelikle yapmanız gereken, belli bir balık türüne ait yumurtlama dönemi boyunca yakalanan taze avcılık balıkları yememektir.
Hamsi, İstavrit, Lüfer, Palamut gibi ekonomik değeri olan balıklar Mayıs – Eylül ayları arasında olgunlaşma ve üreme periyodlarını tamamladıklarından, avlanması ve tüketilmesi sakıncalı ve yasaktır. 1380 sayılı Su Ürünleri kanununda da bu dönemler göz önüne alınarak, av yasakları belirlenmiştir.
Bu yasaklara uyarak balık stoklarına daha sürdürülebilir bir şekilde artma imkanı vermiş olacaksınız.
Ayrıca, bunun da ötesinde alışveriş alışkanlıklarınızı değiştirip bunun yerine yalnızca sürdürülebilir balıkçılık politikası uygulayan süpermarketlerden balık satın alabilirsiniz; tüketiciler işletmelere ne kadar baskı yaparsa etkili ve kalıcı değişikliğin gerçekleşme ihtimali o kadar fazla olacaktır. Sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili olarak yerel süpermarketinizin izlediği politikayı kontrol edin.
Aşırı balıkçılık ciddi bir sorundur ve şimdiye kadar gizli kalmış olması ileride tahmin edilemeyen çevre sorunları ortaya çıkartabilecektir. Şimdi harekete geçin ve dünyadaki okyanuslar ile balık stoklarını korumak adına sizde bilinçli davranın. Bilim insanları bu denli büyük bir artışa neyin sebep olduğunu bir türlü bulamamaktadır; bununla birlikte bu artışta insanoğlunun payı olduğu fikri giderek daha da güçlenmektedir. Bu yığılmanın olası sebepleri arasında iklim değişikliklerine bağlı okyanus suyu sıcaklıklarında meydana gelen artışlar, küresel ısınma ve artan kirlilik gibi faktörler gösterilmiştir. Ne var ki, denizanası sayısındaki bu sürekli artışın sebepleri arasında denizanalarıyla beslenen balıkları ve denizanalarının rakiplerinin ortadan kalkmasına neden olan aşırı avlanma faaliyetlerinin de altı çizilmektedir.
Büyük balık popülasyonlarının tükenmeye yüz tutmasıyla, ticari balıkçılık filoları da okyanusların daha derinlerine ve besin zincirinin daha altlarına inerek karlılığı yüksek balık avları arıyorlar. Balığın "kökünü kazımak" olarak adlandırabileceğimiz bu süreç denizlerimizin eski ve hassas dengesini ve biyolojik sistemini alt üst eden bir zincirleme reaksiyona neden oluyor.
Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak.
Ne yapabilirsiniz?
Geçen 55 sene boyunca avlak ve meralardan giderek daha az av alınabilmesinin doğal bir sonucu olarak insanoğlu geçmişte uçsuz bucaksız ve sonsuz berekete sahip olarak algıladığı okyanusların da aslında son derece hassas ve kırılgan dengelere sahip olduğunun farkına varmıştır. Kirlilik, iklim değişimi, yaşam alanlarının yok olması ve asitlenmenin üzerine bir de aşırı avlanma eklendiğinde çöküşün eşiğindeki bir sistem tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz.
Pek çok bilim insanı, balıkçılık yönetiminde kararlı davranılması, balık avına ilişkin yönetmelik ve yasaların daha büyük hassasiyetle uygulanması ve su ürünleri yetiştiriciliğinin daha yaygın olarak kullanımı ile çoğu balık popülasyonunu tekrar eski seviyelerine getirmenin hala mümkün olduğunu söylemektedir. Ve pek çok bölgede, umudumuzu koruyabilmemiz için hala bir neden var. Ama yasadışı balıkçılık ve yarınları düşünmeden mahsul alma sektörün başına bela olmaya devam ediyor. Aşırı avlanma bizi nasıl etkiliyor?
Aşırı avlanma, balık rezervleri ve geçimini balıktan sağlayan insanların yanı sıra insanlar ve daha genel anlamda doğal çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki bırakmaktadır. Modern balıkçılık teknikleriyle büyük miktarlarda yan av elde edilmektedir. 'Yan av' balıkçılık sektöründe kapsamlı balıkçılık faaliyetleri esnasında yakalanan diğer balık ve deniz canlısı türlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Balıkçıların asıl yakalamak istedikleri bu yan avlar değildir; ancak yine de ticari değeri çok düşük olan veya hiç olmayan bu avlar ağlara takılarak ölür.
Örneğin, tahminlere göre balıkçı botlarıyla yakalanan her bir ton karidesle birlikte üç ton da diğer balık türlerinden yakalanmaktadır. Özellikle yunuslar ton balığı avlama tekniklerine karşı çok savunmasızdır ve bu nedenle her sene binlerce yunus ölmektedir.
Aşırı avlanma, sadece belirli bir balık türünün bulunduğu rezervleri etkilediği gibi besin zincirinde de önemli değişiklikler meydana getirebilir. Örneğin, krillerin, yani karidese benzeyen ve Mavi Balina dahil olmak üzere balinaların temel besin kaynağı olan bu küçük deniz canlılarının bu hayvanların sayısının azalmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir.
Denizanası faktörü
Aşırı avlanma faaliyetleri nedeniyle hassas deniz ekosistemleri ve besin zincirlerinde meydana gelen tahribat olağandışı etkiler de yaratabilir. 1980'li yıllardan bu yana okyanuslarda yaşayan ısırgan denizanasının sayısında meydana gelen büyük artış sonucunda Meksika Körfezi, Japon Denizi ve Akdeniz gibi bölgelerin balık yataklarında ciddi bir dönüşüm yaşanmış ve bu artıştan pek çok turistik bölge zarar görmüştür.
Okyanusta aşırı balık avından kastedilen, avlanan balık türünün yeniden çoğalmasını imkansız kılacak denli fazla balık avlanmasıdır. Bilinen ilk aşırı av, 1800'lü yılların başlarında, lamba yağı arayışındaki insanoğlu balina katliamı yaptığında gerçekleşti. Ayrıca Atlantik morinası, ringa balığı ve Kaliforniya sardalyesi da dahil, yediğimiz balık türlerinden bazıları da 1900'lü yılların ortalarında neredeyse nesilleri tükenecek kadar fazla avlanmışlardır.

Yeryüzünün ortak sorunu: Aşırı avlanma Çoğu insan aşırı avlanmanın sadece balıklar, balıkçılar ve balık yemeyi sevenleri ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünebilir. Ancak aşırı avlanma çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki yaratıyor ve dolayısıyla bundan bütün insanları etkileniyor. Birleşmiş Milletler(BM) Genel Kurulunda 2022 yılı ''Balıkçılık Ve Su Ürünleri Yılı'' ilan edildi. FAO öncülüğünde International Year of Artisanal Fisheries and Aquaculture (IYAFA 2022) kapsamında milyarlarca insana sağlıklı ve besleyici gıda sağlayan ve ''Sıfır Açlığa'' ulaşılmasına katkıda bulunan milyonlarca küçük ölçekli balıkçı, balık çiftçisi, ve balık işçisinin önemine vurgu yapılacak. Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Balık tüketilmesi tabii ki insan için çok gerekli fakat bunu bilinci bir şekilde yapmak hem bu işten para kazananlar hem dünyamız için oldukça önemli. Pek çok balık tehdit altında Adından da anlayacağınız üzere aşırı avlanma balık popülasyonunun sayısını korumak üzere normalden fazla balık avlama anlamına gelir. Aşırı avlanmanın meydana gelmesi durumunda, belirli bir popülasyondaki balık sürüleri yavaş yavaş azalacak ve nihayetinde de tamamen yok olacaktır. Daha büyük ağlar ve tarama aletleri gibi daha gelişmiş balık avlama imkanlarına sahip gemilerin sayısının artmasıyla birlikte son yıllarda aşırı avlanma gündeme gelmiştir. Birçok balık türü aşırı avlanmaya maruz kalmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün tahminine göre, dünyadaki balık rezervlerinin yaklaşık %70'i ya tam ve aşırı kapasiteye sahip ya da tükenmiş durumdadır. Ve hal böyleyken, halkın her dilediğinde bolca deniz mahsulü tüketmeye alışmış olması ve denizlerdeki tükenme riskini büyük ölçüde görmezden geliyor olması bugüne kadar sebep olduğumuz hasarları tamir etmeye yönelik çalışmaları ciddi ölçüde zorlaştırıyor. Tüm endüstriler gibi balıkçılık da tüketicilerin ihtiyaçları ve ilgilerine bağlı olan bir endüstridir: balıkçılar balıklarını tutarken yalnızca karşılığında para verecek olan tüketicilere tuttukları balıkları satabilme amacı taşıyorlar. Bir değişiklik yapıp balık stoklarını korumak isterseniz, bunu gerçekleştirmek adına yapabileceğiniz pek çok şey var. Doğru zamanda doğru balığın satın alınması çok önemlidir. Yediğiniz balık türü ne kadar önemliyse, belli balıkları satın aldığınız yılın zamanı da o kadar önemlidir. Öncelikle yapmanız gereken, belli bir balık türüne ait yumurtlama dönemi boyunca yakalanan taze avcılık balıkları yememektir. Hamsi, İstavrit, Lüfer, Palamut gibi ekonomik değeri olan balıklar Mayıs – Eylül ayları arasında olgunlaşma ve üreme periyodlarını tamamladıklarından, avlanması ve tüketilmesi sakıncalı ve yasaktır. 1380 sayılı Su Ürünleri kanununda da bu dönemler göz önüne alınarak, av yasakları belirlenmiştir. Bu yasaklara uyarak balık stoklarına daha sürdürülebilir bir şekilde artma imkanı vermiş olacaksınız. Ayrıca, bunun da ötesinde alışveriş alışkanlıklarınızı değiştirip bunun yerine yalnızca sürdürülebilir balıkçılık politikası uygulayan süpermarketlerden balık satın alabilirsiniz; tüketiciler işletmelere ne kadar baskı yaparsa etkili ve kalıcı değişikliğin gerçekleşme ihtimali o kadar fazla olacaktır. Sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili olarak yerel süpermarketinizin izlediği politikayı kontrol edin. Aşırı balıkçılık ciddi bir sorundur ve şimdiye kadar gizli kalmış olması ileride tahmin edilemeyen çevre sorunları ortaya çıkartabilecektir. Şimdi harekete geçin ve dünyadaki okyanuslar ile balık stoklarını korumak adına sizde bilinçli davranın. Bilim insanları bu denli büyük bir artışa neyin sebep olduğunu bir türlü bulamamaktadır; bununla birlikte bu artışta insanoğlunun payı olduğu fikri giderek daha da güçlenmektedir. Bu yığılmanın olası sebepleri arasında iklim değişikliklerine bağlı okyanus suyu sıcaklıklarında meydana gelen artışlar, küresel ısınma ve artan kirlilik gibi faktörler gösterilmiştir. Ne var ki, denizanası sayısındaki bu sürekli artışın sebepleri arasında denizanalarıyla beslenen balıkları ve denizanalarının rakiplerinin ortadan kalkmasına neden olan aşırı avlanma faaliyetlerinin de altı çizilmektedir. Büyük balık popülasyonlarının tükenmeye yüz tutmasıyla, ticari balıkçılık filoları da okyanusların daha derinlerine ve besin zincirinin daha altlarına inerek karlılığı yüksek balık avları arıyorlar. Balığın "kökünü kazımak" olarak adlandırabileceğimiz bu süreç denizlerimizin eski ve hassas dengesini ve biyolojik sistemini alt üst eden bir zincirleme reaksiyona neden oluyor. Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Ne yapabilirsiniz? Geçen 55 sene boyunca avlak ve meralardan giderek daha az av alınabilmesinin doğal bir sonucu olarak insanoğlu geçmişte uçsuz bucaksız ve sonsuz berekete sahip olarak algıladığı okyanusların da aslında son derece hassas ve kırılgan dengelere sahip olduğunun farkına varmıştır. Kirlilik, iklim değişimi, yaşam alanlarının yok olması ve asitlenmenin üzerine bir de aşırı avlanma eklendiğinde çöküşün eşiğindeki bir sistem tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz. Pek çok bilim insanı, balıkçılık yönetiminde kararlı davranılması, balık avına ilişkin yönetmelik ve yasaların daha büyük hassasiyetle uygulanması ve su ürünleri yetiştiriciliğinin daha yaygın olarak kullanımı ile çoğu balık popülasyonunu tekrar eski seviyelerine getirmenin hala mümkün olduğunu söylemektedir. Ve pek çok bölgede, umudumuzu koruyabilmemiz için hala bir neden var. Ama yasadışı balıkçılık ve yarınları düşünmeden mahsul alma sektörün başına bela olmaya devam ediyor. Aşırı avlanma bizi nasıl etkiliyor? Aşırı avlanma, balık rezervleri ve geçimini balıktan sağlayan insanların yanı sıra insanlar ve daha genel anlamda doğal çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki bırakmaktadır. Modern balıkçılık teknikleriyle büyük miktarlarda yan av elde edilmektedir. 'Yan av' balıkçılık sektöründe kapsamlı balıkçılık faaliyetleri esnasında yakalanan diğer balık ve deniz canlısı türlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Balıkçıların asıl yakalamak istedikleri bu yan avlar değildir; ancak yine de ticari değeri çok düşük olan veya hiç olmayan bu avlar ağlara takılarak ölür. Örneğin, tahminlere göre balıkçı botlarıyla yakalanan her bir ton karidesle birlikte üç ton da diğer balık türlerinden yakalanmaktadır. Özellikle yunuslar ton balığı avlama tekniklerine karşı çok savunmasızdır ve bu nedenle her sene binlerce yunus ölmektedir. Aşırı avlanma, sadece belirli bir balık türünün bulunduğu rezervleri etkilediği gibi besin zincirinde de önemli değişiklikler meydana getirebilir. Örneğin, krillerin, yani karidese benzeyen ve Mavi Balina dahil olmak üzere balinaların temel besin kaynağı olan bu küçük deniz canlılarının bu hayvanların sayısının azalmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir. Denizanası faktörü Aşırı avlanma faaliyetleri nedeniyle hassas deniz ekosistemleri ve besin zincirlerinde meydana gelen tahribat olağandışı etkiler de yaratabilir. 1980'li yıllardan bu yana okyanuslarda yaşayan ısırgan denizanasının sayısında meydana gelen büyük artış sonucunda Meksika Körfezi, Japon Denizi ve Akdeniz gibi bölgelerin balık yataklarında ciddi bir dönüşüm yaşanmış ve bu artıştan pek çok turistik bölge zarar görmüştür. Okyanusta aşırı balık avından kastedilen, avlanan balık türünün yeniden çoğalmasını imkansız kılacak denli fazla balık avlanmasıdır. Bilinen ilk aşırı av, 1800'lü yılların başlarında, lamba yağı arayışındaki insanoğlu balina katliamı yaptığında gerçekleşti. Ayrıca Atlantik morinası, ringa balığı ve Kaliforniya sardalyesi da dahil, yediğimiz balık türlerinden bazıları da 1900'lü yılların ortalarında neredeyse nesilleri tükenecek kadar fazla avlanmışlardır.

Küresel İklim Değişikliği: İstilacı türler ve nesli tehlike altında olan türler
Küresel iklim değişikliğinin etkisiyle her geçen gün sayıları hızla artan istilacı türler biyoçeşitlilik ve doğal kaynaklara muazzam zararlarda bulunurlar ve çevreye verdikleri zarar çoğunlukla kalıcıdır. Dünya’nın 232 deniz eko-bölgesinin %84’ü istilacı türler tarafından etkilenmiş durumdadır
Balon Balığı (Lagocephalus sceleratus) Etkileri: Akdeniz’ deki en istilacı türlerden biri, deniz ekosisteminde önemli değişikliklere neden oluyor. Yerli türlerin azalmasına, balıkçılığa dayalı geçim kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Çenelerinde bulunan keskin dişleri ile av araçlarına zarar verir. İç organ ve kaslarında dünyada bilinen en kuvvetli zehir olan, tetrodotoksin bulunmaktadır. Siyanürden 1200 kat daha zehirli olan bu madde, sinir sistemini felç eder, duyu kaybına, solunum güçlüğüne ve ölüme neden olur. Bilinen bir panzehiri yoktur.Aslan Balığı (Pterois Miles)Etkileri: Deniz ekosistemini tahrip eder, yerli balık ve omurgasız türleri ile beslenir. Yerel türlerin yavrularını tüketir. Yüzgeç dikenleri zehirli olup, insanlarda ciddi zehirlenmelere ve ölümlere neden olabilmektedir. Tek bir sokma şiddetli ağrı ve şişliğe neden olabilir. Nadirde olsa kalp – dolaşım, kas- sinir sistemlerini aşırı derecede etkileyebilir. Yaşam Alanı: 1-300 m arası derinliklerde her yaşam ortamına maksimum uyum sağlar. Yaşam süresi ortalama 30 yıldır. Akdeniz'de türü kontrol altında tutacak avcısı yok denecek kadar az. Çoğalma ve yayılma: Yıl boyunca uygun ortamı bulduğu müddetçe, 4 günde 10-30 bin yumurta yapabilmektedir.
Katil Yosun (Caulerpa taxifolia) Doğal Yayılış Alanı: Hint Okyanusu. Türkiye’deki Yayılışı: 2006 yılında Süveyş Kanalı aracılığı ile İskendurun Körfezine girmiş ve 2010 yılında İzmir Çeşme altı yakında Yolluca Askeri Bölgesinde tespit edilmiştir. 1988’de Fransa, İtalya, İspanya ve Hırvatistan kıyılarına yayılmıştır. Geliş yolu: 1984 yılında Fransa’da bulunan Monaco Su Alti Bilimleri Enstitüsü’nden kaçtığı bilinmektedir. İskenderun Körfezine ise Süveyş kanalı vasıtasıyla girmiştir. Etkileri: Caulerpa taxifolia, çok baskın bir tür olduğundan bulunduğu bölgede yaşayan canlılara yaşama şansı tanımamaktadır. Göçmen Deniz Anası (Rhopilema nomadica)Doğal Yayılış Alanı: Hint ve Pasifik Okyanusu Türkiye’deki Yayılışı: Akdeniz, kısmen Ege Denizi Geliş Yolu: Süveyş Kanalı Etkileri: Obur bir tür olduğundan karides, midye ve balık larvalarını yiyerek besin zincirinde çökmelere neden olmaktadır. Özellikle kıyı turizmine zarar vermektedir. Mersin - Taşucu'nun doğusunda, özellikle yaz aylarında daha fazla görülür ve yüzücüler, balıkçılar ve dalgıçlar için potansiyel tehlike oluşturur. Büyük boyda olanları balıkçı ağlarına ve kıyı tesislerine girerek zarar vermektedir.
Küresel iklim değişikliğine bağlı şiddetli çevre olaylarını her yıl biraz daha fazla yaşıyoruz. Yaz ortasında dolu ve sel felaketi oluyor, kış boyunca yağış düşmüyor. Aslında iklim değişikliği sadece iklimi değil dünyada yaşayan tüm türlerin geleceğini de tehdit ediyor. Bu türlerin bazıları da endemik, yani Dünya’da sadece Türkiye’de görülüyor.

Küresel İklim Değişikliği: İstilacı türler ve nesli tehlike altında olan türler Küresel iklim değişikliğinin etkisiyle her geçen gün sayıları hızla artan istilacı türler biyoçeşitlilik ve doğal kaynaklara muazzam zararlarda bulunurlar ve çevreye verdikleri zarar çoğunlukla kalıcıdır. Dünya’nın 232 deniz eko-bölgesinin %84’ü istilacı türler tarafından etkilenmiş durumdadır Balon Balığı (Lagocephalus sceleratus) Etkileri: Akdeniz’ deki en istilacı türlerden biri, deniz ekosisteminde önemli değişikliklere neden oluyor. Yerli türlerin azalmasına, balıkçılığa dayalı geçim kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Çenelerinde bulunan keskin dişleri ile av araçlarına zarar verir. İç organ ve kaslarında dünyada bilinen en kuvvetli zehir olan, tetrodotoksin bulunmaktadır. Siyanürden 1200 kat daha zehirli olan bu madde, sinir sistemini felç eder, duyu kaybına, solunum güçlüğüne ve ölüme neden olur. Bilinen bir panzehiri yoktur.Aslan Balığı (Pterois Miles)Etkileri: Deniz ekosistemini tahrip eder, yerli balık ve omurgasız türleri ile beslenir. Yerel türlerin yavrularını tüketir. Yüzgeç dikenleri zehirli olup, insanlarda ciddi zehirlenmelere ve ölümlere neden olabilmektedir. Tek bir sokma şiddetli ağrı ve şişliğe neden olabilir. Nadirde olsa kalp – dolaşım, kas- sinir sistemlerini aşırı derecede etkileyebilir. Yaşam Alanı: 1-300 m arası derinliklerde her yaşam ortamına maksimum uyum sağlar. Yaşam süresi ortalama 30 yıldır. Akdeniz'de türü kontrol altında tutacak avcısı yok denecek kadar az. Çoğalma ve yayılma: Yıl boyunca uygun ortamı bulduğu müddetçe, 4 günde 10-30 bin yumurta yapabilmektedir. Katil Yosun (Caulerpa taxifolia) Doğal Yayılış Alanı: Hint Okyanusu. Türkiye’deki Yayılışı: 2006 yılında Süveyş Kanalı aracılığı ile İskendurun Körfezine girmiş ve 2010 yılında İzmir Çeşme altı yakında Yolluca Askeri Bölgesinde tespit edilmiştir. 1988’de Fransa, İtalya, İspanya ve Hırvatistan kıyılarına yayılmıştır. Geliş yolu: 1984 yılında Fransa’da bulunan Monaco Su Alti Bilimleri Enstitüsü’nden kaçtığı bilinmektedir. İskenderun Körfezine ise Süveyş kanalı vasıtasıyla girmiştir. Etkileri: Caulerpa taxifolia, çok baskın bir tür olduğundan bulunduğu bölgede yaşayan canlılara yaşama şansı tanımamaktadır. Göçmen Deniz Anası (Rhopilema nomadica)Doğal Yayılış Alanı: Hint ve Pasifik Okyanusu Türkiye’deki Yayılışı: Akdeniz, kısmen Ege Denizi Geliş Yolu: Süveyş Kanalı Etkileri: Obur bir tür olduğundan karides, midye ve balık larvalarını yiyerek besin zincirinde çökmelere neden olmaktadır. Özellikle kıyı turizmine zarar vermektedir. Mersin - Taşucu'nun doğusunda, özellikle yaz aylarında daha fazla görülür ve yüzücüler, balıkçılar ve dalgıçlar için potansiyel tehlike oluşturur. Büyük boyda olanları balıkçı ağlarına ve kıyı tesislerine girerek zarar vermektedir. Küresel iklim değişikliğine bağlı şiddetli çevre olaylarını her yıl biraz daha fazla yaşıyoruz. Yaz ortasında dolu ve sel felaketi oluyor, kış boyunca yağış düşmüyor. Aslında iklim değişikliği sadece iklimi değil dünyada yaşayan tüm türlerin geleceğini de tehdit ediyor. Bu türlerin bazıları da endemik, yani Dünya’da sadece Türkiye’de görülüyor.

Küresel İklim Değişikliği, Sel ve Su Baskınları
Basit bir fizik kuralı: Deniz üzerindeki sıcak havanın nem oranı artıyor. Bu da bulutların çoğalmasına neden oluyor. Neticede daha fazla yağmur yağıyor. Hatta bazen bu yağış miktarı devasa miktarlara ulaşabiliyor. İklim araştırmacıları, 1980’lerden buyana dünya genelindeki yağmur miktarında yüzde 20’lik rekor bir artış tespit etti. Günümüzde aşırı yağış sonucu taşan nehirlerin neden olduğu sel baskınları, en sık rastlanan doğal felaketler arasında yer alıyor. Küresel ısınma arttıkça afetler de çoğalıyor.403 ppm (milyonda bir) ile tarihî rekor seviyesine ulaşan atmosferdeki karbondioksit (CO2) parçacıkları sayesinde küresel ısınmanın daha da artması bekleniyor. Sanayi devrinin başı olarak kabul edilen 1850’lerle mukayese edildiğinde, dünyada ortalama sıcaklık bugün yaklaşık 1°C arttı. Bundan yaklaşık 20 yıl sonra ise artışın 1,5°C seviyesinde olması bekleniyor. Dünya genelinde insanların güvende olabilmesi için, aşırı yağış, sel felaketi ve nehirlerin taşmasını önleyecek tedbirlerin yerel bazda şimdiden alınmaya başlanması gerekiyor. Küresel ısınmanın 2 derece daha artmasını önlemek için de kömür, petrol ve doğal gaz kullanımından vazgeçilmesi gerekiyor. Zira ortalama sıcaklığın 2 derece daha artması durumunda, pek çok yerde önleyici tedbirler almak neredeyse imkansız hale gelecektir
Sel ve Su Baskınlarına Karşı Hangi Önlemler Alınmalı?
•Dere yataklarında biriken moloz ve topraklar temizlenecek, dere ve kanal ıslah çalışmalarına hız verilecek, arazinin düşük kotlarında suyun akışını sağlamak ve alt yapı tesislerinin inşasına imkân tanımak amacıyla su akış kesitini daraltmayacak şekilde köprü ve menfez çalışmaları yapılmalı.
•Sel tehlikesi bulunan eğimli yamaçlarda teraslama çalışmaları yapılacak ve risk altındaki yapılar tespit edilerek, mevzuat uyarınca gerekli işlemler gerçekleştirilmeli.
•Taşkınların ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasıyla ilgili yetersiz gelen mevcut yapılar ıslah edilerek, heyelana karşı duyarlı alanlardan olan atık sistemlerinin kullanıldığı ve yerleşimin geliştiği tepelik alanlarda heyelana karşı gerekli önlemler alınmalı.
Yeni yerleşim alanları için mühendislere, kent planlamacılarına yüksek riske sahip alanlardan kaçınılması konusunda yeterli bilgi ve veriler sunulmalı.
• Deniz kenarındaki şehirlerde, sel sularının denize doğru akışını yavaşlatacak veya engelleyecek unsurlar (denize paralel kaldırım taşları vb.) ve yapılar tadil edilmeli veya kaldırılmalı.
• Sel sularının bertaraf edilebilmesi için şehir merkezlerinde belirli noktalarda suların birikeceği ve gerektiğinde kullanılabileceği rekreasyon alanı olarak da kullanılabilecek havzalar oluşturularak, afete maruz kalmış alanlardaki vatandaşların tekrar afet bölgelerine dönmemesi için gerekli teşvik ve bilgilendirme yapılmalı.
• Afet risklerine ilişkin vatandaşlarla karşılıklı bilgi alışverişinin güçlendirilmesi sağlanarak, afetlere karşı erken uyarı mekanizmaları geliştirilmeli.

Küresel İklim Değişikliği, Sel ve Su Baskınları Basit bir fizik kuralı: Deniz üzerindeki sıcak havanın nem oranı artıyor. Bu da bulutların çoğalmasına neden oluyor. Neticede daha fazla yağmur yağıyor. Hatta bazen bu yağış miktarı devasa miktarlara ulaşabiliyor. İklim araştırmacıları, 1980’lerden buyana dünya genelindeki yağmur miktarında yüzde 20’lik rekor bir artış tespit etti. Günümüzde aşırı yağış sonucu taşan nehirlerin neden olduğu sel baskınları, en sık rastlanan doğal felaketler arasında yer alıyor. Küresel ısınma arttıkça afetler de çoğalıyor.403 ppm (milyonda bir) ile tarihî rekor seviyesine ulaşan atmosferdeki karbondioksit (CO2) parçacıkları sayesinde küresel ısınmanın daha da artması bekleniyor. Sanayi devrinin başı olarak kabul edilen 1850’lerle mukayese edildiğinde, dünyada ortalama sıcaklık bugün yaklaşık 1°C arttı. Bundan yaklaşık 20 yıl sonra ise artışın 1,5°C seviyesinde olması bekleniyor. Dünya genelinde insanların güvende olabilmesi için, aşırı yağış, sel felaketi ve nehirlerin taşmasını önleyecek tedbirlerin yerel bazda şimdiden alınmaya başlanması gerekiyor. Küresel ısınmanın 2 derece daha artmasını önlemek için de kömür, petrol ve doğal gaz kullanımından vazgeçilmesi gerekiyor. Zira ortalama sıcaklığın 2 derece daha artması durumunda, pek çok yerde önleyici tedbirler almak neredeyse imkansız hale gelecektir Sel ve Su Baskınlarına Karşı Hangi Önlemler Alınmalı? •Dere yataklarında biriken moloz ve topraklar temizlenecek, dere ve kanal ıslah çalışmalarına hız verilecek, arazinin düşük kotlarında suyun akışını sağlamak ve alt yapı tesislerinin inşasına imkân tanımak amacıyla su akış kesitini daraltmayacak şekilde köprü ve menfez çalışmaları yapılmalı. •Sel tehlikesi bulunan eğimli yamaçlarda teraslama çalışmaları yapılacak ve risk altındaki yapılar tespit edilerek, mevzuat uyarınca gerekli işlemler gerçekleştirilmeli. •Taşkınların ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasıyla ilgili yetersiz gelen mevcut yapılar ıslah edilerek, heyelana karşı duyarlı alanlardan olan atık sistemlerinin kullanıldığı ve yerleşimin geliştiği tepelik alanlarda heyelana karşı gerekli önlemler alınmalı. Yeni yerleşim alanları için mühendislere, kent planlamacılarına yüksek riske sahip alanlardan kaçınılması konusunda yeterli bilgi ve veriler sunulmalı. • Deniz kenarındaki şehirlerde, sel sularının denize doğru akışını yavaşlatacak veya engelleyecek unsurlar (denize paralel kaldırım taşları vb.) ve yapılar tadil edilmeli veya kaldırılmalı. • Sel sularının bertaraf edilebilmesi için şehir merkezlerinde belirli noktalarda suların birikeceği ve gerektiğinde kullanılabileceği rekreasyon alanı olarak da kullanılabilecek havzalar oluşturularak, afete maruz kalmış alanlardaki vatandaşların tekrar afet bölgelerine dönmemesi için gerekli teşvik ve bilgilendirme yapılmalı. • Afet risklerine ilişkin vatandaşlarla karşılıklı bilgi alışverişinin güçlendirilmesi sağlanarak, afetlere karşı erken uyarı mekanizmaları geliştirilmeli.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ORMANLARA ETKİLERİ
İklim değişikliğinin, yeryüzünün birçok bölgesinde ormanlar ve bunun sonucunda da orman ürünleri üzerinde gözlenmeye başlanan olumsuz etkilerini arttırması bekleniyor. IPCC’nin (Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli) 3. Değerlendirme Raporundaki iklim öngörülerine göre, küresel ortalama yüzey sıcaklıkları 2100 yılına kadar 1,4 -5,8 ºC arasında yükselebilecektir. Kısa zaman dönemindeki bu kadar hızlı sıcaklık değişiklikleri, ormanları ciddi düzeyde etkileyecektir.
İklim değişikliğinin ormanlar ve ormancılık sektörü üzerindeki en önemli potansiyel etkileri maddeler biçiminde şöyle özetlenebilir:
1. Ağaç türlerinin artan sıcaklıklara yanıt olarak kuzeye ya da dağlar gibi daha yüksek rakımlara kayacağı bekleniyor. Bunun anlamı ormanların coğrafya üzerinde dağılımlarının değişeceğidir.
2. Orman ekosistemleri karbon tüketicisi olmakla birlikte orman yangınlarında tersi bir rol oynamakta, atmosfere karbondioksit, metan, karbon monoksit, azot dioksit ve diğer azot oksitleri vermektedirler. Özellikle uzun süreli bölgesel kuraklıklar ile birleşen sıcak hava dalgalarının, orman yangınlarının sıklığı ve şiddeti ile açık bir bağlantısı vardır. Daha yüksek sıcaklıklarda, orman yangınlarının daha sık, daha geniş alanlı ve daha şiddetli olmasına yol açacaktır
3. Araştırmacıların bulgularına göre, küresel ısınma devam ettikçe, böcek popülâsyonundaki artış da hızla katlanacaktır. Böceklerin yayılmasını önlemek için kullanılan ilaçlarda hem insan hem de diğer canlıların sağlığını tehdit ediyor.
4. İklim değişikliğinin; artan ısı ve artan yağışların etkisi ile odun artımında artışlar sağlayabileceği bilinmekle birlikte, uzun vadede toprağın yapısında meydana gelecek kimyasal değişikliklerin hangi sonuçları doğuracağı tartışılmaktadır.
Orman yangınları: "Atmosferle pazarlık edemezsiniz"
Bir ormandaki bitki örtüsü ne kadar kuruysa ne kadar uzun süredir aşırı sıcaklara maruz kalıyorsa, yanma olasılığı o kadar artar. İklim kriziyle olan bağlantıyı da tam buradan kuruyoruz. Son yıllarda mega orman yangınları denen yangınlar yaşadık. Bu yangınlar aslında bir pattern oluşturuyor. Biraz daha geriye gidelim: İklim krizinin neden olduğu ve çeşitli çalışmalarla kanıtlanmış en önemli yangınlardan biri, 2010'da Rusya'da yaşandı. Bir hafta içerisinde 600 ayrı yerde orman yangını çıkmıştı. Kış ve bahar aylarında uzun süren bir kuraklık oluyor ve bitki örtüsü kuruyor. Arkasından yaz aylarında büyük bir sıcak dalgası geliyor. Sıcaklıklar 35-40 derecelere, hatta üstüne çıkıyor. Türkiye'de şu an Akdeniz bölgesinde 40 derecenin üstünde sıcaklıklar sürüyor. Bir noktaya geldikten sonra aynı anda ve aynı bölgede, Türkiye'de de şu anda hep aynı bölgede yangınlar çıkıyor, çok sayıda yangın sanki birisi kıvılcımı tutuşturmuş gibi çıkmaya başlıyor. Ama bu, kasıtlı yangın çıkarma gereği olan bir şey değil. Bunun tek nedeni iklim krizinin yarattığı yangınlara uygun şartlar. Önceki yıllarda ortalama 8-10 bin hektar orman yanarken, 2020 yılında 21 bin hektar orman yandı.
Orman Yangınlarının sonuçları:
•Erozyon -Sel Baskınları en çarpıcı şekilde kendini gösterir.
•Gelecek kuşakların ormanları azalıyor.
•Karbon, oksijen dengesi oksijen aleyhine bozulduğundan atmosferde biriken fazla miktardaki karbondioksit iklim değişikliklerine sebep olmaktadır.
•Ekolojik denge bozuluyor.
•Turizm olumsuz yönde etkilenmektedir.
•Rekreasyon alanı azalmaktadır
•Odun ürünlerinde ve tıbbi bitkilerde yüksek oranda ekonomik kayıplar oluşmaktadır.
Orman yangınları için bireysel önlemler neler olabilir?
Çevre temizliğine özen göstermek,
Mesire alanlarının mangal ateşinden ve sigara izmaritinden tamamen arındırılması
Yanıcı maddeleri uzaklaştırmak
Atkların ayrıştırılması ve toplanması
Yaz döneminde orman alanlarının kullanımına dikkat edilerek, sürekli yetkililer ile koordineli şekilde kontrolün ve bilgi akışının sağlanması, iklim değişikliği ile mücadelede bireysel sorumluluklarımız arasında yer almaktadır.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ORMANLARA ETKİLERİ İklim değişikliğinin, yeryüzünün birçok bölgesinde ormanlar ve bunun sonucunda da orman ürünleri üzerinde gözlenmeye başlanan olumsuz etkilerini arttırması bekleniyor. IPCC’nin (Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli) 3. Değerlendirme Raporundaki iklim öngörülerine göre, küresel ortalama yüzey sıcaklıkları 2100 yılına kadar 1,4 -5,8 ºC arasında yükselebilecektir. Kısa zaman dönemindeki bu kadar hızlı sıcaklık değişiklikleri, ormanları ciddi düzeyde etkileyecektir. İklim değişikliğinin ormanlar ve ormancılık sektörü üzerindeki en önemli potansiyel etkileri maddeler biçiminde şöyle özetlenebilir: 1. Ağaç türlerinin artan sıcaklıklara yanıt olarak kuzeye ya da dağlar gibi daha yüksek rakımlara kayacağı bekleniyor. Bunun anlamı ormanların coğrafya üzerinde dağılımlarının değişeceğidir. 2. Orman ekosistemleri karbon tüketicisi olmakla birlikte orman yangınlarında tersi bir rol oynamakta, atmosfere karbondioksit, metan, karbon monoksit, azot dioksit ve diğer azot oksitleri vermektedirler. Özellikle uzun süreli bölgesel kuraklıklar ile birleşen sıcak hava dalgalarının, orman yangınlarının sıklığı ve şiddeti ile açık bir bağlantısı vardır. Daha yüksek sıcaklıklarda, orman yangınlarının daha sık, daha geniş alanlı ve daha şiddetli olmasına yol açacaktır 3. Araştırmacıların bulgularına göre, küresel ısınma devam ettikçe, böcek popülâsyonundaki artış da hızla katlanacaktır. Böceklerin yayılmasını önlemek için kullanılan ilaçlarda hem insan hem de diğer canlıların sağlığını tehdit ediyor. 4. İklim değişikliğinin; artan ısı ve artan yağışların etkisi ile odun artımında artışlar sağlayabileceği bilinmekle birlikte, uzun vadede toprağın yapısında meydana gelecek kimyasal değişikliklerin hangi sonuçları doğuracağı tartışılmaktadır. Orman yangınları: "Atmosferle pazarlık edemezsiniz" Bir ormandaki bitki örtüsü ne kadar kuruysa ne kadar uzun süredir aşırı sıcaklara maruz kalıyorsa, yanma olasılığı o kadar artar. İklim kriziyle olan bağlantıyı da tam buradan kuruyoruz. Son yıllarda mega orman yangınları denen yangınlar yaşadık. Bu yangınlar aslında bir pattern oluşturuyor. Biraz daha geriye gidelim: İklim krizinin neden olduğu ve çeşitli çalışmalarla kanıtlanmış en önemli yangınlardan biri, 2010'da Rusya'da yaşandı. Bir hafta içerisinde 600 ayrı yerde orman yangını çıkmıştı. Kış ve bahar aylarında uzun süren bir kuraklık oluyor ve bitki örtüsü kuruyor. Arkasından yaz aylarında büyük bir sıcak dalgası geliyor. Sıcaklıklar 35-40 derecelere, hatta üstüne çıkıyor. Türkiye'de şu an Akdeniz bölgesinde 40 derecenin üstünde sıcaklıklar sürüyor. Bir noktaya geldikten sonra aynı anda ve aynı bölgede, Türkiye'de de şu anda hep aynı bölgede yangınlar çıkıyor, çok sayıda yangın sanki birisi kıvılcımı tutuşturmuş gibi çıkmaya başlıyor. Ama bu, kasıtlı yangın çıkarma gereği olan bir şey değil. Bunun tek nedeni iklim krizinin yarattığı yangınlara uygun şartlar. Önceki yıllarda ortalama 8-10 bin hektar orman yanarken, 2020 yılında 21 bin hektar orman yandı. Orman Yangınlarının sonuçları: •Erozyon -Sel Baskınları en çarpıcı şekilde kendini gösterir. •Gelecek kuşakların ormanları azalıyor. •Karbon, oksijen dengesi oksijen aleyhine bozulduğundan atmosferde biriken fazla miktardaki karbondioksit iklim değişikliklerine sebep olmaktadır. •Ekolojik denge bozuluyor. •Turizm olumsuz yönde etkilenmektedir. •Rekreasyon alanı azalmaktadır •Odun ürünlerinde ve tıbbi bitkilerde yüksek oranda ekonomik kayıplar oluşmaktadır. Orman yangınları için bireysel önlemler neler olabilir? Çevre temizliğine özen göstermek, Mesire alanlarının mangal ateşinden ve sigara izmaritinden tamamen arındırılması Yanıcı maddeleri uzaklaştırmak Atkların ayrıştırılması ve toplanması Yaz döneminde orman alanlarının kullanımına dikkat edilerek, sürekli yetkililer ile koordineli şekilde kontrolün ve bilgi akışının sağlanması, iklim değişikliği ile mücadelede bireysel sorumluluklarımız arasında yer almaktadır.

İKLİM KRİZİ ve DÜNYA
İklim değişikliği yalnızca yükselen ortalama sıcaklıkları değil, aynı zamanda aşırı hava olaylarını, değişen doğal yaşam popülasyonlarını ve yaşam alanlarını, yükselen denizleri ve bir dizi başka etkiyi de kapsamaktadır. Tüm bu değişiklikler, insanların atmosferdeki sera gazlarını arttıracak aktiviteleri devam ettikçe ortaya çıkıyor.
Sıcaklıklar değiştikçe, birçok tür göç etmek zorunda kalıyor. Yağışlar (yağmur ve kar yağışı) dünya genelinde ortalama olarak artıyor. Yine de bazı bölgelerde daha şiddetli kuraklıklar yaşanıyor, bu da orman yangınları, ürün kaybı ve içme suyu kıtlığı riskini artırıyor. Sivrisinekler, keneler, denizanası ve mahsul zararlıları dahil olmak üzere bazı türler gelişiyor.
Deniz seviyelerinin yüzyılın sonuna kadar 26 ila 82 cm veya daha yüksek bir seviyeye yükselmesi bekleniyor. Kasırgalar ve diğer fırtınalar daha güçlü hale gelebilir. Seller ve kuraklıklar daha yaygın hale gelecek. Buzullar dünyadaki tatlı suyun yaklaşık dörtte üçünü depoladığı için daha az tatlı su mevcut olacak. Sivrisinek kaynaklı sıtma (ve 2016'da Zika virüsünün yeniden canlanması) gibi bazı hastalıklar yayılacak.
Ekosistemler değişmeye devam edecek: Bazı türler daha kuzeye doğru hareket edecek veya adapte olacak, adapte olamayan türlerin nesli tükenecek.
KÜRESEL İKLİM KRİZİ ve TÜRKİYE
Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) nin yayımladığı tüm raporlarda ülkemizin de içinde yer aldığı Orta Doğu ve Akdeniz Havzası’nın iklim değişikliğinden diğer bölgelere nazaran daha fazla etkileneceği açıklanmaktadır. KÜRESEL İKLİM KRİZİ ve TÜRKİYE
Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) nin yayımladığı tüm raporlarda ülkemizin de içinde yer aldığı Orta Doğu ve Akdeniz Havzası’nın iklim değişikliğinden diğer bölgelere nazaran daha fazla etkileneceği açıklanmaktadır.
Doğu Akdeniz ve Türkiye önümüzdeki 30-50 yıl içinde bugüne göre çok daha kurak ve sıcak bir iklim yaşayacak. Bunula birlikte, Türkiye’nin su iklimi de su zengini olmadığımızı gösteriyor. Meteorolojik kuraklık haritasına göre Türkiye’nin çok büyük bir kesiminde olağanüstü, çok şiddetli ve şiddetli kurak kısımların kapladığı büyük alanlar dikkat çekiyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün raporuna göre özellikle Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yağış azlığı yüzde 80'lerin üzerine çıktı. Mevsim normaline göre yağışlarda en fazla azalma yüzde 98 ile Muğla'da oldu. Yağışlı gün sayıları Güney Ege, Antalya'nın batısı ve doğusu, Hatay'ın güneyi ve Gaziantep çevrelerinde 1 güne kadar düştü.
Bölgemizde yağışlar açısından oluşacak olan değişim bir yandan yağışların arasının açılması, diğer yandan da gelen yağışların şiddetinin artması şeklinde olacaktır. Yani kuraklıkların hem sıklığının artması hem de şiddetlenmesi bekleniyor. Bu kuraklıklar ardından gelen yağışlar da daha yoğun olacaktır. Yağışlar toprağı yeterince besleyememenin yanı sıra erozyona neden olmaktadır.
Diğer taraftan, Türkiye'de şu an Akdeniz bölgesinde 40 derecenin üstünde sıcaklıklar sürüyor. Mevsimsel nedenler ve küresel ısınma sonucu oluşan sıcak hava dalgalarıyla ülkemizde ve dünya genelinde ısının yükselmesi, kurumuş yapraklar ile otların tutuşmaya hazır hale getiriyor.
İklim Krizi ile mücadelede; beslenme tarzımızı değiştirerek, karbon ayak izimizi küçülterek, doğayla dost bir yaşam tarzı sürerek en ön cephede mücadele edebiliriz.

İKLİM KRİZİ ve DÜNYA İklim değişikliği yalnızca yükselen ortalama sıcaklıkları değil, aynı zamanda aşırı hava olaylarını, değişen doğal yaşam popülasyonlarını ve yaşam alanlarını, yükselen denizleri ve bir dizi başka etkiyi de kapsamaktadır. Tüm bu değişiklikler, insanların atmosferdeki sera gazlarını arttıracak aktiviteleri devam ettikçe ortaya çıkıyor. Sıcaklıklar değiştikçe, birçok tür göç etmek zorunda kalıyor. Yağışlar (yağmur ve kar yağışı) dünya genelinde ortalama olarak artıyor. Yine de bazı bölgelerde daha şiddetli kuraklıklar yaşanıyor, bu da orman yangınları, ürün kaybı ve içme suyu kıtlığı riskini artırıyor. Sivrisinekler, keneler, denizanası ve mahsul zararlıları dahil olmak üzere bazı türler gelişiyor. Deniz seviyelerinin yüzyılın sonuna kadar 26 ila 82 cm veya daha yüksek bir seviyeye yükselmesi bekleniyor. Kasırgalar ve diğer fırtınalar daha güçlü hale gelebilir. Seller ve kuraklıklar daha yaygın hale gelecek. Buzullar dünyadaki tatlı suyun yaklaşık dörtte üçünü depoladığı için daha az tatlı su mevcut olacak. Sivrisinek kaynaklı sıtma (ve 2016'da Zika virüsünün yeniden canlanması) gibi bazı hastalıklar yayılacak. Ekosistemler değişmeye devam edecek: Bazı türler daha kuzeye doğru hareket edecek veya adapte olacak, adapte olamayan türlerin nesli tükenecek. KÜRESEL İKLİM KRİZİ ve TÜRKİYE Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) nin yayımladığı tüm raporlarda ülkemizin de içinde yer aldığı Orta Doğu ve Akdeniz Havzası’nın iklim değişikliğinden diğer bölgelere nazaran daha fazla etkileneceği açıklanmaktadır. KÜRESEL İKLİM KRİZİ ve TÜRKİYE Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) nin yayımladığı tüm raporlarda ülkemizin de içinde yer aldığı Orta Doğu ve Akdeniz Havzası’nın iklim değişikliğinden diğer bölgelere nazaran daha fazla etkileneceği açıklanmaktadır. Doğu Akdeniz ve Türkiye önümüzdeki 30-50 yıl içinde bugüne göre çok daha kurak ve sıcak bir iklim yaşayacak. Bunula birlikte, Türkiye’nin su iklimi de su zengini olmadığımızı gösteriyor. Meteorolojik kuraklık haritasına göre Türkiye’nin çok büyük bir kesiminde olağanüstü, çok şiddetli ve şiddetli kurak kısımların kapladığı büyük alanlar dikkat çekiyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün raporuna göre özellikle Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yağış azlığı yüzde 80'lerin üzerine çıktı. Mevsim normaline göre yağışlarda en fazla azalma yüzde 98 ile Muğla'da oldu. Yağışlı gün sayıları Güney Ege, Antalya'nın batısı ve doğusu, Hatay'ın güneyi ve Gaziantep çevrelerinde 1 güne kadar düştü. Bölgemizde yağışlar açısından oluşacak olan değişim bir yandan yağışların arasının açılması, diğer yandan da gelen yağışların şiddetinin artması şeklinde olacaktır. Yani kuraklıkların hem sıklığının artması hem de şiddetlenmesi bekleniyor. Bu kuraklıklar ardından gelen yağışlar da daha yoğun olacaktır. Yağışlar toprağı yeterince besleyememenin yanı sıra erozyona neden olmaktadır. Diğer taraftan, Türkiye'de şu an Akdeniz bölgesinde 40 derecenin üstünde sıcaklıklar sürüyor. Mevsimsel nedenler ve küresel ısınma sonucu oluşan sıcak hava dalgalarıyla ülkemizde ve dünya genelinde ısının yükselmesi, kurumuş yapraklar ile otların tutuşmaya hazır hale getiriyor. İklim Krizi ile mücadelede; beslenme tarzımızı değiştirerek, karbon ayak izimizi küçülterek, doğayla dost bir yaşam tarzı sürerek en ön cephede mücadele edebiliriz.

Moda ve tekstil sektörünün pipeti “askılar”

Kullanılan askıların %80'i plastik,⠀
Dünya genelinde her yıl 8-10 milyar askı satılıyor ve yalnızca %15'i geri dönüştürülüyor.
İngiltere'de her yıl 954.6 milyon plastik askı üretiliyor. Bu, Big Ben'in yüksekliğinin 4 milyon katı.⠀
Üretilen plastik askıların 82,6 milyonu online siparişler ile gönderiliyor. Bu da Amsterdam’dan New York’a kadar mesafeye eşit.
İngiltere'de yılda 100 milyon plastik askı ve ABD'de ise bir günde 15.5 milyon plastik askı atılıyor yani yaklaşık yılda 8 milyar adet.
Genellikle askılar genleşmiş polistiren veya polikarbonat plastikten yapılıyor, yani üretiminde fosil yakıtlar kullanılıyor.
Çöplüklerde parçalanan askılar benzen ve bisfenol A (BPA) nın yeraltı sularına sızmasına neden oluyor. ⠀
Plastik askıların “parçalanması” 800-1000 yıl sürüyor.

Peki bu kadar fazla miktarda üretilen ve çoğu zaman kullanılmadan atılan askıların azaltılması için neler yapılabilir?
👉🏻 Askı ile satış yapan firmalar, geri dönüştürülmüş kağıt/plastik askılar kullanabilir.
👉🏻Daha az ürün satın alınarak, fazla üretimin önüne geçilebilir.
👉🏻Artık ihtiyacımız olmayan askılarımız “atmak” yerine, ihtiyacı olan arkadaşlarınıza, yardım mağazalarına, kuru temizlemecilere vb. gibi yerlere verilebilir.

Birleşmiş Milletler 2018 verilerine göre, her yıl okyanus ve denizlerimize 13 milyon ton plastik karışıyor. Deniz canlıları ve ekosistem üzerinde ciddi tahribatlara, yaralanmalara ve ölümlere neden oluyor.

Moda ve tekstil sektörünün pipeti “askılar” Kullanılan askıların %80'i plastik,⠀ Dünya genelinde her yıl 8-10 milyar askı satılıyor ve yalnızca %15'i geri dönüştürülüyor. İngiltere'de her yıl 954.6 milyon plastik askı üretiliyor. Bu, Big Ben'in yüksekliğinin 4 milyon katı.⠀ Üretilen plastik askıların 82,6 milyonu online siparişler ile gönderiliyor. Bu da Amsterdam’dan New York’a kadar mesafeye eşit. İngiltere'de yılda 100 milyon plastik askı ve ABD'de ise bir günde 15.5 milyon plastik askı atılıyor yani yaklaşık yılda 8 milyar adet. Genellikle askılar genleşmiş polistiren veya polikarbonat plastikten yapılıyor, yani üretiminde fosil yakıtlar kullanılıyor. Çöplüklerde parçalanan askılar benzen ve bisfenol A (BPA) nın yeraltı sularına sızmasına neden oluyor. ⠀ Plastik askıların “parçalanması” 800-1000 yıl sürüyor. Peki bu kadar fazla miktarda üretilen ve çoğu zaman kullanılmadan atılan askıların azaltılması için neler yapılabilir? 👉🏻 Askı ile satış yapan firmalar, geri dönüştürülmüş kağıt/plastik askılar kullanabilir. 👉🏻Daha az ürün satın alınarak, fazla üretimin önüne geçilebilir. 👉🏻Artık ihtiyacımız olmayan askılarımız “atmak” yerine, ihtiyacı olan arkadaşlarınıza, yardım mağazalarına, kuru temizlemecilere vb. gibi yerlere verilebilir. Birleşmiş Milletler 2018 verilerine göre, her yıl okyanus ve denizlerimize 13 milyon ton plastik karışıyor. Deniz canlıları ve ekosistem üzerinde ciddi tahribatlara, yaralanmalara ve ölümlere neden oluyor.

Hayatımızda Sıfır Atık;
Havaların ısınmaya başlamasıyla piknik sezonu açıldı. Ailemiz ve arkadaşlarımızla birlikte açık havada ve temiz bir çevrede piknik yapmak için öncelikle tüketeceğimiz ürünleri ihtiyacınız kadar almalı ve tamamını tüketmeye dikkat etmelisiniz. paketli ve tek kullanımlık ürünleri mümkün olduğu kadar tercih etmemeli, evde hazırladığımız ürünleri tüketmek sağlığımız ve çevremizin sağlığı açısından da çok önemli. Kullanacağımız tabak, çatal kaşık ve bardakları uzun ömürlü, tekrar kullanılabilir ürünlerden tercih etmemiz, hem ekonomik hem de atık oluşturmadığımız için sürdürülebilir kaynaklar ve çevre için çok önemli.
Mesire yerlerinde piknik yaptıktan sonra atıklarınızı kaynağında ayrı olarak birbirleri ile karıştırmadan biriktirmeli ve bize en yakın atık toplama noktasındaki ilgili konteynıra atmalıyız. Gelecek nesillere temiz bir çevre ve sürdürülebilir kaynaklar bırakabilmek için Sıfır Atık Felsefesini günlük faaliyetlerimize dahil etmeli ve Bireysel Sorumluluklarımızın farkında olmalıyız.

Hayatımızda Sıfır Atık; Havaların ısınmaya başlamasıyla piknik sezonu açıldı. Ailemiz ve arkadaşlarımızla birlikte açık havada ve temiz bir çevrede piknik yapmak için öncelikle tüketeceğimiz ürünleri ihtiyacınız kadar almalı ve tamamını tüketmeye dikkat etmelisiniz. paketli ve tek kullanımlık ürünleri mümkün olduğu kadar tercih etmemeli, evde hazırladığımız ürünleri tüketmek sağlığımız ve çevremizin sağlığı açısından da çok önemli. Kullanacağımız tabak, çatal kaşık ve bardakları uzun ömürlü, tekrar kullanılabilir ürünlerden tercih etmemiz, hem ekonomik hem de atık oluşturmadığımız için sürdürülebilir kaynaklar ve çevre için çok önemli. Mesire yerlerinde piknik yaptıktan sonra atıklarınızı kaynağında ayrı olarak birbirleri ile karıştırmadan biriktirmeli ve bize en yakın atık toplama noktasındaki ilgili konteynıra atmalıyız. Gelecek nesillere temiz bir çevre ve sürdürülebilir kaynaklar bırakabilmek için Sıfır Atık Felsefesini günlük faaliyetlerimize dahil etmeli ve Bireysel Sorumluluklarımızın farkında olmalıyız.

Denizler ve Çevre Konusunda Bireysel Sorumluluklarımızın Farkında Olalım

Aldığımız iki nefesten birini yani ihtiyaç duyduğumuz oksijenin yüzde 50 ila 70’ini denizlerimiz üretiyor. Bize hayat veren denizlerimiz maalesef yüzde 80 oranında karadan, insan eliyle hızla kirletiliyor. Başta plastikler olmak üzere günlük hayatta sıklıkla tercih edilen tek kullanımlık ürünler, kısa bir kullanımdan sonra atık olarak doğaya karışıyor. Bu atıklar, geri dönüşüme kazandırılmazsa, zamanla kıyılara ve denizlere ulaşıyor, deniz canlılarıyla buluşuyor. Ancak hayatımızda yapacağımız çok küçük değişikliklerle bile denizlerimize nefes vermek bizim elimizde.
Daha mavi denizler için ben neler yapabilirim?
Tek kullanımlık ürünler yerine tekrar kullanabileceğimiz alternatiflere yönelerek, uzun ömürlü ve doğayla dost ürünleri tercih edebiliriz. Örneğin Streç Film yerine cam kavanoz, kağıt havlu yerine el bezi veya havlu kullanabiliriz.
Mutfağımızda oluşan organik atıkları çöpe atmayıp, komposta dönüştürerek bitkiler için gübre olarak kullanabiliriz.
Evimizde çalışmayan elektronik araç gereçlerimizi tamir ettirmeli veya bozulanları çöpe atmayıp geri dönüşüme kazandırmalıyız.
Su ihtiyacımızı gidermek için pet şişe yerine matara kullanabiliriz. Kâğıtların her iki yüzünü kullanarak kâğıt atığımızı yarıya indirebiliriz...Okul araç gereçlerimizi geri dönüşüme uygun ve plastik olmayan, daha sağlıklı malzemelerden seçebiliriz. İş yerlerimizde de kullandığımız ürünlere dikkat ederek, pet şişe yerine matara, sıcak içecekler için termos, tek kullanımlık bardak yerine kupa kullanabiliriz. Daha az çıktı alarak daha az toner kullanabilir, aynı zamanda da kağıt israfının önüne geçebiliriz .
Günlük alışverişlerimizde, ihtiyacımız kadar almaya dikkat edersek hem fazla üretimi hem de atık oluşumunu engellemiş oluruz. Sıfır Atık Felsefesini yaşamımızın her aşamasına uyarlayarak, sürdürülebilir su kaynakları ve daha sağlıklı bir çevre için bugünden başlayarak bireysel alışkanlıklarımızı tekrar düzenleyebiliriz. Sıfır Atık Mavi ile denizler ve deniz ekosisteminin korunmasına destek verebiliriz. Deniz Varsa Hayat Var!

Denizler ve Çevre Konusunda Bireysel Sorumluluklarımızın Farkında Olalım Aldığımız iki nefesten birini yani ihtiyaç duyduğumuz oksijenin yüzde 50 ila 70’ini denizlerimiz üretiyor. Bize hayat veren denizlerimiz maalesef yüzde 80 oranında karadan, insan eliyle hızla kirletiliyor. Başta plastikler olmak üzere günlük hayatta sıklıkla tercih edilen tek kullanımlık ürünler, kısa bir kullanımdan sonra atık olarak doğaya karışıyor. Bu atıklar, geri dönüşüme kazandırılmazsa, zamanla kıyılara ve denizlere ulaşıyor, deniz canlılarıyla buluşuyor. Ancak hayatımızda yapacağımız çok küçük değişikliklerle bile denizlerimize nefes vermek bizim elimizde. Daha mavi denizler için ben neler yapabilirim? Tek kullanımlık ürünler yerine tekrar kullanabileceğimiz alternatiflere yönelerek, uzun ömürlü ve doğayla dost ürünleri tercih edebiliriz. Örneğin Streç Film yerine cam kavanoz, kağıt havlu yerine el bezi veya havlu kullanabiliriz. Mutfağımızda oluşan organik atıkları çöpe atmayıp, komposta dönüştürerek bitkiler için gübre olarak kullanabiliriz. Evimizde çalışmayan elektronik araç gereçlerimizi tamir ettirmeli veya bozulanları çöpe atmayıp geri dönüşüme kazandırmalıyız. Su ihtiyacımızı gidermek için pet şişe yerine matara kullanabiliriz. Kâğıtların her iki yüzünü kullanarak kâğıt atığımızı yarıya indirebiliriz...Okul araç gereçlerimizi geri dönüşüme uygun ve plastik olmayan, daha sağlıklı malzemelerden seçebiliriz. İş yerlerimizde de kullandığımız ürünlere dikkat ederek, pet şişe yerine matara, sıcak içecekler için termos, tek kullanımlık bardak yerine kupa kullanabiliriz. Daha az çıktı alarak daha az toner kullanabilir, aynı zamanda da kağıt israfının önüne geçebiliriz . Günlük alışverişlerimizde, ihtiyacımız kadar almaya dikkat edersek hem fazla üretimi hem de atık oluşumunu engellemiş oluruz. Sıfır Atık Felsefesini yaşamımızın her aşamasına uyarlayarak, sürdürülebilir su kaynakları ve daha sağlıklı bir çevre için bugünden başlayarak bireysel alışkanlıklarımızı tekrar düzenleyebiliriz. Sıfır Atık Mavi ile denizler ve deniz ekosisteminin korunmasına destek verebiliriz. Deniz Varsa Hayat Var!

Daha mavi denizler için Sıfır Atık Mavi;

Yaşam alanlarımızda ve çevremizde geri dönüşümün uygulanmasına özen göstermeliyiz.
Bunun önemini başkalarının da fark etmesini sağlamalıyız.

Tek kullanımlık ürünler yerine tekrar kullanabileceğimiz alternatiflere yönelmeliyiz. Uzun ömürlü ve doğayla dost ürünleri tercih edebiliriz.

Örneğin Streç Film yerine cam kavanoz, kağıt havlu yerine el bezi veya havlu kullanabiliriz.

Mutfağımızda oluşan organik atıkları çöpe atmayıp, komposta dönüştürerek bitkiler için gübre olarak kullanabiliriz.

Evimizde çalışmayan elektronik araç gereçlerimizi tamir ettirmeli veya bozulanları çöpe atmayıp geri dönüşüme kazandırmalıyız.

Su ihtiyacımızı gidermek için pet şişe yerine matara kullanabiliriz.
Kâğıtların her iki yüzünü kullanarak kâğıt atığımızı yarıya indirebiliriz...
Okul araç gereçlerimizi geri dönüşüme uygun ve plastik olmayan, daha sağlıklı malzemelerden seçebiliriz.

İş yerlerimizde de kullandığımız ürünlere dikkat etmeliyiz. Pet şişe yerine matara, sıcak içecekler için termos, tek kullanımlık bardak yerine kupa kullanabiliriz.
Daha az çıktı alarak daha az toner kullanabilir, aynı zamanda da kağıt israfının önüne geçebiliriz .

İhtiyacımızı bilerek alışverişe çıkmalıyız. Bu şekilde hem fazla üretimi hem de atık oluşumunu engellemiş oluruz.

Ailemiz ve arkadaşlarımızla piknik yapmak istediğimizde, piknik sepetimizi hazırlarken yeniden kullanabileceğimiz, atığa dönüşmeyecek ürünleri koymalıyız.
Çöplerimizi asla piknik alanında bırakmamalı, türlerine göre ayırmalıyız.
Hijyen için de ıslak mendil kullanmak yerine ellerimizi yıkayabilir ya da el bezi kullanabiliriz.

Kıyılarımızda da durum aynı, denizlerimizin maviliğini gelecek nesillere bırakmak istiyorsak, bireysel sorumluluklarımızı yerine getirmeli, sıfır atık’ı günlük alışkanlıklarımıza entegre etmeliyiz.

Öncelikle tek kullanımlık ürünlerden uzak durmayı yaşam biçimi olarak benimsemeli ve tüm çevremizi de bu yönde teşvik etmeliyiz.

Bulunduğumuz bölgede gönüllü olarak kıyı temizliği faaliyetleri yaparak denizlerimizin temiz kalmasını sağlayabiliriz.

Daha mavi denizler için Sıfır Atık Mavi; Yaşam alanlarımızda ve çevremizde geri dönüşümün uygulanmasına özen göstermeliyiz. Bunun önemini başkalarının da fark etmesini sağlamalıyız. Tek kullanımlık ürünler yerine tekrar kullanabileceğimiz alternatiflere yönelmeliyiz. Uzun ömürlü ve doğayla dost ürünleri tercih edebiliriz. Örneğin Streç Film yerine cam kavanoz, kağıt havlu yerine el bezi veya havlu kullanabiliriz. Mutfağımızda oluşan organik atıkları çöpe atmayıp, komposta dönüştürerek bitkiler için gübre olarak kullanabiliriz. Evimizde çalışmayan elektronik araç gereçlerimizi tamir ettirmeli veya bozulanları çöpe atmayıp geri dönüşüme kazandırmalıyız. Su ihtiyacımızı gidermek için pet şişe yerine matara kullanabiliriz. Kâğıtların her iki yüzünü kullanarak kâğıt atığımızı yarıya indirebiliriz... Okul araç gereçlerimizi geri dönüşüme uygun ve plastik olmayan, daha sağlıklı malzemelerden seçebiliriz. İş yerlerimizde de kullandığımız ürünlere dikkat etmeliyiz. Pet şişe yerine matara, sıcak içecekler için termos, tek kullanımlık bardak yerine kupa kullanabiliriz. Daha az çıktı alarak daha az toner kullanabilir, aynı zamanda da kağıt israfının önüne geçebiliriz . İhtiyacımızı bilerek alışverişe çıkmalıyız. Bu şekilde hem fazla üretimi hem de atık oluşumunu engellemiş oluruz. Ailemiz ve arkadaşlarımızla piknik yapmak istediğimizde, piknik sepetimizi hazırlarken yeniden kullanabileceğimiz, atığa dönüşmeyecek ürünleri koymalıyız. Çöplerimizi asla piknik alanında bırakmamalı, türlerine göre ayırmalıyız. Hijyen için de ıslak mendil kullanmak yerine ellerimizi yıkayabilir ya da el bezi kullanabiliriz. Kıyılarımızda da durum aynı, denizlerimizin maviliğini gelecek nesillere bırakmak istiyorsak, bireysel sorumluluklarımızı yerine getirmeli, sıfır atık’ı günlük alışkanlıklarımıza entegre etmeliyiz. Öncelikle tek kullanımlık ürünlerden uzak durmayı yaşam biçimi olarak benimsemeli ve tüm çevremizi de bu yönde teşvik etmeliyiz. Bulunduğumuz bölgede gönüllü olarak kıyı temizliği faaliyetleri yaparak denizlerimizin temiz kalmasını sağlayabiliriz.

Mavi Karbon Nedir?
Mavi karbon, kıyı ve deniz ekosistemlerinde depolanan karbondur. En önemli mavi karbon bölgeleri Mangrovlar, gelgit bölgelerindeki tuzlu bataklıklar ve deniz çayırlarıdır. Bu ekosistemler, hem bitkilerde hem de aşağıdaki çökeltide büyük miktarlarda mavi karbonu ayırır ve depolar. Örneğin, deniz çayırlarının bulunduğu alanlarda karbonun% 95'inden fazlası toprakta depolanır.
Okyanuslar gezegenin% 70'ini kaplar, dolayısıyla okyanus ekosistemi en büyük mavi karbon geliştirme potansiyeline sahiptir. Mangrovlar, tuzlu bataklıklar ve deniz çayırları, okyanusun bitki örtüsünün çoğunu oluşturur, ancak karadaki bitki biokütlesinin yalnızca% 0,05'ine eşittir. Küçük ayak izlerine rağmen, yılda benzer miktarda karbon depolayabilirler ve son derece verimli karbon yutuculardırlar.

% 83: Küresel karbon döngüsünün% 83'ü okyanusta dolaşır.
% 2: Kıyı habitatları, toplam okyanus alanının% 2'sinden azını kaplar.
%50: Kıyı habitatları, okyanus çökeltilerinde tutulan toplam karbonun yaklaşık yarısını oluşturur.
“Mavi Karbon” ile ilgili temel endişelerden biri, bu önemli deniz ekosistemlerinin kaybolma oranının, yağmur ormanlarına kıyasla bile gezegendeki diğer tüm ekosistemlerden çok daha yüksek olmasıdır. Mevcut tahminler, yılda% 2-7'lik bir kayıp olduğunu öne sürmektedir; bu, yalnızca karbon tutumu kaybı değil, aynı zamanda iklim, kıyı koruma ve sağlık yönetimi için önemli olan habitat kaybını da ifade etmektedir.

Deniz ormanları ve diğer sulak alanlar, korunduklarında ve yenilendiklerinde, toprakta bulunan organik madde ile etkili bir “karbon lavabo (süzgeç)” olarak görev yapar ve iklim değişikliğinin azalmasına katkı sağlar.
En Önemli Mavi Karbon Tipleri;
Deniz Çayırları; tortu stabilizasyonu, habitat ve biyolojik çeşitlilik, su kalitesinin korunması, besin olarak karbon tutumu dahil olmak üzere ekosistem için önemli habitatlardır. Deniz çayırları, okyanus tabanının yalnızca% 0,1'ini oluştursa da, toplam okyanusal karbon tutumunun yaklaşık% 10-18'ini oluşturmaktadır.

Mavi Karbon Nedir? Mavi karbon, kıyı ve deniz ekosistemlerinde depolanan karbondur. En önemli mavi karbon bölgeleri Mangrovlar, gelgit bölgelerindeki tuzlu bataklıklar ve deniz çayırlarıdır. Bu ekosistemler, hem bitkilerde hem de aşağıdaki çökeltide büyük miktarlarda mavi karbonu ayırır ve depolar. Örneğin, deniz çayırlarının bulunduğu alanlarda karbonun% 95'inden fazlası toprakta depolanır. Okyanuslar gezegenin% 70'ini kaplar, dolayısıyla okyanus ekosistemi en büyük mavi karbon geliştirme potansiyeline sahiptir. Mangrovlar, tuzlu bataklıklar ve deniz çayırları, okyanusun bitki örtüsünün çoğunu oluşturur, ancak karadaki bitki biokütlesinin yalnızca% 0,05'ine eşittir. Küçük ayak izlerine rağmen, yılda benzer miktarda karbon depolayabilirler ve son derece verimli karbon yutuculardırlar. % 83: Küresel karbon döngüsünün% 83'ü okyanusta dolaşır. % 2: Kıyı habitatları, toplam okyanus alanının% 2'sinden azını kaplar. %50: Kıyı habitatları, okyanus çökeltilerinde tutulan toplam karbonun yaklaşık yarısını oluşturur. “Mavi Karbon” ile ilgili temel endişelerden biri, bu önemli deniz ekosistemlerinin kaybolma oranının, yağmur ormanlarına kıyasla bile gezegendeki diğer tüm ekosistemlerden çok daha yüksek olmasıdır. Mevcut tahminler, yılda% 2-7'lik bir kayıp olduğunu öne sürmektedir; bu, yalnızca karbon tutumu kaybı değil, aynı zamanda iklim, kıyı koruma ve sağlık yönetimi için önemli olan habitat kaybını da ifade etmektedir. Deniz ormanları ve diğer sulak alanlar, korunduklarında ve yenilendiklerinde, toprakta bulunan organik madde ile etkili bir “karbon lavabo (süzgeç)” olarak görev yapar ve iklim değişikliğinin azalmasına katkı sağlar. En Önemli Mavi Karbon Tipleri; Deniz Çayırları; tortu stabilizasyonu, habitat ve biyolojik çeşitlilik, su kalitesinin korunması, besin olarak karbon tutumu dahil olmak üzere ekosistem için önemli habitatlardır. Deniz çayırları, okyanus tabanının yalnızca% 0,1'ini oluştursa da, toplam okyanusal karbon tutumunun yaklaşık% 10-18'ini oluşturmaktadır.

Aslan Balığı (Pterois Miles)
Doğal Yayılış Alanı: Hint Pasifik Okyanusu’na özgü yerli bir türdür. İklim değişikliğinin etkileriyle dünyanın birçok yerini istila etmektedir.
Türkiye’deki Yayılışı: İlk kez 2014 yılında İskenderun’da görülmüştür. Doğu Akdeniz ve Ege’de git gide daha fazla yayılmaktadır.
Geliş yolu: Türkiye denizlerine Süveyş Kanalı yoluyla giriş yapmıştır.
Etkileri: Deniz ekosistemini tahrip eder, yerli balık ve omurgasız türleri ile beslenir. Yerel türlerin yavrularını tüketir. Yüzgeç dikenleri zehirli olup, insanlarda ciddi zehirlenmelere ve ölümlere neden olabilmektedir. Tek bir sokma şiddetli ağrı ve şişliğe neden olabilir. Nadirde olsa kalp – dolaşım, kas- sinir sistemlerini aşırı derecede etkileyebilir.
Yaşam Alanı: 1-300 m arası derinliklerde her yaşam ortamına maksimum uyum sağlar. Yaşam süresi ortalama 30 yıldır. Akdeniz'de türü kontrol altında tutacak avcısı yok denecek kadar az.
Çoğalma ve yayılma: Yıl boyunca uygun ortamı bulduğu müddetçe, 4 günde 10-30 bin yumurta yapabilmektedir.
Beslenme: Vücudunun yarısı büyüklüğünde avını yiyebilir. Midesi 30 kat genişleyebilir. 30 dakikada 20 balık yiyebilir. Obur bir balık ve etkin bir avcı
Korunma: Deniz koruma alanlarında orfoz, lagos, köpek balığı gibi doğal predatörleri korunabilir ve birey sayısı arttırılırsa, Aslan balığı gibi istilacı türlerin baskısı azalacaktır. Bilinçli bir şekilde dikenleri temizlendiğinde eti oldukça lezzetli olan aslan balığı ekonomiye kazandırılması önemlidir.
Çevresindeki canlıların beslenmesini ve barınmasını sağlayan, Akdeniz’e endemik olan deniz çayırlarını (Posidona spp.) sararak, gelişimini sınırlayıp, ortamdan yok olmasına neden olmaktadır. Biyolojik çeşitliliği ortadan kaldırdığı
için de Caulerpa taxifolia "katil yosun" adıyla anılmaktadır. Bu su yosununa dokunmanın insan sağlığı için bir zararı yoktur. Bir parçası sökülüp su dışında kalsa bile ılıman, rutubetli bölgelerde bir haftadan fazla hayatta kalabilmektedir. Denize bırakıldığı zamanda gelişimini devam ettirebilmektedir.
Yaşam Alanı: Geniş tuzluluk, sıcaklık ve ışık değişimlerine dayanıklılık gösterir ve Batı Akdeniz’de doğal rakipleri bulunmadığından hızlı bir yayılım gösterir. Türkiye güney batı kıyılarında geniş bir dağılım gösterir. Kıyıdan özellikle 3-40 metreler arasında yoğun doku oluşturmakta, hatta 99 metreye kadar yayılım göstermektedir. Su sıcaklığı 15°C’nin üstüne çıktığında gelişimi hızlanan bu tür, canlılığını kış döneminde yavaşlamış olarak sürdürmektedir.
Yayılma: Caulerpa” denmesinin nedeni budur. Latince, “Caulos”, “eksen” ve sürünmekten gelmektedir. Bu stolon 1m uzunluğa ulaşabilir ve kökleri ile dibe tutunmuştur. Stolonların yapraklar vardır ve bu yapraklarda iğneler ve yaprakçılar bulunmaktadır. Bu uzun yaprak kollara ayrılır ve 5 ile 65 cm uzunluğundadır. Yayılma hızı, yük gemileri ve özel teknelerin gövdelerine yapışarak uzun mesafeler kat etmeleri ya da balık ağları ile farklı bölgelere taşınmaları nedeniyle giderek artıyor. Koparılan, dağılan parçaları yeni koloniler oluşturabiliyor. 
Balon Balığı (Lagocephalus sceleratus)
Benekli Balon Balığı , yabancı istilacı türlerin en zehirlilerindendir.
Doğal Yayılış Alanı: Kızıl Deniz ve Hint Pasifik Okyanusu’na özgü bir türdür.
Türkiye’deki Yayılışı: Türkiye’de ilk olarak 2003 yılında tespit edilen, Akdeniz ve Güney Ege kıyılarında günümüzde yaygın olarak gözlenen Balon Balığı, bilimsel araştırmalarda Karadeniz’de bile rastlanmaya başlamıştır.
Geliş yolu: Türkiye denizlerine Süveyş Kanalı yoluyla giriş yapmıştır.
Etkileri: Akdeniz’ deki en istilacı türlerden biri, deniz ekosisteminde önemli değişikliklere neden oluyor. Yerli türlerin azalmasına, balıkçılığa dayalı geçim kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Çenelerinde bulunan keskin dişleri ile av araçlarına zarar verir. İç organ ve kaslarında dünyada bilinen en kuvvetli zehir olan, tetrodotoksin bulunmaktadır. Siyanürden 1200 kat daha zehirli olan bu madde, sinir sistemini felç eder, duyu kaybına, solunum güçlüğüne ve ölüme neden olur. Bilinen bir panzehiri yoktur.
Yaşam Alanı: Akdeniz ve Ege’de doğal avcısı yok kadar az. Kumlu, çamurlu ve kayalık dip ortamlarında yaşar. 50m’yi geçmeyen kıyısal sularda yaygındır.
Beslenme: Etoburdur. Başlıca karides, yengeç, sübye ve kalamarla beslenir.
Korunma: Deniz koruma alanlarında orfoz, lagos, köpek balığı gibi doğal predatörleri korunabilir ve birey sayısı arttırılırsa, Aslan balığı gibi istilacı türlerin baskısı azalacaktır.
Tehlike anında, su yutarak vücudunu büyüklüğünün birkaç katına kadar balon şeklinde genişletir. Katil Yosun (Caulerpa taxifolia)
Doğal Yayılış Alanı: Hint Okyanusu.
Türkiye’deki Yayılışı: 2006 yılında Süveyş Kanalı aracılığı ile İskendurun Körfezine girmiş ve 2010 yılında İzmir Çeşme altı yakında Yolluca Askeri Bölgesinde tespit edilmiştir. 1988’de Fransa, İtalya, İspanya ve Hırvatistan kıyılarına yayılmıştır.
Geliş yolu: 1984 yılında Fransa’da bulunan Monaco Su Altı Bilimleri Enstitüsü’nden kaçtığı bilinmektedir. İskenderun Körfezine ise Süveyş kanalı vasıtasıyla girmiştir.
Etkileri: Caulerpa taxifolia, çok baskın bir tür olduğundan bulunduğu bölgede yaşayan canlılara yaşama şansı tanımamaktadır. Akdeniz sığ su ekosistemi için büyük risk teşkil eder.

Aslan Balığı (Pterois Miles) Doğal Yayılış Alanı: Hint Pasifik Okyanusu’na özgü yerli bir türdür. İklim değişikliğinin etkileriyle dünyanın birçok yerini istila etmektedir. Türkiye’deki Yayılışı: İlk kez 2014 yılında İskenderun’da görülmüştür. Doğu Akdeniz ve Ege’de git gide daha fazla yayılmaktadır. Geliş yolu: Türkiye denizlerine Süveyş Kanalı yoluyla giriş yapmıştır. Etkileri: Deniz ekosistemini tahrip eder, yerli balık ve omurgasız türleri ile beslenir. Yerel türlerin yavrularını tüketir. Yüzgeç dikenleri zehirli olup, insanlarda ciddi zehirlenmelere ve ölümlere neden olabilmektedir. Tek bir sokma şiddetli ağrı ve şişliğe neden olabilir. Nadirde olsa kalp – dolaşım, kas- sinir sistemlerini aşırı derecede etkileyebilir. Yaşam Alanı: 1-300 m arası derinliklerde her yaşam ortamına maksimum uyum sağlar. Yaşam süresi ortalama 30 yıldır. Akdeniz'de türü kontrol altında tutacak avcısı yok denecek kadar az. Çoğalma ve yayılma: Yıl boyunca uygun ortamı bulduğu müddetçe, 4 günde 10-30 bin yumurta yapabilmektedir. Beslenme: Vücudunun yarısı büyüklüğünde avını yiyebilir. Midesi 30 kat genişleyebilir. 30 dakikada 20 balık yiyebilir. Obur bir balık ve etkin bir avcı Korunma: Deniz koruma alanlarında orfoz, lagos, köpek balığı gibi doğal predatörleri korunabilir ve birey sayısı arttırılırsa, Aslan balığı gibi istilacı türlerin baskısı azalacaktır. Bilinçli bir şekilde dikenleri temizlendiğinde eti oldukça lezzetli olan aslan balığı ekonomiye kazandırılması önemlidir. Çevresindeki canlıların beslenmesini ve barınmasını sağlayan, Akdeniz’e endemik olan deniz çayırlarını (Posidona spp.) sararak, gelişimini sınırlayıp, ortamdan yok olmasına neden olmaktadır. Biyolojik çeşitliliği ortadan kaldırdığı için de Caulerpa taxifolia "katil yosun" adıyla anılmaktadır. Bu su yosununa dokunmanın insan sağlığı için bir zararı yoktur. Bir parçası sökülüp su dışında kalsa bile ılıman, rutubetli bölgelerde bir haftadan fazla hayatta kalabilmektedir. Denize bırakıldığı zamanda gelişimini devam ettirebilmektedir. Yaşam Alanı: Geniş tuzluluk, sıcaklık ve ışık değişimlerine dayanıklılık gösterir ve Batı Akdeniz’de doğal rakipleri bulunmadığından hızlı bir yayılım gösterir. Türkiye güney batı kıyılarında geniş bir dağılım gösterir. Kıyıdan özellikle 3-40 metreler arasında yoğun doku oluşturmakta, hatta 99 metreye kadar yayılım göstermektedir. Su sıcaklığı 15°C’nin üstüne çıktığında gelişimi hızlanan bu tür, canlılığını kış döneminde yavaşlamış olarak sürdürmektedir. Yayılma: Caulerpa” denmesinin nedeni budur. Latince, “Caulos”, “eksen” ve sürünmekten gelmektedir. Bu stolon 1m uzunluğa ulaşabilir ve kökleri ile dibe tutunmuştur. Stolonların yapraklar vardır ve bu yapraklarda iğneler ve yaprakçılar bulunmaktadır. Bu uzun yaprak kollara ayrılır ve 5 ile 65 cm uzunluğundadır. Yayılma hızı, yük gemileri ve özel teknelerin gövdelerine yapışarak uzun mesafeler kat etmeleri ya da balık ağları ile farklı bölgelere taşınmaları nedeniyle giderek artıyor. Koparılan, dağılan parçaları yeni koloniler oluşturabiliyor. Balon Balığı (Lagocephalus sceleratus) Benekli Balon Balığı , yabancı istilacı türlerin en zehirlilerindendir. Doğal Yayılış Alanı: Kızıl Deniz ve Hint Pasifik Okyanusu’na özgü bir türdür. Türkiye’deki Yayılışı: Türkiye’de ilk olarak 2003 yılında tespit edilen, Akdeniz ve Güney Ege kıyılarında günümüzde yaygın olarak gözlenen Balon Balığı, bilimsel araştırmalarda Karadeniz’de bile rastlanmaya başlamıştır. Geliş yolu: Türkiye denizlerine Süveyş Kanalı yoluyla giriş yapmıştır. Etkileri: Akdeniz’ deki en istilacı türlerden biri, deniz ekosisteminde önemli değişikliklere neden oluyor. Yerli türlerin azalmasına, balıkçılığa dayalı geçim kaynaklarını olumsuz etkiliyor. Çenelerinde bulunan keskin dişleri ile av araçlarına zarar verir. İç organ ve kaslarında dünyada bilinen en kuvvetli zehir olan, tetrodotoksin bulunmaktadır. Siyanürden 1200 kat daha zehirli olan bu madde, sinir sistemini felç eder, duyu kaybına, solunum güçlüğüne ve ölüme neden olur. Bilinen bir panzehiri yoktur. Yaşam Alanı: Akdeniz ve Ege’de doğal avcısı yok kadar az. Kumlu, çamurlu ve kayalık dip ortamlarında yaşar. 50m’yi geçmeyen kıyısal sularda yaygındır. Beslenme: Etoburdur. Başlıca karides, yengeç, sübye ve kalamarla beslenir. Korunma: Deniz koruma alanlarında orfoz, lagos, köpek balığı gibi doğal predatörleri korunabilir ve birey sayısı arttırılırsa, Aslan balığı gibi istilacı türlerin baskısı azalacaktır. Tehlike anında, su yutarak vücudunu büyüklüğünün birkaç katına kadar balon şeklinde genişletir. Katil Yosun (Caulerpa taxifolia) Doğal Yayılış Alanı: Hint Okyanusu. Türkiye’deki Yayılışı: 2006 yılında Süveyş Kanalı aracılığı ile İskendurun Körfezine girmiş ve 2010 yılında İzmir Çeşme altı yakında Yolluca Askeri Bölgesinde tespit edilmiştir. 1988’de Fransa, İtalya, İspanya ve Hırvatistan kıyılarına yayılmıştır. Geliş yolu: 1984 yılında Fransa’da bulunan Monaco Su Altı Bilimleri Enstitüsü’nden kaçtığı bilinmektedir. İskenderun Körfezine ise Süveyş kanalı vasıtasıyla girmiştir. Etkileri: Caulerpa taxifolia, çok baskın bir tür olduğundan bulunduğu bölgede yaşayan canlılara yaşama şansı tanımamaktadır. Akdeniz sığ su ekosistemi için büyük risk teşkil eder.

Yabancı yayılımcı türlerin Ege Denizi özelinde izlemeye alınması bölgemiz balıkçılığı ve turizmi açısından oldukça önemlidir. Türkiye özellikle Kızıldeniz yoluyla giriş yapan bu türlerin ilk durak noktasını oluşturmakta, ilk etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Kısaca Türkiye Akdeniz için ilk erken uyarı noktasıdır.
Ege Denizi’nde yabancı-yayılmacı tür olarak kayıtlara geçmiş 47 familyaya ait toplam 64 tür bulunmaktadır.
Beyaz Sokar Balığı (Siganus rivulatus) & Esmer Sokar Balığı (Siganus Lurıdus)
Beslenme Şekli: Bentik algler ve deniz çayıları ile beslenir. Otçul (herbivor) bir balık türüdür.
Doğal Yayılış Alanı: İndo-Pasifik ve Hint Okyanusu kökenli türler, Akdeniz’e Süveyş Kanalı aracılığıyla ulaşmıştır.
Türkiye’deki Yayılışı: Doğu Akdeniz ve Ege Denizi
Etkileri: İlk istilacı türlerdendir. Ekonomik değeri vardır. Boyu genellikle 15-20 cm arasında değişir. Diğer zehirli balıkların aksine otçul olarak beslenen tek zehirli balıktır. Sırt ve karın yüzgeçlerinin tümü zehir bezleri taşır. Bir ilginç özelliği de öldükten sonra bile zehirinin etkisini dikenlerinde korumasıdır. Bu yüzden balıkları ağdan alırken bile zehirlenmek mümkündür. Kıyı balıkçılığı için çok önemli bir türdür. Ege denizinde çok yoğun miktarda bulunan bu tür. Balıkçılar ve yerel halk tarafından tüketilen bir türdür.
Göçmen Deniz Anası (Rhopilema nomadica)
Doğal Yayılış Alanı: Hint ve Pasifik Okyanusu
Türkiye’deki Yayılışı: Akdeniz, kısmen Ege Denizi
Geliş Yolu: Süveyş Kanalı
Etkileri: Obur bir tür olduğundan karides, midye ve balık larvalarını yiyerek besin zincirinde çökmelere neden olmaktadır. Özellikle kıyı turizmine zarar vermektedir. Mersin - Taşucu'nun doğusunda, özellikle yaz aylarında daha fazla görülür ve yüzücüler, balıkçılar ve dalgıçlar için potansiyel tehlike oluşturur.
Göçmen Deniz Anası (Rhopilema nomadica)
Doğal Yayılış Alanı: Hint ve Pasifik Okyanusu
Türkiye’deki Yayılışı: Akdeniz, kısmen Ege Denizi
Katil Yosun (Caulerpa racemosa)
Doğal Yayılış Alanı: Kızıl deniz kökenli, İndo- Pasifik bir türdür.
Türkiye’deki Yayılışı: 1950’li yıllarda Doğu Akdeniz Türkiye kıyılarında görülmüştür.

Yabancı yayılımcı türlerin Ege Denizi özelinde izlemeye alınması bölgemiz balıkçılığı ve turizmi açısından oldukça önemlidir. Türkiye özellikle Kızıldeniz yoluyla giriş yapan bu türlerin ilk durak noktasını oluşturmakta, ilk etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Kısaca Türkiye Akdeniz için ilk erken uyarı noktasıdır. Ege Denizi’nde yabancı-yayılmacı tür olarak kayıtlara geçmiş 47 familyaya ait toplam 64 tür bulunmaktadır. Beyaz Sokar Balığı (Siganus rivulatus) & Esmer Sokar Balığı (Siganus Lurıdus) Beslenme Şekli: Bentik algler ve deniz çayıları ile beslenir. Otçul (herbivor) bir balık türüdür. Doğal Yayılış Alanı: İndo-Pasifik ve Hint Okyanusu kökenli türler, Akdeniz’e Süveyş Kanalı aracılığıyla ulaşmıştır. Türkiye’deki Yayılışı: Doğu Akdeniz ve Ege Denizi Etkileri: İlk istilacı türlerdendir. Ekonomik değeri vardır. Boyu genellikle 15-20 cm arasında değişir. Diğer zehirli balıkların aksine otçul olarak beslenen tek zehirli balıktır. Sırt ve karın yüzgeçlerinin tümü zehir bezleri taşır. Bir ilginç özelliği de öldükten sonra bile zehirinin etkisini dikenlerinde korumasıdır. Bu yüzden balıkları ağdan alırken bile zehirlenmek mümkündür. Kıyı balıkçılığı için çok önemli bir türdür. Ege denizinde çok yoğun miktarda bulunan bu tür. Balıkçılar ve yerel halk tarafından tüketilen bir türdür. Göçmen Deniz Anası (Rhopilema nomadica) Doğal Yayılış Alanı: Hint ve Pasifik Okyanusu Türkiye’deki Yayılışı: Akdeniz, kısmen Ege Denizi Geliş Yolu: Süveyş Kanalı Etkileri: Obur bir tür olduğundan karides, midye ve balık larvalarını yiyerek besin zincirinde çökmelere neden olmaktadır. Özellikle kıyı turizmine zarar vermektedir. Mersin - Taşucu'nun doğusunda, özellikle yaz aylarında daha fazla görülür ve yüzücüler, balıkçılar ve dalgıçlar için potansiyel tehlike oluşturur. Göçmen Deniz Anası (Rhopilema nomadica) Doğal Yayılış Alanı: Hint ve Pasifik Okyanusu Türkiye’deki Yayılışı: Akdeniz, kısmen Ege Denizi Katil Yosun (Caulerpa racemosa) Doğal Yayılış Alanı: Kızıl deniz kökenli, İndo- Pasifik bir türdür. Türkiye’deki Yayılışı: 1950’li yıllarda Doğu Akdeniz Türkiye kıyılarında görülmüştür.

Asterias rubens (Kuzey Atlantik Deniz Yıldızı)
Doğal Yayılış Alanı: Kuzey Atlantik Okyanusu
Türkiye’deki Yayılışı: Türkiye denizlerine gemilern balast suları ile taşındığı tahmin ediliyor. İlk kez 1993 yılında Marmara’da 2003 yılında ise Karadeniz’de görüldü. Marmara Denizi ve Batı Karadeniz kıyılarında yagın olarak görülmektedir.
Etkileri: Bu türün doğal avcısı yok denecek kadar az. Marmara Denizi’nde yerli bir deniz yıldızı türü olan Marthasterias glacialis ile rekabet eder. Deniz dibi ekosisteminde önemli değişikliklere yol açar. Özellikle kara midye yataklarına büyük zarar verir ve bu türe dayalı geçim kaynaklarını olumsuz etkiler.
Büyüme ve Üreme: İlk yılında hızla büyür, ikinci yılında ve 5 cm boya ulaştığında üreme başlar. 14 cm boya sahip bir dişi birey yaklaşık 2.5 Milyon yumurta bırakabilir.
Yaşam Alanı: Değişen tuzluluk ve sıcaklıklara uyum sağlar. Kumlu, çamurlu, kayalık dipli ortamlarda yaşar.
Beslenme: Etoburdur. Midye, istiridye ve diğer çift kabukluklar, derisi dikenlileri de kapsayan geniş bir beslenme skalası vardır. Marmara ve Karadeniz kıyılarında bölgenin yerli türü olan Kara Midye stoklarının azalmasına neden olmaktadır.
Görününüşü: Vücut renkleri kavuniçi, kahverengi, kiremit kırmızısı ve krem renkleri arasında değişir. Üzeri küçük ve dağınık, beyaz dikenler ile kaplı 5 adet kola sahiptir. Dikenler orta hatta bir sıra oluşturur.
Mya arenaria (Yumuşak Kabuklu Tarak)
Doğal Yayılış Alanı: subartik Atlantik sahillerinden Güney Carolina’ya kadar olan sahil bölgesinde, Alaska’nın Batı kıyılarından, San Francisco’ya kadar olan sahil bölgesinde, New York limanlarının sığ kesimlerde ve Navesink ve Shrewsburg nehirleri ağzında bulunmaktadır.
Türkiye’deki Yayılışı: Karadeniz havzasına 1960 senesinde Baltık tanker gemilerinin balast suları ile yerleştiği tahmin edilmektedir M. arenaria larvalarının Karadeniz yönünden Ege yönüne akan üst akıntısı (Karadeniz kökenli sular) ile Marmara denizine taşınmış olabileceğini belirtilmektedir. (Artüz,2003) 2003 yılında Marmara Denizi’ne giriş yaptı. Etkileri: M. arenaria’nın larval ve juvenil evrede balık larvaları, denizanaları gibi büyük planktonik organizmaların; daha sonraki yetişkinlik evresinde ise, demersal türlerin besinini olmaktadır. Ayrıca endüstriyel atıkların sebep olduğu ağır metalleri, çok yüksek konsantrasyonlarda biriktirebildikleri tespit edilmiştir.
Büyüme ve Üreme: Kirliliğe karşı oldukça dirençli ve rekabet gücü yüksek olan M. arenaria popülasyon dağılımındaki en önemli etken, ortamın tuzluluk değeridir. Mayıs ve Ekim aylarında olmak üzere, su sıcaklığının 10-20ºC aralığında, senede iki kez yumurta bırakır. Doğal yaşam süreleri ortalama olarak yaklaşık 10-12 sene kadar sürmektedir.
Yaşam Alanı:Kumlu, çamurlu veya kumluçamurlu, kil oranı %50 olan zeminlerde dağılım gösterir.
Beslenme: Beslenmeleri fitoplankton, zooplankton ve bakterilerin sifonları aracılığı ile ortam suyundan süzülmesi şeklinde olur.
Görününüşü: Sert ve kuvvetli bir kabuğa sahip olmayan Mya arenaria beyazdan gri renklere kadar kirli beyaz bir görünüm sergileyen, kırılgan ve ince yapılı bir çift kabukludur.

Asterias rubens (Kuzey Atlantik Deniz Yıldızı) Doğal Yayılış Alanı: Kuzey Atlantik Okyanusu Türkiye’deki Yayılışı: Türkiye denizlerine gemilern balast suları ile taşındığı tahmin ediliyor. İlk kez 1993 yılında Marmara’da 2003 yılında ise Karadeniz’de görüldü. Marmara Denizi ve Batı Karadeniz kıyılarında yagın olarak görülmektedir. Etkileri: Bu türün doğal avcısı yok denecek kadar az. Marmara Denizi’nde yerli bir deniz yıldızı türü olan Marthasterias glacialis ile rekabet eder. Deniz dibi ekosisteminde önemli değişikliklere yol açar. Özellikle kara midye yataklarına büyük zarar verir ve bu türe dayalı geçim kaynaklarını olumsuz etkiler. Büyüme ve Üreme: İlk yılında hızla büyür, ikinci yılında ve 5 cm boya ulaştığında üreme başlar. 14 cm boya sahip bir dişi birey yaklaşık 2.5 Milyon yumurta bırakabilir. Yaşam Alanı: Değişen tuzluluk ve sıcaklıklara uyum sağlar. Kumlu, çamurlu, kayalık dipli ortamlarda yaşar. Beslenme: Etoburdur. Midye, istiridye ve diğer çift kabukluklar, derisi dikenlileri de kapsayan geniş bir beslenme skalası vardır. Marmara ve Karadeniz kıyılarında bölgenin yerli türü olan Kara Midye stoklarının azalmasına neden olmaktadır. Görününüşü: Vücut renkleri kavuniçi, kahverengi, kiremit kırmızısı ve krem renkleri arasında değişir. Üzeri küçük ve dağınık, beyaz dikenler ile kaplı 5 adet kola sahiptir. Dikenler orta hatta bir sıra oluşturur. Mya arenaria (Yumuşak Kabuklu Tarak) Doğal Yayılış Alanı: subartik Atlantik sahillerinden Güney Carolina’ya kadar olan sahil bölgesinde, Alaska’nın Batı kıyılarından, San Francisco’ya kadar olan sahil bölgesinde, New York limanlarının sığ kesimlerde ve Navesink ve Shrewsburg nehirleri ağzında bulunmaktadır. Türkiye’deki Yayılışı: Karadeniz havzasına 1960 senesinde Baltık tanker gemilerinin balast suları ile yerleştiği tahmin edilmektedir M. arenaria larvalarının Karadeniz yönünden Ege yönüne akan üst akıntısı (Karadeniz kökenli sular) ile Marmara denizine taşınmış olabileceğini belirtilmektedir. (Artüz,2003) 2003 yılında Marmara Denizi’ne giriş yaptı. Etkileri: M. arenaria’nın larval ve juvenil evrede balık larvaları, denizanaları gibi büyük planktonik organizmaların; daha sonraki yetişkinlik evresinde ise, demersal türlerin besinini olmaktadır. Ayrıca endüstriyel atıkların sebep olduğu ağır metalleri, çok yüksek konsantrasyonlarda biriktirebildikleri tespit edilmiştir. Büyüme ve Üreme: Kirliliğe karşı oldukça dirençli ve rekabet gücü yüksek olan M. arenaria popülasyon dağılımındaki en önemli etken, ortamın tuzluluk değeridir. Mayıs ve Ekim aylarında olmak üzere, su sıcaklığının 10-20ºC aralığında, senede iki kez yumurta bırakır. Doğal yaşam süreleri ortalama olarak yaklaşık 10-12 sene kadar sürmektedir. Yaşam Alanı:Kumlu, çamurlu veya kumluçamurlu, kil oranı %50 olan zeminlerde dağılım gösterir. Beslenme: Beslenmeleri fitoplankton, zooplankton ve bakterilerin sifonları aracılığı ile ortam suyundan süzülmesi şeklinde olur. Görününüşü: Sert ve kuvvetli bir kabuğa sahip olmayan Mya arenaria beyazdan gri renklere kadar kirli beyaz bir görünüm sergileyen, kırılgan ve ince yapılı bir çift kabukludur.

Rapana Venosa
Doğal Yayılış Alanı: Asya sularından Japon Denizi, Sarı Deniz ve Çin Denizinin yerli türüdür.
Türkiye’deki Yayılışı: Karadeniz’de ilk defa 1947 yılında Rusya sularında, Türkiye karasularında ise 1962 yılında Trabzon kıyılarında görülmüştür. 1966 yılında Marmara Denizi’nde, 1969 yılında ise Ege Denizi Çaltıburnu kıyılarında tespit edilmiştir.
Geliş yolu: Japon Denizi’nden gemilerin balast sularıyla gelmiştir. Etkileri: Midye, istiridye ve diğer yumuşakçalarla beslenen deniz salyangozu, midye ve istiridye stoklarının azalmasına neden olmuş, dolayısıyla bu canlılar ile beslenen balık stoklarını da olumsuz etkilemiştir. Düşmanının bulunmaması nedeniyle bu tür aşırı çoğalmıştır. Ancak, aşırı çoğalan bu tür balıkçılar tarafından avlanarak alternatif bir gelir kaynağı olmuştur. Yaşam Alanı: 90 m ye kadar olan derinliklerde, kumlu, çamurlu, algli zeminler ve midye fasileleri civarında yaşayabilmekte ve yerel malaco-fauna üzerinde büyük etki yapmaktadır. Beslenme: Karadeniz’de zoobentik faunanın %40’nı oluşturan midyeler, damarsal balıkların besin kaynağını oluşturmaktadır. Deniz salyangozu da başlıca midye, istiridye ve diğer yumuşakçalarla beslenmektedir.
Karadeniz’de düşmanı olmayan deniz salyangozunun miktarının artmasıyla azalan midye ve istiridye stokları balıkların beslenme ortamını etkilemektedir. Mnemiopsis leidyiMnemiopsis leidyi (Taraklı Medüz) Karadeniz’de yaygın bir yaşam alanı oluşturarak adeta istila eden diğer önemli bir istilacı türdür. Doğal Yayılış Alanı: Güney ve Kuzey Amerika Atlantik sahili boyunca ılımandan subtropikale haliçlerin yerli türüdür. Türkiye’deki Yayılışı: Karadeniz, Azov, Marmara, Ege Denizi, Adriyatik Denizi’ne ve son olarak petrol tankerlerinin balast sularından Hazar Denizi'ne yayılmıştır. Karadeniz’e 1980’lerin başında doğu ABD’den kargo gemilerinin balast suyunda taşınarak gelmiştir. Geliş yolu: Gemilerin Balast sularıyla gelmiştir.Etkileri: Zooplanktonların başlıca avcılarından biridir ve balıkçılığın çökmesi ile ilişkilidir. Canlı zooplanktonlar, balık yumurta ve larvalarıyla beslenir. Bir günde kendi vücut ağırlığının 10 katı miktarında beslenebilir.

Rapana Venosa Doğal Yayılış Alanı: Asya sularından Japon Denizi, Sarı Deniz ve Çin Denizinin yerli türüdür. Türkiye’deki Yayılışı: Karadeniz’de ilk defa 1947 yılında Rusya sularında, Türkiye karasularında ise 1962 yılında Trabzon kıyılarında görülmüştür. 1966 yılında Marmara Denizi’nde, 1969 yılında ise Ege Denizi Çaltıburnu kıyılarında tespit edilmiştir. Geliş yolu: Japon Denizi’nden gemilerin balast sularıyla gelmiştir. Etkileri: Midye, istiridye ve diğer yumuşakçalarla beslenen deniz salyangozu, midye ve istiridye stoklarının azalmasına neden olmuş, dolayısıyla bu canlılar ile beslenen balık stoklarını da olumsuz etkilemiştir. Düşmanının bulunmaması nedeniyle bu tür aşırı çoğalmıştır. Ancak, aşırı çoğalan bu tür balıkçılar tarafından avlanarak alternatif bir gelir kaynağı olmuştur. Yaşam Alanı: 90 m ye kadar olan derinliklerde, kumlu, çamurlu, algli zeminler ve midye fasileleri civarında yaşayabilmekte ve yerel malaco-fauna üzerinde büyük etki yapmaktadır. Beslenme: Karadeniz’de zoobentik faunanın %40’nı oluşturan midyeler, damarsal balıkların besin kaynağını oluşturmaktadır. Deniz salyangozu da başlıca midye, istiridye ve diğer yumuşakçalarla beslenmektedir. Karadeniz’de düşmanı olmayan deniz salyangozunun miktarının artmasıyla azalan midye ve istiridye stokları balıkların beslenme ortamını etkilemektedir. Mnemiopsis leidyiMnemiopsis leidyi (Taraklı Medüz) Karadeniz’de yaygın bir yaşam alanı oluşturarak adeta istila eden diğer önemli bir istilacı türdür. Doğal Yayılış Alanı: Güney ve Kuzey Amerika Atlantik sahili boyunca ılımandan subtropikale haliçlerin yerli türüdür. Türkiye’deki Yayılışı: Karadeniz, Azov, Marmara, Ege Denizi, Adriyatik Denizi’ne ve son olarak petrol tankerlerinin balast sularından Hazar Denizi'ne yayılmıştır. Karadeniz’e 1980’lerin başında doğu ABD’den kargo gemilerinin balast suyunda taşınarak gelmiştir. Geliş yolu: Gemilerin Balast sularıyla gelmiştir.Etkileri: Zooplanktonların başlıca avcılarından biridir ve balıkçılığın çökmesi ile ilişkilidir. Canlı zooplanktonlar, balık yumurta ve larvalarıyla beslenir. Bir günde kendi vücut ağırlığının 10 katı miktarında beslenebilir.

Uzaktan Gelen Davetsiz Misafirler:
YABANCI İSTİLACI TÜRLER

İstilacı Yabancı Tür Nedir?

Yabancı olduğu doğal yaşam ortamına yerleşen, yayılan ve ekolojik ve ekonomik zarara neden olan bitki, hayvan ve organizmalardır.

İnsan faaaliyetleriyle kendi doğal yaşam ortamından yeni bir yaşam ortamına taşınan türler “yabancı türler” olarak tanımlanır. Ayrıca “egzotik” “tanıştırılmış” “yerli olmayan türler” olarak da bilinir.

Yabancı türlerin kendi doğal yaşam ortamlarında iklim, kaynaklar, avcılar, hastalıklar gibi birçok sınırlayıcı faktörler ile sayıları kontrol altında tutulur. Her yabancı tür istilacı değildir.

Yabancı türler, yeni bir yaşam ortamına başarıyla yerleşir ve yayılırsa; deniz ekosistemlerini değiştirir ve biyolojik çeşitliliği tehdit ederse; insan sağlığına ve ekonomiye zarar verirse istilacı tür olarak tanımlanır. Denizlerde bulunan bu türlere “denizel istilacı yabancı türler” denir.

Denizel istilacı yabancı türler nasıl geliyor?

Dünya’da, türler yeni yaşam ortamlarına doğal yollar (fırtına, okyanus akıntısı vb) ile binlerce yıldır taşınıyor. Günümüzde türler insanların yaptığı deniz ticareti ve taşımacılığı ile çok hızlı taşınıyor. Özellikle, gemiler, yatlar ve teknelerin gövdesine tutunarak ve çoğunlukla gemilerin balast suyu içerisinde taşınıyor. Dünya’da her gün gemilerin balast suları içinde 7.000 tür taşındığı tespit edildi. Bu şekilde, denizlere her 9 haftada 1 yeni tür girişi oluyor.

Türkiye’de denizel istilacı yabancı türler...

Denizel istilacı yabancı türlerin, bilerek veya bilmeyerek insan faaliyetleri sonucunda doğal olarak ait olmadıkları ortamlara girişi sağlanıyor. Şu ana kadar Türkiye’nin denizlerinde tespit edilen yaklaşık 500 denizel yabancı tür girişi bulunuyor.
Tespit edilen tür girişlerinin 2/3’ü Kızıl Deniz’den Akdeniz’e Süveyş Kanalı üzerinden, 1/3’ü gemilerin gövdesinde ve balast suları içerisinde gerçekleşti.

Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayınlayan dünyanın en kötü 100 istilacı yabancı türü listesindeki 4 istilacı yabancı tür (taraklı deniz anası, deniz salyangozu, katil yosun ve su sümbülü) Türkiye’nin denizlerinde bulunuyor. Denizel İstilacı Yabancı Türlerin Etkileri:
Çevresel Etkiler: Denizel istilacı yabancı türler, deniz ekosistemlerini değiştirir ve denizel biyolojik çeşitliliğin kaybına neden olur. Özellikle, yerli türleri avlar, yerli türler ile yaşam ortamı ve kaynaklar için rekabet eder, yerleştiği doğal yaşam ortamını değiştirir ve tahrip eder, parazit ve hastalıkları taşır. Deniz ve ekosistemlerinin sağladığı yaşam ortamı, besin döngüsü, su kalitesi, arıtma, iklimi düzenleme, karbon depolama vb. düzenleyici ve destekleyici hizmetler zarar görür.
İnsan sağlığı ve refahı (sosyal) etkiler: Bazı denizel istilacı yabancı türler zehirlidir ve dokunulduğunda veya kazara yenildiğinde insan sağlığına zarar verir. Bazı hastalıkları ve parazitleri insanlara taşıyabilir. Balıkçılık faaliyetlerinde, balık stoklarının azalması, denizlerin kirlenmesi, ağların yırtılmasına neden olur, balıkçılık ve turizm faaliyetlerini olumsuz etkiler.
Ekonomik etkiler: Deniz ekosistemlerinin insanlara sağladığı çevresel ve sosyal faydaların kaybına neden olur. Geçim kaynakları kaybı ve işsizliğe neden olabilir. Belli bir bölgeye yerleşmeleri ve yayılmaları durumunda denizel istilacı yabancı türlerin sayılarını kontrol altında tutmak ve yayılma hızlarını azaltmak için ciddi yatırım ve maliyet gerektirir. Su borularının tıkanması ve arıtma tesislerinin zarar görmesi gibi kıyı altyapılarında sorunlara yol açar.

Uzaktan Gelen Davetsiz Misafirler: YABANCI İSTİLACI TÜRLER İstilacı Yabancı Tür Nedir? Yabancı olduğu doğal yaşam ortamına yerleşen, yayılan ve ekolojik ve ekonomik zarara neden olan bitki, hayvan ve organizmalardır. İnsan faaaliyetleriyle kendi doğal yaşam ortamından yeni bir yaşam ortamına taşınan türler “yabancı türler” olarak tanımlanır. Ayrıca “egzotik” “tanıştırılmış” “yerli olmayan türler” olarak da bilinir. Yabancı türlerin kendi doğal yaşam ortamlarında iklim, kaynaklar, avcılar, hastalıklar gibi birçok sınırlayıcı faktörler ile sayıları kontrol altında tutulur. Her yabancı tür istilacı değildir. Yabancı türler, yeni bir yaşam ortamına başarıyla yerleşir ve yayılırsa; deniz ekosistemlerini değiştirir ve biyolojik çeşitliliği tehdit ederse; insan sağlığına ve ekonomiye zarar verirse istilacı tür olarak tanımlanır. Denizlerde bulunan bu türlere “denizel istilacı yabancı türler” denir. Denizel istilacı yabancı türler nasıl geliyor? Dünya’da, türler yeni yaşam ortamlarına doğal yollar (fırtına, okyanus akıntısı vb) ile binlerce yıldır taşınıyor. Günümüzde türler insanların yaptığı deniz ticareti ve taşımacılığı ile çok hızlı taşınıyor. Özellikle, gemiler, yatlar ve teknelerin gövdesine tutunarak ve çoğunlukla gemilerin balast suyu içerisinde taşınıyor. Dünya’da her gün gemilerin balast suları içinde 7.000 tür taşındığı tespit edildi. Bu şekilde, denizlere her 9 haftada 1 yeni tür girişi oluyor. Türkiye’de denizel istilacı yabancı türler... Denizel istilacı yabancı türlerin, bilerek veya bilmeyerek insan faaliyetleri sonucunda doğal olarak ait olmadıkları ortamlara girişi sağlanıyor. Şu ana kadar Türkiye’nin denizlerinde tespit edilen yaklaşık 500 denizel yabancı tür girişi bulunuyor. Tespit edilen tür girişlerinin 2/3’ü Kızıl Deniz’den Akdeniz’e Süveyş Kanalı üzerinden, 1/3’ü gemilerin gövdesinde ve balast suları içerisinde gerçekleşti. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayınlayan dünyanın en kötü 100 istilacı yabancı türü listesindeki 4 istilacı yabancı tür (taraklı deniz anası, deniz salyangozu, katil yosun ve su sümbülü) Türkiye’nin denizlerinde bulunuyor. Denizel İstilacı Yabancı Türlerin Etkileri: Çevresel Etkiler: Denizel istilacı yabancı türler, deniz ekosistemlerini değiştirir ve denizel biyolojik çeşitliliğin kaybına neden olur. Özellikle, yerli türleri avlar, yerli türler ile yaşam ortamı ve kaynaklar için rekabet eder, yerleştiği doğal yaşam ortamını değiştirir ve tahrip eder, parazit ve hastalıkları taşır. Deniz ve ekosistemlerinin sağladığı yaşam ortamı, besin döngüsü, su kalitesi, arıtma, iklimi düzenleme, karbon depolama vb. düzenleyici ve destekleyici hizmetler zarar görür. İnsan sağlığı ve refahı (sosyal) etkiler: Bazı denizel istilacı yabancı türler zehirlidir ve dokunulduğunda veya kazara yenildiğinde insan sağlığına zarar verir. Bazı hastalıkları ve parazitleri insanlara taşıyabilir. Balıkçılık faaliyetlerinde, balık stoklarının azalması, denizlerin kirlenmesi, ağların yırtılmasına neden olur, balıkçılık ve turizm faaliyetlerini olumsuz etkiler. Ekonomik etkiler: Deniz ekosistemlerinin insanlara sağladığı çevresel ve sosyal faydaların kaybına neden olur. Geçim kaynakları kaybı ve işsizliğe neden olabilir. Belli bir bölgeye yerleşmeleri ve yayılmaları durumunda denizel istilacı yabancı türlerin sayılarını kontrol altında tutmak ve yayılma hızlarını azaltmak için ciddi yatırım ve maliyet gerektirir. Su borularının tıkanması ve arıtma tesislerinin zarar görmesi gibi kıyı altyapılarında sorunlara yol açar.

Afrika’da yapılan bir araştırmaya göre;
Hidroelektrik barajlarının oluşturduğu göllerde yüzen güneş panelleri büyük bir yeni güç kaynağı olabilir.🐬
Küresel İklim Değişikliği tüm su kaynaklarını olduğu gibi baraj göllerini de etkileyecektir. Baraj göllerinin sadece %1 inde bu yüzen güneş panelleri kullanılsa, barajlardaki enerji üretimi %50 artabilir. Yüzer paneller, özellikle kuraklıkların hidroelektrik üretiminde ciddi etkilere neden olduğu su kıtlığı olan belirli bölgelerde, enerji üretimi için potansiyel bir alternatif olabilir. Viyana Teknoloji Üniversitesi Heliofloat adı verilen böyle bir teknoloji üzerinde çalışıyor. Tasarımları açısından sağlam olan şamandıralar, şiddetli havalarda bile alabora olmayacak şekilde, havayı hapseden açık bir tabanla ayakta kalması için variller kullanılarak inşa edilen yüzer cihazlar, en kötü fırtınalarda bile alabora olmayacağı düşünülüyor. Bu yeni cihazların evlerimize ve iş yerimize ne zaman güç sağlayacağına dair henüz bir bilgi yok. Ancak yine de oldukça yenilikçi ve havalı bir fikir. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, ihtiyacımız olan güç denizler ve göllerde bulunan yüzen güneş enerjisi santralleri tarafından çok iyi bir şekilde sağlanabilir.

Afrika’da yapılan bir araştırmaya göre; Hidroelektrik barajlarının oluşturduğu göllerde yüzen güneş panelleri büyük bir yeni güç kaynağı olabilir.🐬 Küresel İklim Değişikliği tüm su kaynaklarını olduğu gibi baraj göllerini de etkileyecektir. Baraj göllerinin sadece %1 inde bu yüzen güneş panelleri kullanılsa, barajlardaki enerji üretimi %50 artabilir. Yüzer paneller, özellikle kuraklıkların hidroelektrik üretiminde ciddi etkilere neden olduğu su kıtlığı olan belirli bölgelerde, enerji üretimi için potansiyel bir alternatif olabilir. Viyana Teknoloji Üniversitesi Heliofloat adı verilen böyle bir teknoloji üzerinde çalışıyor. Tasarımları açısından sağlam olan şamandıralar, şiddetli havalarda bile alabora olmayacak şekilde, havayı hapseden açık bir tabanla ayakta kalması için variller kullanılarak inşa edilen yüzer cihazlar, en kötü fırtınalarda bile alabora olmayacağı düşünülüyor. Bu yeni cihazların evlerimize ve iş yerimize ne zaman güç sağlayacağına dair henüz bir bilgi yok. Ancak yine de oldukça yenilikçi ve havalı bir fikir. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, ihtiyacımız olan güç denizler ve göllerde bulunan yüzen güneş enerjisi santralleri tarafından çok iyi bir şekilde sağlanabilir.

Kıyı şeritleri artık dalga enerjisi ile korunacak!

Son dönemde, MIT bünyesinde kendi kendine programlanabilir malzeme teknolojileri geliştiren araştırma laboratuvarı o Self-Assembly Lab tarafından kıyıların korunmasına yönelik bir araştırma projesi yürütülüyor. “Growing Islands” projesi, plajların yeniden inşası ve kıyı şeridinin dalga enerjisi ile zaman içinde kendi kendine birleşen kumun, yeni adalar oluşturması veya kıyı şeridini yeniden kurması ve bunun kıyı topluluklarını yükselen deniz seviyelerinden korumak için bir çözüm yaratması amaçlanıyor.Projede, doğanın kendi gücüyle çalışmak ve ona karşı koymaya çalışmaktansa, onu doğal bir inşanın parçası haline getirmek var.Proje kapsamında uyarlanabilir yapay resifler olarak işlev gören dalgıç cihazları tasarlanıyor. Stratejik yerlerde kum birikimini hızlandırmak ve yönlendirmek için dalga kuvvetlerinden yararlanılıyor. Bu süreçte cihazların mevsimsel değişikliklere ve fırtına yönüne uyum sağlaması üzerine kurulu bir sistem söz konusu.Proje temelde doğa güçlerini kullanarak kum topografilerini doğal ve sürdürülebilir şekilde yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor.

Kıyı şeritleri artık dalga enerjisi ile korunacak! Son dönemde, MIT bünyesinde kendi kendine programlanabilir malzeme teknolojileri geliştiren araştırma laboratuvarı o Self-Assembly Lab tarafından kıyıların korunmasına yönelik bir araştırma projesi yürütülüyor. “Growing Islands” projesi, plajların yeniden inşası ve kıyı şeridinin dalga enerjisi ile zaman içinde kendi kendine birleşen kumun, yeni adalar oluşturması veya kıyı şeridini yeniden kurması ve bunun kıyı topluluklarını yükselen deniz seviyelerinden korumak için bir çözüm yaratması amaçlanıyor.Projede, doğanın kendi gücüyle çalışmak ve ona karşı koymaya çalışmaktansa, onu doğal bir inşanın parçası haline getirmek var.Proje kapsamında uyarlanabilir yapay resifler olarak işlev gören dalgıç cihazları tasarlanıyor. Stratejik yerlerde kum birikimini hızlandırmak ve yönlendirmek için dalga kuvvetlerinden yararlanılıyor. Bu süreçte cihazların mevsimsel değişikliklere ve fırtına yönüne uyum sağlaması üzerine kurulu bir sistem söz konusu.Proje temelde doğa güçlerini kullanarak kum topografilerini doğal ve sürdürülebilir şekilde yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor.

Japonya'nın sahillerine enerji sağlayan "denizatları"
Japonya'da betondan yapılmış dalgakıranlar kıyıları erozyona karşı koruyor.
Okinawa Bilim ve Teknoloji Enstitüsü bu dalgakıranları değiştirerek hem kıyıları koruyacak hem de yenilenebilir enerji üretecek türbinler yerleştirmeyi planlıyor.
Bu küçük ve beş pervaneli "denizatı" türbinleri, Japon sahillerinin sadece yüzde 1'ini kaplasa 10 nükleer enerji santralinin kapasitesinde elektrik üretebilir.

Japonya'nın sahillerine enerji sağlayan "denizatları" Japonya'da betondan yapılmış dalgakıranlar kıyıları erozyona karşı koruyor. Okinawa Bilim ve Teknoloji Enstitüsü bu dalgakıranları değiştirerek hem kıyıları koruyacak hem de yenilenebilir enerji üretecek türbinler yerleştirmeyi planlıyor. Bu küçük ve beş pervaneli "denizatı" türbinleri, Japon sahillerinin sadece yüzde 1'ini kaplasa 10 nükleer enerji santralinin kapasitesinde elektrik üretebilir.

Sualtı Araştırmalarında Yeni Çözüm: Robot Balık Sürüsü


Robotik alanında çalışan bilim insanları, balık sürülerinin senkronize hareketleri, göç etme kabiliyetleri ve yırtıcılara karşı ortak hareket etmelerinden ilham alarak dış kontrol olmadan senkronize hareket eden robot balık sürüsü geliştirdi.

Blueswarm adlı kendi kendini idare eden otonom seviyesi yüksek bu robot sürüsü, GPS ve internet erişimi olmayan, insanın erişemeyeceği noktalarda dahi bilimsel araştırmalara destek olmak için tasarlandı.
Araştırmacılar, robot balık sürüsünün becerilerini ölçmek için basit bir araştırma görevi simülasyonu gerçekleştirdi. Sürünün bulunduğu depoda kırmızı ışık oluşturuldu ve Bluebot’lar, dağılım algoritması kullanarak herhangi biri ışığı algılayana kadar depoya yayıldı. Robotlardan biri ışığı algıladığında, LED ışıkları yanıp sönmeye başladı ve sürünün geri kalanında toplama algoritmasını tetikledi. Daha sonra bütün Bluebot’lar sinyal saçan robotun etrafında toplandı.

Sualtı Araştırmalarında Yeni Çözüm: Robot Balık Sürüsü Robotik alanında çalışan bilim insanları, balık sürülerinin senkronize hareketleri, göç etme kabiliyetleri ve yırtıcılara karşı ortak hareket etmelerinden ilham alarak dış kontrol olmadan senkronize hareket eden robot balık sürüsü geliştirdi. Blueswarm adlı kendi kendini idare eden otonom seviyesi yüksek bu robot sürüsü, GPS ve internet erişimi olmayan, insanın erişemeyeceği noktalarda dahi bilimsel araştırmalara destek olmak için tasarlandı. Araştırmacılar, robot balık sürüsünün becerilerini ölçmek için basit bir araştırma görevi simülasyonu gerçekleştirdi. Sürünün bulunduğu depoda kırmızı ışık oluşturuldu ve Bluebot’lar, dağılım algoritması kullanarak herhangi biri ışığı algılayana kadar depoya yayıldı. Robotlardan biri ışığı algıladığında, LED ışıkları yanıp sönmeye başladı ve sürünün geri kalanında toplama algoritmasını tetikledi. Daha sonra bütün Bluebot’lar sinyal saçan robotun etrafında toplandı.

Dinozorların 60 Milyon yıl önce yok olmasına rağmen, 200 Milyon yıldır yaşamını sürdüren en eski canlılardan biri:
Mersin Balıkları

Sularda yaşamını sürdüren en eski canlılardan biri.
Yaklaşık 200 milyon yıldır dünya üzerinde bulunmaktadır.
Beş metre uzunluğa ve bir ton ağırlığa ulaşabilen Mersin balığı, kıkırdak yapısı ve dört bıyığıyla bilinir.
Kanıtlanabilmiş olan en büyük ölçüler 5 ve 6 metre uzunluk ve 1 ve 1,5 ton ağırlık civarlarındadır.
100 yaşına kadar yaşayabilen Mersin balıkları uzun ömürlerine rağmen ancak 20 yaşında yumurtlarlar.
Çoğu türleri sadece yumurtlamak için tatlı suya gelirler ve aslında tuzlu suda yaşarlar. Havyarı çok kıymetli olan bu balıkların, yanlış avcılık uygulamaları ve kirlilik nedeniyle nesilleri tehlike altındadır.
CITES (Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaret Konvansiyonu) tarafından da koruma altına alınan Mersin Balıkları küresel iklim değişikliğinden etkilenmektedir. Önemli yaşam alanlarında olan, Karadeniz’deki deniz suyu seviyesinin yükselmesi veya su sıcaklığının artışı soğuk su seven Mersin Balığını olumsuz etkileyecektir. Bununla birlikte yüksek bir su kalitesine ihtiyaçları olduğu için, kirlenen ırmaklar, ırmaklar üzerine kurulan barajlar ve setler nedeniyle su debisinin azalması ile yaşam döngüsünü tamamlayamamakta, çiftleşip yumurtlayamadan hayatları son bulmaktadır.

Dinozorların 60 Milyon yıl önce yok olmasına rağmen, 200 Milyon yıldır yaşamını sürdüren en eski canlılardan biri: Mersin Balıkları Sularda yaşamını sürdüren en eski canlılardan biri. Yaklaşık 200 milyon yıldır dünya üzerinde bulunmaktadır. Beş metre uzunluğa ve bir ton ağırlığa ulaşabilen Mersin balığı, kıkırdak yapısı ve dört bıyığıyla bilinir. Kanıtlanabilmiş olan en büyük ölçüler 5 ve 6 metre uzunluk ve 1 ve 1,5 ton ağırlık civarlarındadır. 100 yaşına kadar yaşayabilen Mersin balıkları uzun ömürlerine rağmen ancak 20 yaşında yumurtlarlar. Çoğu türleri sadece yumurtlamak için tatlı suya gelirler ve aslında tuzlu suda yaşarlar. Havyarı çok kıymetli olan bu balıkların, yanlış avcılık uygulamaları ve kirlilik nedeniyle nesilleri tehlike altındadır. CITES (Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaret Konvansiyonu) tarafından da koruma altına alınan Mersin Balıkları küresel iklim değişikliğinden etkilenmektedir. Önemli yaşam alanlarında olan, Karadeniz’deki deniz suyu seviyesinin yükselmesi veya su sıcaklığının artışı soğuk su seven Mersin Balığını olumsuz etkileyecektir. Bununla birlikte yüksek bir su kalitesine ihtiyaçları olduğu için, kirlenen ırmaklar, ırmaklar üzerine kurulan barajlar ve setler nedeniyle su debisinin azalması ile yaşam döngüsünü tamamlayamamakta, çiftleşip yumurtlayamadan hayatları son bulmaktadır.

2050 yılına kadar dünyanın başlıca 520 kentinin iklim değişikliğinden nasıl etkileyeceği incelendi. Araştırmaya göre ortalama hava sıcaklıkları açısından, "İstanbul Roma'ya, İzmir Adana'ya, Ankara ise Taşkent'e benzeyebilir".
(Kaynak: ETH Üniversitesi_Zürih_İsviçre)
küresel sıcaklıklardaki 2 derecelik artışın dünyadaki kentleri nasıl etkileyeceğine bakılırsa 30 yıl içinde Bursa'nın havası Adana'ya, Gaziantep'inki Erbil'e, Adana'nınki ise Lefkoşa'ya benzeyecek. Londra'nın bugünkü Barcelona kadar sıcak olabileceği, Rio de Janeiro'da havanın Havana gibi hissedilebileceği, Moskova'daki havanın ise Sofya'yla kıyaslanabileceği belirtiliyor.
Sıcaklıklardaki en hissedilir değişimleri Kuzey ülkeleri yaşayacak. Tropikal bölgelerdeki ortalama sıcaklıklardaki değişim daha az olacak, ancak yoğun yağış ve ciddi kuraklık gibi daha çok aşırı hava olayıyla karşılaşacaklar.

Dünya genelindeki hükümetler, 2050 itibariyle ortaya çıkacak sıcaklık artışını, 1,5 dereceyle kısıtlamayı taahhüt etti. Ancak küresel ısınmayla mücadele alanındaki mevcut planlara göre, ortalama sıcaklığın 2100 yılında 2,9 ila 3,4 derece artacağı tahmin ediliyor.

2050 yılına kadar dünyanın başlıca 520 kentinin iklim değişikliğinden nasıl etkileyeceği incelendi. Araştırmaya göre ortalama hava sıcaklıkları açısından, "İstanbul Roma'ya, İzmir Adana'ya, Ankara ise Taşkent'e benzeyebilir". (Kaynak: ETH Üniversitesi_Zürih_İsviçre) küresel sıcaklıklardaki 2 derecelik artışın dünyadaki kentleri nasıl etkileyeceğine bakılırsa 30 yıl içinde Bursa'nın havası Adana'ya, Gaziantep'inki Erbil'e, Adana'nınki ise Lefkoşa'ya benzeyecek. Londra'nın bugünkü Barcelona kadar sıcak olabileceği, Rio de Janeiro'da havanın Havana gibi hissedilebileceği, Moskova'daki havanın ise Sofya'yla kıyaslanabileceği belirtiliyor. Sıcaklıklardaki en hissedilir değişimleri Kuzey ülkeleri yaşayacak. Tropikal bölgelerdeki ortalama sıcaklıklardaki değişim daha az olacak, ancak yoğun yağış ve ciddi kuraklık gibi daha çok aşırı hava olayıyla karşılaşacaklar. Dünya genelindeki hükümetler, 2050 itibariyle ortaya çıkacak sıcaklık artışını, 1,5 dereceyle kısıtlamayı taahhüt etti. Ancak küresel ısınmayla mücadele alanındaki mevcut planlara göre, ortalama sıcaklığın 2100 yılında 2,9 ila 3,4 derece artacağı tahmin ediliyor.

Balina yaşamını tamamen suda sürdüren ve yaygın olarak dünya okyanuslarında bulunan farklı çok sayıda türden oluşan deniz memelileridir.
Balinalar açık denizlerin yaratıklarıdır; denizde beslenirler, çiftleşirler, doğururlar, yavrularını denizde emzirir ve büyütürler.
Dünyanın en büyük canlılarından biri olan Mavi Balina okyanusun en küçük canlılarından bir plankton türü olan krill ile beslenir. Günde yaklaşık 4 ton plankton tüketir.
Bir balina tek dalışında, yaklaşık 33 ton karbondioksiti okyanusun dibine götürür ağaç ise yılda 20 kg karbondioksiti tutabilmektedir.
Balinar dalıp çıktıklarında yada göç ettiklerinde fitoplankton için gerekli besinleri taşırlar. Fitoplankton tüm salınan karbondioksitin %40 ını emer ve bu şekilde dünyadaki oksijenin % 50 sini üretir. Balinalar sayesinde planktonlar %1 arttığında bile, 2 milyar olgun ağacın kapasitesi kadar karbondioksit emilir.

Dünyamızı, denizlerimizi ve deniz canlılarını korumak bizim bireysel alışkanlıklarımızı, ihtiyaçlarımızı iyi belirlememize bağlı. Dünyayı kurtaracak birini beklemek yerine, bireysel sorumluluklarımızı yerine getirerek birer kahraman olmalıyız!

Balina yaşamını tamamen suda sürdüren ve yaygın olarak dünya okyanuslarında bulunan farklı çok sayıda türden oluşan deniz memelileridir. Balinalar açık denizlerin yaratıklarıdır; denizde beslenirler, çiftleşirler, doğururlar, yavrularını denizde emzirir ve büyütürler. Dünyanın en büyük canlılarından biri olan Mavi Balina okyanusun en küçük canlılarından bir plankton türü olan krill ile beslenir. Günde yaklaşık 4 ton plankton tüketir. Bir balina tek dalışında, yaklaşık 33 ton karbondioksiti okyanusun dibine götürür ağaç ise yılda 20 kg karbondioksiti tutabilmektedir. Balinar dalıp çıktıklarında yada göç ettiklerinde fitoplankton için gerekli besinleri taşırlar. Fitoplankton tüm salınan karbondioksitin %40 ını emer ve bu şekilde dünyadaki oksijenin % 50 sini üretir. Balinalar sayesinde planktonlar %1 arttığında bile, 2 milyar olgun ağacın kapasitesi kadar karbondioksit emilir. Dünyamızı, denizlerimizi ve deniz canlılarını korumak bizim bireysel alışkanlıklarımızı, ihtiyaçlarımızı iyi belirlememize bağlı. Dünyayı kurtaracak birini beklemek yerine, bireysel sorumluluklarımızı yerine getirerek birer kahraman olmalıyız!

Okyanus, deniz ve tatlı sularda yüzeye yakın bölgelerde suyun hareketi ile sürüklenen ve 1 litre’de milyonlarca bulunabilen, mikroskobik boyutlardan 20cm e kadar olan canlılardır.
Planktonlar ikiye ayrılır, bitkisel olanları fitoplankton, hayvansal olanları ise zooplanktondur.
Yaşam ömrü çok kısa olan bu mikroskobik canlılardan bitkisel kökenli olan fitoplankton, yeryüzündeki oksijenin yaklaşık %50-70’ini üretmektedir. Aldığımız iki nefesten birini sağlar.
Dünyadaki oksijenin en önemli kaynağı denizlerde gerçekleşen fotosentezin %95’den fazlasını fitoplankton gerçekleştirir ve bu sayede oksijen ve besin üretimini sağlar.
Denizlerdeki besin zincirinin ilk ve en önemli halkası olan ve okyanuslardaki canlı biyokütlesinin %90 dan fazlasını oluşturan planktonu korumak bizim bireysel alışkanlıklarımızı, ihtiyaçlarımızı iyi belirlememize bağlı.

Okyanus, deniz ve tatlı sularda yüzeye yakın bölgelerde suyun hareketi ile sürüklenen ve 1 litre’de milyonlarca bulunabilen, mikroskobik boyutlardan 20cm e kadar olan canlılardır. Planktonlar ikiye ayrılır, bitkisel olanları fitoplankton, hayvansal olanları ise zooplanktondur. Yaşam ömrü çok kısa olan bu mikroskobik canlılardan bitkisel kökenli olan fitoplankton, yeryüzündeki oksijenin yaklaşık %50-70’ini üretmektedir. Aldığımız iki nefesten birini sağlar. Dünyadaki oksijenin en önemli kaynağı denizlerde gerçekleşen fotosentezin %95’den fazlasını fitoplankton gerçekleştirir ve bu sayede oksijen ve besin üretimini sağlar. Denizlerdeki besin zincirinin ilk ve en önemli halkası olan ve okyanuslardaki canlı biyokütlesinin %90 dan fazlasını oluşturan planktonu korumak bizim bireysel alışkanlıklarımızı, ihtiyaçlarımızı iyi belirlememize bağlı.

Dalyan - İztuzu Plajı'ndaki sivil toplum kuruluşu Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi'nin (DEKAMER), Akdeniz'e kıyısı olan Türkiye, İspanya, Portekiz, İtalya, Fransa, Tunus, Yunanistan ve Kıbrıs ile ortaklaşa yürütülen Avrupa Birliği (AB) destekli İNDİCİT adlı projesinin ilk aşamasında; Türkiye, İspanya, Portekiz, İtalya, Fransa, Tunus, Yunanistan ve Kıbrıs'ta ölü veya yaralı olarak tespit edilen 1100 caretta carettanın sindirim sistemlerinde yapılan incelemelerde ağırlıklı olarak çıkan parçaların plastik parçası, köpük içerikli ürünler, misina ve otların arasına sıkışmış teneke gibi küçük yabancı maddelerin oluşturduğu gözlendi.
8 ülkede yapılan incelemeler neticesinde, yaralı kaplumbağaların tedavisi sırasında, ölü olarak teslim alınanlarınsa nekropsileri sonucu sindirim sistemlerinde yüzde 60 oranında plastik malzemeye rastlanıldı.
Türkiye genelinde yıllık rapor edilen ölü caretta caretta sayısı yaklaşık 200 birey, Akdeniz genelinde ise deniz kaplumbağalarının balıkçı ağlarına takılması ve benzeri sebeplerle yaklaşık 30-40 bin ölüm, 2 bin civarında da yaralama olduğunun tahmin ediliyor.

Dalyan - İztuzu Plajı'ndaki sivil toplum kuruluşu Deniz Kaplumbağaları Araştırma, Kurtarma ve Rehabilitasyon Merkezi'nin (DEKAMER), Akdeniz'e kıyısı olan Türkiye, İspanya, Portekiz, İtalya, Fransa, Tunus, Yunanistan ve Kıbrıs ile ortaklaşa yürütülen Avrupa Birliği (AB) destekli İNDİCİT adlı projesinin ilk aşamasında; Türkiye, İspanya, Portekiz, İtalya, Fransa, Tunus, Yunanistan ve Kıbrıs'ta ölü veya yaralı olarak tespit edilen 1100 caretta carettanın sindirim sistemlerinde yapılan incelemelerde ağırlıklı olarak çıkan parçaların plastik parçası, köpük içerikli ürünler, misina ve otların arasına sıkışmış teneke gibi küçük yabancı maddelerin oluşturduğu gözlendi. 8 ülkede yapılan incelemeler neticesinde, yaralı kaplumbağaların tedavisi sırasında, ölü olarak teslim alınanlarınsa nekropsileri sonucu sindirim sistemlerinde yüzde 60 oranında plastik malzemeye rastlanıldı. Türkiye genelinde yıllık rapor edilen ölü caretta caretta sayısı yaklaşık 200 birey, Akdeniz genelinde ise deniz kaplumbağalarının balıkçı ağlarına takılması ve benzeri sebeplerle yaklaşık 30-40 bin ölüm, 2 bin civarında da yaralama olduğunun tahmin ediliyor.

Araştırmacılar, Pasifik Okyanus'unda Mariana Çukurunda 6010m ile 6949m arasında yeni keşfettikleri bir amfipotun (deniz kabuklusu) bedeninde plastik buldu.
Denizlerin karşı karşıya olduğu plastik krizine dikkat çekmek amacıyla araştırmacılar yeni amfipod türüne “plasticus” ismini verdi.
🦠Deniz kabuklusu üzerine yapılan incelemelerde arka bağırsağında su şişeleri ve spor kıyafetleri gibi yaygın kullanılan birçok malzemede yer alan PET (polietilen tereftalat) bulundu.
Ne yazık ki Türkiye’nin de denizlerdeki plastik kirliliğinde payı var.
Newcastle Üniversitesi’ndeki araştırma ekibinin başkanı Dr. Alan Jamieson ise, “Denizlerimize sel gibi akmakta olan plastik kirliliğini durdurmak için acil eyleme geçilmesi gerektiğine dikkat çekmek için “Eurythenes plasticus ismine karar verdik” dedi.
Sizce denizlerimizi plastiklerden korumak için neler yapmalıyız? Yorumlarda buluşalım!

Araştırmacılar, Pasifik Okyanus'unda Mariana Çukurunda 6010m ile 6949m arasında yeni keşfettikleri bir amfipotun (deniz kabuklusu) bedeninde plastik buldu. Denizlerin karşı karşıya olduğu plastik krizine dikkat çekmek amacıyla araştırmacılar yeni amfipod türüne “plasticus” ismini verdi. 🦠Deniz kabuklusu üzerine yapılan incelemelerde arka bağırsağında su şişeleri ve spor kıyafetleri gibi yaygın kullanılan birçok malzemede yer alan PET (polietilen tereftalat) bulundu. Ne yazık ki Türkiye’nin de denizlerdeki plastik kirliliğinde payı var. Newcastle Üniversitesi’ndeki araştırma ekibinin başkanı Dr. Alan Jamieson ise, “Denizlerimize sel gibi akmakta olan plastik kirliliğini durdurmak için acil eyleme geçilmesi gerektiğine dikkat çekmek için “Eurythenes plasticus ismine karar verdik” dedi. Sizce denizlerimizi plastiklerden korumak için neler yapmalıyız? Yorumlarda buluşalım!

Bugün Dünya Balıkçılık Günü! 🐟🐟🐟🎣🎣🎣

Aldığımız iki nefesten birini sağlayan denizlerimiz, aynı zamanda en doğal ve sağlıklı besin kaynaklarımızdan biri. Geleneksel balıkçılık ise tarihimizin en kıymetli kültürel zenginliklerinden ve özellikle kıyı toplumlarının ekonomik gelişimine önemli katkılar sağlıyor. Milyonlarca insanın geçim kaynağı ve sağlıklı beslenmenin önemli unsurlarından olan balıkçılığın sürdürülebilir olması için kıyı ekosistemini, deniz ve su kaynaklarındaki biyoçeşitliliği korumak ve koruma alanlarını artırmak zorundayız.

Ege’nin paragatçılığı, Marmara ve Karadeniz’in yakamoz balıkçılığı, Dalyan ve Çökertme avcılığı, Lagünler ve kuzuluklar, oltacılık, Karadeniz’de Palamut çapariciliği gibi geleneksel balıkçılık metodlarımız, maalesef aşırı, kayıt dışı avcılık, av yasaklarına uyulmaması, artan deniz kirliliği ve küresel iklim değişikliğine bağlı olarak balık stoklarının azalması nedeniyle yok oluyor. Buna dur demek bizim elimizde.

TURMEPA olarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan 14. madde “Sudaki Yaşam”ı destekliyoruz. Çünkü denizi korumak, doğayı, oksijenimizi, gıdamızı, ekonomiyi, tüm canlıları korumak demek.

Bugün Dünya Balıkçılık Günü! 🐟🐟🐟🎣🎣🎣 Aldığımız iki nefesten birini sağlayan denizlerimiz, aynı zamanda en doğal ve sağlıklı besin kaynaklarımızdan biri. Geleneksel balıkçılık ise tarihimizin en kıymetli kültürel zenginliklerinden ve özellikle kıyı toplumlarının ekonomik gelişimine önemli katkılar sağlıyor. Milyonlarca insanın geçim kaynağı ve sağlıklı beslenmenin önemli unsurlarından olan balıkçılığın sürdürülebilir olması için kıyı ekosistemini, deniz ve su kaynaklarındaki biyoçeşitliliği korumak ve koruma alanlarını artırmak zorundayız. Ege’nin paragatçılığı, Marmara ve Karadeniz’in yakamoz balıkçılığı, Dalyan ve Çökertme avcılığı, Lagünler ve kuzuluklar, oltacılık, Karadeniz’de Palamut çapariciliği gibi geleneksel balıkçılık metodlarımız, maalesef aşırı, kayıt dışı avcılık, av yasaklarına uyulmaması, artan deniz kirliliği ve küresel iklim değişikliğine bağlı olarak balık stoklarının azalması nedeniyle yok oluyor. Buna dur demek bizim elimizde. TURMEPA olarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan 14. madde “Sudaki Yaşam”ı destekliyoruz. Çünkü denizi korumak, doğayı, oksijenimizi, gıdamızı, ekonomiyi, tüm canlıları korumak demek.

Bugün 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü!
Doğada en iyi dostlarımız hayvanlarla uyum içinde yaşamak, onların yaşam hakkını ve yaşam alanlarını korumak görevimiz. Bugün değil, her gün onlara sahip çıkalım!

4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü kutlu olsun.

Bugün 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü! Doğada en iyi dostlarımız hayvanlarla uyum içinde yaşamak, onların yaşam hakkını ve yaşam alanlarını korumak görevimiz. Bugün değil, her gün onlara sahip çıkalım! 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü kutlu olsun.

Sürdürülebilir Deniz Taşımacılığı

Sürdürülebilir Deniz Taşımacılığı

28 Temmuz Dünya Doğa Koruma Günü Kutlu Olsun. 
Bugün dönüp kendimize bakma zamanı! Doğa bizim evimiz. Onu korumak en önemli sorumluluğumuz. Plastik kullanımı, kimyasal ve endüstriyel atıklar, geri dönüşüm sisteminin gelişmemiş olması gibi pek çok olumsuz faktör doğamız için tehdit oluşturuyor.
Ancak hiçbir şey için geç değil. Birkaç adımla doğamıza iyilik yapabiliriz: Tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamalıyız.
Plastik kullanımımızı azaltmalı, alternatif ürünlere yönelmeliyiz. Atıklarımızı geri dönüşüme kazandırmalıyız.
Doğa hepimizin, birlikte korumalıyız.

28 Temmuz Dünya Doğa Koruma Günü Kutlu Olsun. Bugün dönüp kendimize bakma zamanı! Doğa bizim evimiz. Onu korumak en önemli sorumluluğumuz. Plastik kullanımı, kimyasal ve endüstriyel atıklar, geri dönüşüm sisteminin gelişmemiş olması gibi pek çok olumsuz faktör doğamız için tehdit oluşturuyor. Ancak hiçbir şey için geç değil. Birkaç adımla doğamıza iyilik yapabiliriz: Tüketim alışkanlıklarımızı sorgulamalıyız. Plastik kullanımımızı azaltmalı, alternatif ürünlere yönelmeliyiz. Atıklarımızı geri dönüşüme kazandırmalıyız. Doğa hepimizin, birlikte korumalıyız.

Bugün Mavi Vatan’ımızın bayramı. 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı. Bu özel gün, denizlerimizin ne kadar kıymetli olduğunu bir kere daha bizlere hatırlatıyor. Kabotaj, sadece ülke vatandaşları ve girişimcilerine verilen bir hak değil, milli değerler yaratma ve mevcut imkanları kullanarak yarınlara sahip çıkma mücadelesidir. İşte bu nedenle bu önemli gün, uzun yıllardır ülkemizde Denizcilik Bayramı olarak kutlanır.
Kabotajın ülkemize olan kazanımlarını saymakla bitiremeyiz. Türk denizciliği tüm başarılarını, 94 yıl önce zorlu mücadeleler sonucu 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu’na borçludur. Bugün, bizler bu başarı hikayesini devam ettirmekle yükümlüyüz. Bu başarının bir parçası da denizleri koruyarak gelecek nesillere en sağlıklı şekilde miras bırakabilmek olacaktır.
1 Temmuz’un en önemli özelliği, geçmişi ve sorumluluğumuzu bize hatırlatmasıdır.
Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tarihimizin tüm denizcilerini, deniz savaşlarında, kazalarında hayatını kaybeden tüm şehitlerimizi, denizcilik mesleğinde emeği geçen tüm denizcilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Tüm deniz severlerin Kabotaj ve Denizcilik Bayramını kutlarım.

Bugün Mavi Vatan’ımızın bayramı. 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı. Bu özel gün, denizlerimizin ne kadar kıymetli olduğunu bir kere daha bizlere hatırlatıyor. Kabotaj, sadece ülke vatandaşları ve girişimcilerine verilen bir hak değil, milli değerler yaratma ve mevcut imkanları kullanarak yarınlara sahip çıkma mücadelesidir. İşte bu nedenle bu önemli gün, uzun yıllardır ülkemizde Denizcilik Bayramı olarak kutlanır. Kabotajın ülkemize olan kazanımlarını saymakla bitiremeyiz. Türk denizciliği tüm başarılarını, 94 yıl önce zorlu mücadeleler sonucu 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu’na borçludur. Bugün, bizler bu başarı hikayesini devam ettirmekle yükümlüyüz. Bu başarının bir parçası da denizleri koruyarak gelecek nesillere en sağlıklı şekilde miras bırakabilmek olacaktır. 1 Temmuz’un en önemli özelliği, geçmişi ve sorumluluğumuzu bize hatırlatmasıdır. Başta Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tarihimizin tüm denizcilerini, deniz savaşlarında, kazalarında hayatını kaybeden tüm şehitlerimizi, denizcilik mesleğinde emeği geçen tüm denizcilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Tüm deniz severlerin Kabotaj ve Denizcilik Bayramını kutlarım.

Dünya Denizciler Günü Kutlu Olsun!
Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), çok zor koşullarda çalışarak toplumların refahını yükselten, dünya ticaretinin çok büyük bir kısmını gerçekleştiren deniz insanlarının bu önemli katkılarını tüm dünyaya hatırlatmak amacıyla 2010 yılında Filipinler’de yapılan diplomatik konferans günü olan 25 Haziran’ı Dünya Denizciler Günü ilan etti. Her sene ayrı bir temayla kutlanan bu önemli günün 2020 teması ise 'Denizciler - Kilit Çalışanlar' olarak belirlendi.
Dünya ticaretinin yüzde 80’ini oluşturan denizcilikte büyük role sahip olan deniz insanlarının Koronavirüs salgını döneminde büyük fedakarlıkla aralıksız sürdürdükleri görevleri ve uluslararası iş birliğine sundukları katkıya dikkat çekilerek takdir edilmesi amacıyla belirlenen bu temaya TURMEPA da sahip çıkıyor. “Denizciler – Kilit Çalışanlar” mesajıyla dünyamız ve denizlerimiz için emek veren tüm denizcilerimizin ve onların evi olan denizleri korumak için adım atan tüm deniz gönüllülerinin Dünya Denizciler Günü’nü kutlarız.

Dünya Denizciler Günü Kutlu Olsun! Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), çok zor koşullarda çalışarak toplumların refahını yükselten, dünya ticaretinin çok büyük bir kısmını gerçekleştiren deniz insanlarının bu önemli katkılarını tüm dünyaya hatırlatmak amacıyla 2010 yılında Filipinler’de yapılan diplomatik konferans günü olan 25 Haziran’ı Dünya Denizciler Günü ilan etti. Her sene ayrı bir temayla kutlanan bu önemli günün 2020 teması ise 'Denizciler - Kilit Çalışanlar' olarak belirlendi. Dünya ticaretinin yüzde 80’ini oluşturan denizcilikte büyük role sahip olan deniz insanlarının Koronavirüs salgını döneminde büyük fedakarlıkla aralıksız sürdürdükleri görevleri ve uluslararası iş birliğine sundukları katkıya dikkat çekilerek takdir edilmesi amacıyla belirlenen bu temaya TURMEPA da sahip çıkıyor. “Denizciler – Kilit Çalışanlar” mesajıyla dünyamız ve denizlerimiz için emek veren tüm denizcilerimizin ve onların evi olan denizleri korumak için adım atan tüm deniz gönüllülerinin Dünya Denizciler Günü’nü kutlarız.

Bugün 17 Haziran, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü. Kuraklık ve çölleşme, tüm dünyayı çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan tehdit eden çok ciddi bir sorun.
Tüm dünyada iklim değişikliği ile sıcaklıklar arttıkça yağışlar azalıyor, sulak alanlar kuruyor, milyonlarca insan susuz kalma riskiyle karşı karşıya kalıyor ve doğal yaşam fakirleşiyor. Çölleşme sebebiyle toprak verimsizleşerek bitki örtüsünün bozulmasına yol açıyor, gıda üretimi azalarak kıtlığa, göçlere, anlaşmazlıklara, ekonomik gelir kaynaklarının azalmasına sebep oluyor, savaşlara ortam hazırlıyor ve daha birçok olumsuzlukla insanlığı karşı karşıya bırakıyor. Dünyada her yıl, toprağın üst tabakasının 24 milyar tonu, başta erozyon olmak üzere çeşitli sebeplerle kaybedilirken, 6 milyar hektar alan çölleşiyor. Bu süreç dünyaya, 42 milyar dolardan fazla mali yük getiriyor, 110 ülkede yaşayan 1,2 milyar nüfusu doğrudan tehdit ediyor. 135 milyon insan risk altında ve 10 milyon insan ekolojik göçmen olarak çölleşmiş bölgelerden göç etmiş durumda. Geçimlerini toprağa bağımlı olarak sürdüren 2,6 milyarı aşkın insan da aynı kaderi paylaşıyor. Bu nedenle, çölleşme dünyamızın geleceği için tüm insanlığın ortaklaşa mücadele etmesini ve tedbir almasını zorunlu kılıyor.

Bugün 17 Haziran, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü. Kuraklık ve çölleşme, tüm dünyayı çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan tehdit eden çok ciddi bir sorun. Tüm dünyada iklim değişikliği ile sıcaklıklar arttıkça yağışlar azalıyor, sulak alanlar kuruyor, milyonlarca insan susuz kalma riskiyle karşı karşıya kalıyor ve doğal yaşam fakirleşiyor. Çölleşme sebebiyle toprak verimsizleşerek bitki örtüsünün bozulmasına yol açıyor, gıda üretimi azalarak kıtlığa, göçlere, anlaşmazlıklara, ekonomik gelir kaynaklarının azalmasına sebep oluyor, savaşlara ortam hazırlıyor ve daha birçok olumsuzlukla insanlığı karşı karşıya bırakıyor. Dünyada her yıl, toprağın üst tabakasının 24 milyar tonu, başta erozyon olmak üzere çeşitli sebeplerle kaybedilirken, 6 milyar hektar alan çölleşiyor. Bu süreç dünyaya, 42 milyar dolardan fazla mali yük getiriyor, 110 ülkede yaşayan 1,2 milyar nüfusu doğrudan tehdit ediyor. 135 milyon insan risk altında ve 10 milyon insan ekolojik göçmen olarak çölleşmiş bölgelerden göç etmiş durumda. Geçimlerini toprağa bağımlı olarak sürdüren 2,6 milyarı aşkın insan da aynı kaderi paylaşıyor. Bu nedenle, çölleşme dünyamızın geleceği için tüm insanlığın ortaklaşa mücadele etmesini ve tedbir almasını zorunlu kılıyor.

Bugün Dünya Deniz Kaplumbağaları Günü

Dünyada yedi tür deniz kaplumbağası yaşıyor ve bunların beşi Akdeniz’de görülebiliyor. Ancak bunlardan yalnızca ikisi (Caretta caretta ve Chelonia mydas) Akdeniz’de düzenli olarak yuvalıyor. Deniz kaplumbağaları, yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömüyor, bir defada 100 yumurta bırakabiliyor. Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize gidiyor. Ancak bu özel canlı türünün yaşamı maalesef pek çok tehditle karşı karşıya. .
* Küresel İklim Değişikliği
Deniz kaplumbağalarının cinsiyetleri kuma gömülü yuvalarındaki sıcaklığa bağlı olarak belirleniyor. Yuva sıcaklığı 26 derecenin altındaysa yumurtadan çıkan kaplumbağalar erkek, 32 derece üstündeyse dişi oluyor. Yuva sıcaklığının 26-32 derece arasında olması durumunda erkek dişi oranı yüzde 50-50 olarak gerçekleşiyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak erkek bireylere dişilerden az rastlanması, her geçen gün neslini tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor. .
* Tek Kullanımlık Plastik
Deniz kaplumbağalarının popülasyonu plastik kirliliğinden ciddi şekilde etkileniyor. Deniz sularına karışan tek kullanımlık pipet, pet şişe ve plastik poşetler, birçok deniz kaplumbağasının en önemli besin kaynağı deniz analarına benzeterek yemeye çalışmasına ve bu nedenle boğularak hayatını kaybetmesine neden oluyor. .
* Hayalet Ağlar
Denizdeki balıkçılık faaliyetleri esnasında denize bırakılan, parçalanan ve deniz dibinde avlanmaya devam eden ağlar ergin deniz kaplumbağaları için tehdit oluşturuyor. Bu ağlara  takılan kaplumbağalar boğulma tehlikesi geçiriyor.
Tüm bu gidişata dur demek bizim elimizde. Doğaya saygılı bir yaşam biçimini benimsemek, tüketimi azaltmak ve tek kullanımlık plastiğe dur demek için bugün harekete geç!

Bugün Dünya Deniz Kaplumbağaları Günü Dünyada yedi tür deniz kaplumbağası yaşıyor ve bunların beşi Akdeniz’de görülebiliyor. Ancak bunlardan yalnızca ikisi (Caretta caretta ve Chelonia mydas) Akdeniz’de düzenli olarak yuvalıyor. Deniz kaplumbağaları, yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömüyor, bir defada 100 yumurta bırakabiliyor. Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize gidiyor. Ancak bu özel canlı türünün yaşamı maalesef pek çok tehditle karşı karşıya. . * Küresel İklim Değişikliği Deniz kaplumbağalarının cinsiyetleri kuma gömülü yuvalarındaki sıcaklığa bağlı olarak belirleniyor. Yuva sıcaklığı 26 derecenin altındaysa yumurtadan çıkan kaplumbağalar erkek, 32 derece üstündeyse dişi oluyor. Yuva sıcaklığının 26-32 derece arasında olması durumunda erkek dişi oranı yüzde 50-50 olarak gerçekleşiyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak erkek bireylere dişilerden az rastlanması, her geçen gün neslini tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor. . * Tek Kullanımlık Plastik Deniz kaplumbağalarının popülasyonu plastik kirliliğinden ciddi şekilde etkileniyor. Deniz sularına karışan tek kullanımlık pipet, pet şişe ve plastik poşetler, birçok deniz kaplumbağasının en önemli besin kaynağı deniz analarına benzeterek yemeye çalışmasına ve bu nedenle boğularak hayatını kaybetmesine neden oluyor. . * Hayalet Ağlar Denizdeki balıkçılık faaliyetleri esnasında denize bırakılan, parçalanan ve deniz dibinde avlanmaya devam eden ağlar ergin deniz kaplumbağaları için tehdit oluşturuyor. Bu ağlara takılan kaplumbağalar boğulma tehlikesi geçiriyor. Tüm bu gidişata dur demek bizim elimizde. Doğaya saygılı bir yaşam biçimini benimsemek, tüketimi azaltmak ve tek kullanımlık plastiğe dur demek için bugün harekete geç!

Bugün 22 Mart Dünya Su Günü! 💦

Bireysel ve toplumsal sağlığımızı korumak için suyun hayati önemini bir kez daha anladığımız bu dönemde, onun değerini ve korunması gerektiğini de hatırlayalım.
Kişisel hijyenimizi sağlarken kullandığımız suyun kaynaklarının kısıtlı olduğunu, bu nedenle ellerimizi yıkarken suyu boşa akıtmamamız gerektiğini unutmayalım.

Bugün 22 Mart Dünya Su Günü! 💦 Bireysel ve toplumsal sağlığımızı korumak için suyun hayati önemini bir kez daha anladığımız bu dönemde, onun değerini ve korunması gerektiğini de hatırlayalım. Kişisel hijyenimizi sağlarken kullandığımız suyun kaynaklarının kısıtlı olduğunu, bu nedenle ellerimizi yıkarken suyu boşa akıtmamamız gerektiğini unutmayalım.

Dünya Su Ürünleri Yetiştiricileri ve Balıkçılar Forumu’nun 1997’de Yeni Delhi’de aldığı bir kararla Dünya Balıkçılık Günü her yıl Kasım ayının 21’inde kutlanıyor. Tüm balıkçılarımızın Dünya Balıkçılık Günü kutlu olsun.

Dünya Su Ürünleri Yetiştiricileri ve Balıkçılar Forumu’nun 1997’de Yeni Delhi’de aldığı bir kararla Dünya Balıkçılık Günü her yıl Kasım ayının 21’inde kutlanıyor. Tüm balıkçılarımızın Dünya Balıkçılık Günü kutlu olsun.

Aldığımız her iki nefesten birini okyanuslar sağlıyor. Plastik kirliliği bunu sağlayan su altı çayırlarını ve denize bağlı canlı yaşamını yok ediyor. Her yıl 100 binden fazla deniz canlısı bu kirlenmeye bağlı olarak ölüyor. Böyle giderse 2050’de denizlerde balıktan çok plastik olacak. Bu ”Dünya Okyanus Günü”nde bir söz ver ve tek kullanımlık plastiklere dur de. Deniz varsa hayat var!

Aldığımız her iki nefesten birini okyanuslar sağlıyor. Plastik kirliliği bunu sağlayan su altı çayırlarını ve denize bağlı canlı yaşamını yok ediyor. Her yıl 100 binden fazla deniz canlısı bu kirlenmeye bağlı olarak ölüyor. Böyle giderse 2050’de denizlerde balıktan çok plastik olacak. Bu ”Dünya Okyanus Günü”nde bir söz ver ve tek kullanımlık plastiklere dur de. Deniz varsa hayat var!

15 Mayıs Yeryüzü İklim Günü kutlu olsun! Dünyamızı korumak ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için hepimiz bugünden harekete geçmeliyiz!

15 Mayıs Yeryüzü İklim Günü kutlu olsun! Dünyamızı korumak ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için hepimiz bugünden harekete geçmeliyiz!

5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü'nde İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul kampüsündeyiz, geliyor musunuz?
Yeriniz hazır!

5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü'nde İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul kampüsündeyiz, geliyor musunuz? Yeriniz hazır!

Deniz çayırlarının önemi; 
Akdeniz Havzası'nda deniz çayırı türleri 
Posidonia oceanica, 
Cymodocea nodosa 
Zostera noltii 
Ekosisteme Katkısı:
Dünya üzerindeki tüm bitki popularyonları arasında karbonu yakalama özelliği en fazla olanlar deniz çayırlarıdır. 2000 TON/ha dır. Bununla birlikte tropikal ormanlardan daha fazla organik  madde üretirler.
Suyu oksijence zenginleştirirler: Her gün her m2 için 10 ile 15 lt’nin üzerinde oksijen oluştururlar. yılda metrekare başına 5000 litrenin üzerinde oksijen üretim kapasitesine sahiptir 
Birçok deniz canlısına balık türlerine, alglere ve omurgasızlara ev sahipliği yapmaktadır. 
Güçlü akıntı ve dalgaları şiddetini azaltırlar.
Akıntı ve dalgalarla birlikte su kolonunda oluşan askıda katı maddeleri bünyelerine alarak suyu berraklaştırır
Ölü yaprakların littoral zonda birikimi sayesinde bariyer görevi görürler.

Posidonia ocanica özellikleri;
Posidonia oceanica birincil üretim açısından en önemli deniz çayırı türüdür ve Akdeniz’e özgü endemik bir tür olarak yalnızca Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunmaktadır. 
Akdeniz kıyılarında 45 metre derinliğe kadar yayılım gösteren ve 30 yıl kadar yaşayabilen çok yıllık bir bitkidir
IUCN)’nin yayınladığı Kırmızı Listede ‘Düşük Riskli’ (Least Concern) statüsünde olmasına karşı türün popülasyon durumu azalma eğilimindedir.
Akdeniz’deki deniz çayırı habitatlarının %90’ı tahrip olmuş durumdadır.
2020 tarihli bir BM raporu, bu önemli deniz habitatının her yıl dünya çapında %7'sinin kaybolduğunu, bu da her 30 dakikada bir futbol sahasının genişliğinde deniz çayırının kaybolmasına eşdeğer olduğunu söyledi.
Küresel toplam “mavi karbon” habitatlarının beşte birine ev sahipliği yaptıklarını tespit etti.
2019 yılında yapılan bir çalışmada Türkiye kıyılarında deniz çayırları dağılımının 14 486.20 hektar dan daha fazla olduğu ortaya çıkarılmıştır..(Akçalı ve diğ. 2019)
Akdeniz’de yaklaşık olarak 25.000 ile 50.000 km2 lik bir alan kapladığı belirtilmektedir.
Yılda ortalama 2 cm büyüme gösteren bu türün 1 m2 çayırının yaklaşık 100 yılda oluştuğu hesaplanmaktadır. 
teknelerin çapa atması ve taraması, deniz suyunun istilacı yosun türleri (Caulerpa taxifolia vb.), balık çiftliklerindeki aşırı yemleme, kıyıların bozulması (yapılaşma, yol yapımı vb), yazlık konut ve sitelerdeki ev sahiplerinin, yüzerken rahatsız oldukları gerekçesiyle bu bitki topluluklarını temizletmeleri, hayalet ağlar ve diğer atıklar sonucu su yüzeyinin kaplanması ile ışığın deniz çayırlarına ulaşamaması gibi sebepler de azalmayı hızlandırmaktadır.
Deniz çayırlarının koruna bilmesi ve habitat re jenerasyonu için ilk olarak izleme istasyonları kurularak, deniz çayırlarının alt ve üst yayılım sınırlarının belirlenmesi, bulunduğu bölgedeki hareketliliğin izlenerek, azaltılması, belirli derinliklerde kurulacak istasyonlarla su kalitesi ve ışık geçirgenliğinin düzenli olarak ölçümlenmesi gerekmektedir. 
Barselona Kongresi’nde akit taraflarca 1999’da kabul edilen Eylem Planının 
uygulanması UNEP/MAP-RAC/SPA tarafından sağlanmaktadır.
NOT: Çanakkale ve Marmara Denizi’nde deniz çayırları içinde makroalg topluluklarında 87 taxa (Taşkın ve Öztürk 2013),

Kaynak: https://www.theguardian.com/environment/2021/mar/04/catastrophic-uk-has-lost-90-of-seagrass-meadows-study-finds

Deniz çayırlarının önemi; Akdeniz Havzası'nda deniz çayırı türleri Posidonia oceanica, Cymodocea nodosa Zostera noltii Ekosisteme Katkısı: Dünya üzerindeki tüm bitki popularyonları arasında karbonu yakalama özelliği en fazla olanlar deniz çayırlarıdır. 2000 TON/ha dır. Bununla birlikte tropikal ormanlardan daha fazla organik madde üretirler. Suyu oksijence zenginleştirirler: Her gün her m2 için 10 ile 15 lt’nin üzerinde oksijen oluştururlar. yılda metrekare başına 5000 litrenin üzerinde oksijen üretim kapasitesine sahiptir Birçok deniz canlısına balık türlerine, alglere ve omurgasızlara ev sahipliği yapmaktadır. Güçlü akıntı ve dalgaları şiddetini azaltırlar. Akıntı ve dalgalarla birlikte su kolonunda oluşan askıda katı maddeleri bünyelerine alarak suyu berraklaştırır Ölü yaprakların littoral zonda birikimi sayesinde bariyer görevi görürler. Posidonia ocanica özellikleri; Posidonia oceanica birincil üretim açısından en önemli deniz çayırı türüdür ve Akdeniz’e özgü endemik bir tür olarak yalnızca Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunmaktadır. Akdeniz kıyılarında 45 metre derinliğe kadar yayılım gösteren ve 30 yıl kadar yaşayabilen çok yıllık bir bitkidir IUCN)’nin yayınladığı Kırmızı Listede ‘Düşük Riskli’ (Least Concern) statüsünde olmasına karşı türün popülasyon durumu azalma eğilimindedir. Akdeniz’deki deniz çayırı habitatlarının %90’ı tahrip olmuş durumdadır. 2020 tarihli bir BM raporu, bu önemli deniz habitatının her yıl dünya çapında %7'sinin kaybolduğunu, bu da her 30 dakikada bir futbol sahasının genişliğinde deniz çayırının kaybolmasına eşdeğer olduğunu söyledi. Küresel toplam “mavi karbon” habitatlarının beşte birine ev sahipliği yaptıklarını tespit etti. 2019 yılında yapılan bir çalışmada Türkiye kıyılarında deniz çayırları dağılımının 14 486.20 hektar dan daha fazla olduğu ortaya çıkarılmıştır..(Akçalı ve diğ. 2019) Akdeniz’de yaklaşık olarak 25.000 ile 50.000 km2 lik bir alan kapladığı belirtilmektedir. Yılda ortalama 2 cm büyüme gösteren bu türün 1 m2 çayırının yaklaşık 100 yılda oluştuğu hesaplanmaktadır. teknelerin çapa atması ve taraması, deniz suyunun istilacı yosun türleri (Caulerpa taxifolia vb.), balık çiftliklerindeki aşırı yemleme, kıyıların bozulması (yapılaşma, yol yapımı vb), yazlık konut ve sitelerdeki ev sahiplerinin, yüzerken rahatsız oldukları gerekçesiyle bu bitki topluluklarını temizletmeleri, hayalet ağlar ve diğer atıklar sonucu su yüzeyinin kaplanması ile ışığın deniz çayırlarına ulaşamaması gibi sebepler de azalmayı hızlandırmaktadır. Deniz çayırlarının koruna bilmesi ve habitat re jenerasyonu için ilk olarak izleme istasyonları kurularak, deniz çayırlarının alt ve üst yayılım sınırlarının belirlenmesi, bulunduğu bölgedeki hareketliliğin izlenerek, azaltılması, belirli derinliklerde kurulacak istasyonlarla su kalitesi ve ışık geçirgenliğinin düzenli olarak ölçümlenmesi gerekmektedir. Barselona Kongresi’nde akit taraflarca 1999’da kabul edilen Eylem Planının uygulanması UNEP/MAP-RAC/SPA tarafından sağlanmaktadır. NOT: Çanakkale ve Marmara Denizi’nde deniz çayırları içinde makroalg topluluklarında 87 taxa (Taşkın ve Öztürk 2013), Kaynak: https://www.theguardian.com/environment/2021/mar/04/catastrophic-uk-has-lost-90-of-seagrass-meadows-study-finds

Tüm dünyada açlık ve yoksulluğa son vermek, iklim değişikliği ile mücadele etmek, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, nitelikli eğitimi, sorumlu üretim ve tüketimi yaygınlaştırmak gibi 17 ana başlıktan oluşan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları  (SKA) arasında temiz su kullanımına dikkat çeken madde 6 ve okyanuslar, denizleri koruyan madde 14 ile 6. ve 14. öne çıkan hedefler nedir?

Madde 6 Temiz Su ve Sanitasyon herkesin güvenilir ve erişilebilir içme suyuna evrensel ve eşit biçimde erişiminin güvence altına alınması hedefini kapsar.  Bu hedef doğrultusunda tarım, beslenme, hastalık önleme ve sağlık hizmetleri için hayati önem taşıyan temiz su ve sanitasyon için tatlı su ve su kaynaklarımızı korumamız gerekir.


Madde 14 Sudaki Yaşama göre ise sürdürülebilir kalkınma için okyanusları, denizleri ve deniz kaynaklarını korumak ve sürdürülebilir kullanmak gerekir. Bu doğrultuda; 2025 yılına kadar deniz atıkları ve besin maddesi kirliliği dâhil, özellikle karasal faaliyetlerden kaynaklanan her türlü deniz kirliliğini önlemek ve kayda değer miktarda azaltmak için faaliyetler gerçekleştirmek gerekir. 


İklim değişikliği ile mücadelede en önemli müttefikimiz olan ve aldığımız iki nefesten birini sağlayan okyanusları ve denizleri korumak Madde 14’ün temel amacıdır diyebiliriz.

Tüm dünyada açlık ve yoksulluğa son vermek, iklim değişikliği ile mücadele etmek, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, nitelikli eğitimi, sorumlu üretim ve tüketimi yaygınlaştırmak gibi 17 ana başlıktan oluşan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) arasında temiz su kullanımına dikkat çeken madde 6 ve okyanuslar, denizleri koruyan madde 14 ile 6. ve 14. öne çıkan hedefler nedir? Madde 6 Temiz Su ve Sanitasyon herkesin güvenilir ve erişilebilir içme suyuna evrensel ve eşit biçimde erişiminin güvence altına alınması hedefini kapsar. Bu hedef doğrultusunda tarım, beslenme, hastalık önleme ve sağlık hizmetleri için hayati önem taşıyan temiz su ve sanitasyon için tatlı su ve su kaynaklarımızı korumamız gerekir. Madde 14 Sudaki Yaşama göre ise sürdürülebilir kalkınma için okyanusları, denizleri ve deniz kaynaklarını korumak ve sürdürülebilir kullanmak gerekir. Bu doğrultuda; 2025 yılına kadar deniz atıkları ve besin maddesi kirliliği dâhil, özellikle karasal faaliyetlerden kaynaklanan her türlü deniz kirliliğini önlemek ve kayda değer miktarda azaltmak için faaliyetler gerçekleştirmek gerekir. İklim değişikliği ile mücadelede en önemli müttefikimiz olan ve aldığımız iki nefesten birini sağlayan okyanusları ve denizleri korumak Madde 14’ün temel amacıdır diyebiliriz.

Yer kabuğunun çukur ve derin bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı tuzlu su kütlesi okyanus ve denizleri oluşturur. Denizler, Dünya yüzeyinin yaklaşık %71'ini kaplar, bu nedenle Dünyaya “mavi gezegen”de denir. 


Okyanuslar da kritik derecede önemli bir besleyici gıda, gelir, ilham ve istikrar kaynağıdır.


İhtiyaç duyduğumuz oksijenin %50-%70’ni üreten okyanus ve denizler iklim değişikliği ile mücadelede de oldukça önemli rol oynar.


Denizlerin akciğerleri olarak bilinen deniz çayırları ve mangrovlar ormanlardan 5 kat daha fazla karbonu tutarak ve depolayarak iklimi düzenler.  


Karbon emisyonlarının %25’inden fazlasını emen okyanus ve denizlerlerimizi iklim değişikliği ile mücadeleye karşı korumamız gerekir.

Yer kabuğunun çukur ve derin bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı tuzlu su kütlesi okyanus ve denizleri oluşturur. Denizler, Dünya yüzeyinin yaklaşık %71'ini kaplar, bu nedenle Dünyaya “mavi gezegen”de denir. Okyanuslar da kritik derecede önemli bir besleyici gıda, gelir, ilham ve istikrar kaynağıdır. İhtiyaç duyduğumuz oksijenin %50-%70’ni üreten okyanus ve denizler iklim değişikliği ile mücadelede de oldukça önemli rol oynar. Denizlerin akciğerleri olarak bilinen deniz çayırları ve mangrovlar ormanlardan 5 kat daha fazla karbonu tutarak ve depolayarak iklimi düzenler. Karbon emisyonlarının %25’inden fazlasını emen okyanus ve denizlerlerimizi iklim değişikliği ile mücadeleye karşı korumamız gerekir.

Karadeniz
Karadeniz’in en geniş yeri doğu-batı doğrultusunda Bulgaristan kıyısındaki Burgaz ile Gürcistan arasında olup yaklaşık olarak 1.175 km kadardır.

Marmara Denizi
Marmara Denizi’nin kıyı şeridi yaklaşık 930 km uzunluğundadır. (Boğazlar ile birlikte yaklaşık 1.200 km’dir)

Ege Denizi
Türkiye’nin en uzun kıyı şeridi Ege Denizi kıyılarındadır ve yaklaşık 2.805 km’dir. Sadece Muğla’nın kıyı uzunluğu 1.100 km’yi bulmaktadır.

Akdeniz
Akdenizin Türkiye’deki kıyı uzunluğu yaklaşık 1.600 km’dir.

Karadeniz Karadeniz’in en geniş yeri doğu-batı doğrultusunda Bulgaristan kıyısındaki Burgaz ile Gürcistan arasında olup yaklaşık olarak 1.175 km kadardır. Marmara Denizi Marmara Denizi’nin kıyı şeridi yaklaşık 930 km uzunluğundadır. (Boğazlar ile birlikte yaklaşık 1.200 km’dir) Ege Denizi Türkiye’nin en uzun kıyı şeridi Ege Denizi kıyılarındadır ve yaklaşık 2.805 km’dir. Sadece Muğla’nın kıyı uzunluğu 1.100 km’yi bulmaktadır. Akdeniz Akdenizin Türkiye’deki kıyı uzunluğu yaklaşık 1.600 km’dir.

Karadeniz
Eski Türkler’in kullandıkları tanımlama çerçevesinde kuzey yönü kara(siyah) rengi ile ilişkilendirilmiş ve kuzeyde yer alan deniz anlamına gelen Bahr-i Siyah (Karadeniz) adı kullanılmaktadır.

Marmara Denizi
Adı güney kıyıları ve adalarda bol miktarda bulunan mermerlerin Yunanca karşılığı olan “Marmaros” dan gelmektedir. 

Ege Denizi
Ege Denizi’nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi’dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi  belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı “Adalar Denizi” adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında hep “Adalar Denizi” olarak geçmektedir. 

Akdeniz 
Bahri-Siyah (Karadeniz) ve Bahr-i Sefid (Akdeniz) olarak isimlendirilen denizler, Türklerin coğrafyayı adlandırırken renkler ve yönler arasında kurdukları ilişki, yaşadığımız coğrafyanın isimlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir.

Karadeniz Eski Türkler’in kullandıkları tanımlama çerçevesinde kuzey yönü kara(siyah) rengi ile ilişkilendirilmiş ve kuzeyde yer alan deniz anlamına gelen Bahr-i Siyah (Karadeniz) adı kullanılmaktadır. Marmara Denizi Adı güney kıyıları ve adalarda bol miktarda bulunan mermerlerin Yunanca karşılığı olan “Marmaros” dan gelmektedir. Ege Denizi Ege Denizi’nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi’dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı “Adalar Denizi” adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında hep “Adalar Denizi” olarak geçmektedir. Akdeniz Bahri-Siyah (Karadeniz) ve Bahr-i Sefid (Akdeniz) olarak isimlendirilen denizler, Türklerin coğrafyayı adlandırırken renkler ve yönler arasında kurdukları ilişki, yaşadığımız coğrafyanın isimlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir.

Karadeniz
Eski Türkler’in kullandıkları tanımlama çerçevesinde kuzey yönü kara(siyah) rengi ile ilişkilendirilmiş ve kuzeyde yer alan deniz anlamına gelen Bahr-i Siyah (Karadeniz) adı kullanılmaktadır.

Marmara Denizi
Adı güney kıyıları ve adalarda bol miktarda bulunan mermerlerin Yunanca karşılığı olan “Marmaros” dan gelmektedir. 

Ege Denizi
Ege Denizi’nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi’dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi  belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı “Adalar Denizi” adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında hep “Adalar Denizi” olarak geçmektedir. 

Akdeniz 
Bahri-Siyah (Karadeniz) ve Bahr-i Sefid (Akdeniz) olarak isimlendirilen denizler, Türklerin coğrafyayı adlandırırken renkler ve yönler arasında kurdukları ilişki, yaşadığımız coğrafyanın isimlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir.

Karadeniz Eski Türkler’in kullandıkları tanımlama çerçevesinde kuzey yönü kara(siyah) rengi ile ilişkilendirilmiş ve kuzeyde yer alan deniz anlamına gelen Bahr-i Siyah (Karadeniz) adı kullanılmaktadır. Marmara Denizi Adı güney kıyıları ve adalarda bol miktarda bulunan mermerlerin Yunanca karşılığı olan “Marmaros” dan gelmektedir. Ege Denizi Ege Denizi’nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi’dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı “Adalar Denizi” adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında hep “Adalar Denizi” olarak geçmektedir. Akdeniz Bahri-Siyah (Karadeniz) ve Bahr-i Sefid (Akdeniz) olarak isimlendirilen denizler, Türklerin coğrafyayı adlandırırken renkler ve yönler arasında kurdukları ilişki, yaşadığımız coğrafyanın isimlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir.

Karadeniz
Yüz ölçümü Azak Denizi ile birlikte 459.064km² olan Karadeniz'in ortalama derinliği 1.197 m civarındadır. En derin yeri ise 2.212 m'dir.

Marmara Denizi
En derin yeri yaklaşık 1.270 m'dir.

Ege Denizi
Ege Denizi'nin en derin yeri Doğu Girit ile Kerpe (Karpatos)adası açıklarında bulunur ve 3.543 m derinliğindedir.

Akdeniz
Akdeniz'de derinliği 4000 metreyi geçen pek çok çukur bulunmaktadır. En derin yeri yaklaşık 4.400 m'dir.

Karadeniz Yüz ölçümü Azak Denizi ile birlikte 459.064km² olan Karadeniz'in ortalama derinliği 1.197 m civarındadır. En derin yeri ise 2.212 m'dir. Marmara Denizi En derin yeri yaklaşık 1.270 m'dir. Ege Denizi Ege Denizi'nin en derin yeri Doğu Girit ile Kerpe (Karpatos)adası açıklarında bulunur ve 3.543 m derinliğindedir. Akdeniz Akdeniz'de derinliği 4000 metreyi geçen pek çok çukur bulunmaktadır. En derin yeri yaklaşık 4.400 m'dir.

Karadeniz
Tuzluluk oranı %16-22 arasında değişir. Yaz aylarında yüzey suyu sıcaklığı 13-26ºC derece arasında değişmektedir.


Marmara Denizi
Seviye  yoğunluk farkı nedeniyle oluşan tabakalaşmada üst tabakadaki suyun tuzluluğu %20-24, alt tabakadaki suyun tuzluluğu ise ise %30-36’dır. Sudaki oksijen değerleri gitgide düşmekte ve bazı yerlerde sıfıra yakın değerler göstermektedir. Yüzey suyu sıcaklığı 6-26ºC derece arasında değişmektedir.


Ege Denizi
Tuzluluk oranı %32-38 arasında değişir. Ege Denizi’nin kuzeyinde tuzluluk oranı güneyine göre daha düşüktür. İzmir’de yer alan Çamaltı Tuzlası, deniz tuzu elde edilen önemli yerlerden biridir. Yüzey suyu sıcaklığı kış ve yaz aylarında 7-26ºC derece arasında değişmektedir.


Akdeniz
Tuzluluk oranı %36-40 arasında değişmektedir. Türkiye ile birlikte 22 ülkenin Akdeniz’e kıyısı vardır. Yüzey suyu sıcaklığı 13-28ºC derece arasında değişmektedir.

Karadeniz Tuzluluk oranı %16-22 arasında değişir. Yaz aylarında yüzey suyu sıcaklığı 13-26ºC derece arasında değişmektedir. Marmara Denizi Seviye yoğunluk farkı nedeniyle oluşan tabakalaşmada üst tabakadaki suyun tuzluluğu %20-24, alt tabakadaki suyun tuzluluğu ise ise %30-36’dır. Sudaki oksijen değerleri gitgide düşmekte ve bazı yerlerde sıfıra yakın değerler göstermektedir. Yüzey suyu sıcaklığı 6-26ºC derece arasında değişmektedir. Ege Denizi Tuzluluk oranı %32-38 arasında değişir. Ege Denizi’nin kuzeyinde tuzluluk oranı güneyine göre daha düşüktür. İzmir’de yer alan Çamaltı Tuzlası, deniz tuzu elde edilen önemli yerlerden biridir. Yüzey suyu sıcaklığı kış ve yaz aylarında 7-26ºC derece arasında değişmektedir. Akdeniz Tuzluluk oranı %36-40 arasında değişmektedir. Türkiye ile birlikte 22 ülkenin Akdeniz’e kıyısı vardır. Yüzey suyu sıcaklığı 13-28ºC derece arasında değişmektedir.

Karadeniz
Güneydoğu Avrupa ile Anadolu Yarımadası arasında yer alır. İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi’ne bağlanır.

Marmara Denizi
Türkiye'nin Asya ve Avrupa kısımlarını birbirinden ayıran bir iç denizdir. Marmara Denizi İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e, Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi'ne bağlanır. 

Ege Denizi
Balkan ve Anadolu Yarımadaları arasında, Akdeniz’e bağlı bir denizdir. Kuzeyi karalarla çevrili olan bir denizin güney sınırını Girit ve Rodos adaları oluşturur. Türkiye kısmı Çanakkale Boğazı’ndan Menteşe(Muğla) yöresinin güneyine kadar uzanmaktadır. 

Akdeniz
Kuzeyinde Avrupa, güneyinde Afrika, doğusunda Asya kıtaları ile çevrili dünyanın en büyük iç denizidir. Cebelitarık boğazı ile Atlas Okyanusu’na Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz’e bağlanmaktadır.

Karadeniz Güneydoğu Avrupa ile Anadolu Yarımadası arasında yer alır. İstanbul Boğazı ile Marmara Denizi’ne bağlanır. Marmara Denizi Türkiye'nin Asya ve Avrupa kısımlarını birbirinden ayıran bir iç denizdir. Marmara Denizi İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e, Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi'ne bağlanır. Ege Denizi Balkan ve Anadolu Yarımadaları arasında, Akdeniz’e bağlı bir denizdir. Kuzeyi karalarla çevrili olan bir denizin güney sınırını Girit ve Rodos adaları oluşturur. Türkiye kısmı Çanakkale Boğazı’ndan Menteşe(Muğla) yöresinin güneyine kadar uzanmaktadır. Akdeniz Kuzeyinde Avrupa, güneyinde Afrika, doğusunda Asya kıtaları ile çevrili dünyanın en büyük iç denizidir. Cebelitarık boğazı ile Atlas Okyanusu’na Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz’e bağlanmaktadır.

Akıntı Sistemim Nedir?

Karadeniz 
Çeken akıntılar tüm Karadeniz sahillerinde görülebilen kuvvetli akıntılardır. Rüzgarlı, fırtınalı ve dalgalı havalarda görülür. Dalga yüksekliği arttıkça çeken akıntının gücü de artmaktadır.
Çeken akıntılar, deniz dip yapısını topuk-dalyan-topuk (kum tepeciği-yarık-kum tepeciği) şeklinde olduğu bölgelerde görülen ve sığ sudan deri suya hareket eden oldukça kuvvetli akıntılardır.

Marmara Denizi
Boğazlar ve Marmara Denizi’nin birlikte oluşturduğu Türk Boğazlar Sistemi’nde altta Akdeniz ve üstte Karadeniz sularının  olduğu çift tabakalı akıntı sistemi mevcuttur.

Ege Denizi
Ege Denizi’nin üst sularında genel akıntı yönü kuzeyden güneye dığrudur.

Akdeniz
Doğu Akdeniz'de saat yelkovanının aksi yönünde dönen bir iç akıntı oluşur. Akdeniz suları alt akıntılarla Marmara’ya ulaşmaktadır.

Akıntı Sistemim Nedir? Karadeniz Çeken akıntılar tüm Karadeniz sahillerinde görülebilen kuvvetli akıntılardır. Rüzgarlı, fırtınalı ve dalgalı havalarda görülür. Dalga yüksekliği arttıkça çeken akıntının gücü de artmaktadır. Çeken akıntılar, deniz dip yapısını topuk-dalyan-topuk (kum tepeciği-yarık-kum tepeciği) şeklinde olduğu bölgelerde görülen ve sığ sudan deri suya hareket eden oldukça kuvvetli akıntılardır. Marmara Denizi Boğazlar ve Marmara Denizi’nin birlikte oluşturduğu Türk Boğazlar Sistemi’nde altta Akdeniz ve üstte Karadeniz sularının olduğu çift tabakalı akıntı sistemi mevcuttur. Ege Denizi Ege Denizi’nin üst sularında genel akıntı yönü kuzeyden güneye dığrudur. Akdeniz Doğu Akdeniz'de saat yelkovanının aksi yönünde dönen bir iç akıntı oluşur. Akdeniz suları alt akıntılarla Marmara’ya ulaşmaktadır.

Kimlerin eviyim? -Biyoçeşitlilik
Karadeniz
Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık
%70'i Karadeniz'den sağlanmaktadır. Hamsi, Çaça, Palamut, Lüfer, Barbun, Kalkan, Levrek, İstavrit, Mezgit, Kaya Levreği, İskorpit Karadeniz'de yaşamaktadır.
Marmara Denizi
Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık
%12'si Marmara Denizi'nden sağlanmaktadır. Kefal, Tekir, İstavrit, Kırlangıç, Gümüş, Mezgit, İzmarit, Palamut, Lüfer, Hamsi, Uskumru Marmara'da yaşamaktadır.
Ege Denizi
Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık
%10'u Ege Denizi'nden sağlanmaktadır. Kefal, Çipura, Levrek, Hani, Karagöz, Mercan, Orkinos, Tekir, Sardalya, Sinarit Ege'de yaşamaktadır.
Akdeniz
Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık
%8'i Akdeniz'den sağlanmaktadır. Fangri, Hani, Lahoz, Melanur, Orfoz, Ahtapot, Trança, Orkinos, Barbun, Lokum Balığı, Yazılı Orkinos Akdeniz'de yaşamaktadır.

Kimlerin eviyim? -Biyoçeşitlilik Karadeniz Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %70'i Karadeniz'den sağlanmaktadır. Hamsi, Çaça, Palamut, Lüfer, Barbun, Kalkan, Levrek, İstavrit, Mezgit, Kaya Levreği, İskorpit Karadeniz'de yaşamaktadır. Marmara Denizi Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %12'si Marmara Denizi'nden sağlanmaktadır. Kefal, Tekir, İstavrit, Kırlangıç, Gümüş, Mezgit, İzmarit, Palamut, Lüfer, Hamsi, Uskumru Marmara'da yaşamaktadır. Ege Denizi Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %10'u Ege Denizi'nden sağlanmaktadır. Kefal, Çipura, Levrek, Hani, Karagöz, Mercan, Orkinos, Tekir, Sardalya, Sinarit Ege'de yaşamaktadır. Akdeniz Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %8'i Akdeniz'den sağlanmaktadır. Fangri, Hani, Lahoz, Melanur, Orfoz, Ahtapot, Trança, Orkinos, Barbun, Lokum Balığı, Yazılı Orkinos Akdeniz'de yaşamaktadır.

Mangrovlar
Kıyılarda yaşayan yaklaşık 210 milyon kişinin gıda  fabrikasıdır. 

Deniz Çayırları 
Denizin akciğerleri olarak bilinen deniz çayırları ormanlardan 5 kat daha fazla karbonu tutarak ve depolayarak iklimi düzenler.

Mangrovlar Kıyılarda yaşayan yaklaşık 210 milyon kişinin gıda fabrikasıdır. Deniz Çayırları Denizin akciğerleri olarak bilinen deniz çayırları ormanlardan 5 kat daha fazla karbonu tutarak ve depolayarak iklimi düzenler.

Mercan resifleri kıyı toplumları için fırtınalara karşı bir bariyer görevi görür,
Rüzgarla oluşan dalgaların etkisini %97 oranında azaltır.

Doğal bariyerler (Mavi Karbon bölgeleri, mercan resifleri vb.) fırtınaların, erozyon ve sellerin kıyıya etkisini azaltarak toplumsal dirençlilik ve ekonomik olarak tasarruf sağlar.
Mavi karbon karbonu tutarak ve depolayarak iklimi düzenler.

#sudakiyaşam
#kıyıekosistemi
@deniztemizturmepa

Mercan resifleri kıyı toplumları için fırtınalara karşı bir bariyer görevi görür, Rüzgarla oluşan dalgaların etkisini %97 oranında azaltır. Doğal bariyerler (Mavi Karbon bölgeleri, mercan resifleri vb.) fırtınaların, erozyon ve sellerin kıyıya etkisini azaltarak toplumsal dirençlilik ve ekonomik olarak tasarruf sağlar. Mavi karbon karbonu tutarak ve depolayarak iklimi düzenler. #sudakiyaşam #kıyıekosistemi @deniztemizturmepa

Okyanus ve denizlerin ekonomik değerini ölçebilir misin? 
Balık habitatlarının korumak gıda güvenliği ve kıyı toplumlarının geçim kaynaklarını koruyarak, ekonomiyi destekler. 
Küresel Su Ürünleri endüstrisi sağlıklı balık habitatlarına bağlıdır. (190 milyon dolar)

Okyanus ve denizlerin ekonomik değerini ölçebilir misin? Balık habitatlarının korumak gıda güvenliği ve kıyı toplumlarının geçim kaynaklarını koruyarak, ekonomiyi destekler. Küresel Su Ürünleri endüstrisi sağlıklı balık habitatlarına bağlıdır. (190 milyon dolar)

Okyanus ve denizlerin toplumsal öneminin farkında mıyız?
  
Kıyı toplulukları, kıyı koruma, balık üretimi ve turizm fırsatları gibi okyanus habitatlarından çok sayıda fayda elde eder. 

Doğa temelli kararlar vererek;

Özel sektör, uzun vadeli faydaları olan sürdürülebilir projelere yatırım yapabilir. 
Mühendisler kıyı altyapı projelerine doğal çözümler için mühendislerin uzmanlığına başvurulabilir.
Hükümetler, okyanus ve denizlerin sürdürülebilir kullanımı için planlar geliştirebilir ve balıkçılığı daha doğal kaynakları koruyacak şekilde yönetebilirler. 
Kalkınma Ajansları yoksulluğu etkin bir şekilde azaltmak ve iklim değişikliğine karşı dirençli toplumlar oluşturulması için doğaya yatırım yapabilirler. 
Doğa Koruma grupları, STK’lar kıyı restorasyon projelerinden elde edilen faydaları en üst düzeye çıkarabilir.

Okyanus ve denizlerin toplumsal öneminin farkında mıyız? Kıyı toplulukları, kıyı koruma, balık üretimi ve turizm fırsatları gibi okyanus habitatlarından çok sayıda fayda elde eder. Doğa temelli kararlar vererek; Özel sektör, uzun vadeli faydaları olan sürdürülebilir projelere yatırım yapabilir. Mühendisler kıyı altyapı projelerine doğal çözümler için mühendislerin uzmanlığına başvurulabilir. Hükümetler, okyanus ve denizlerin sürdürülebilir kullanımı için planlar geliştirebilir ve balıkçılığı daha doğal kaynakları koruyacak şekilde yönetebilirler. Kalkınma Ajansları yoksulluğu etkin bir şekilde azaltmak ve iklim değişikliğine karşı dirençli toplumlar oluşturulması için doğaya yatırım yapabilirler. Doğa Koruma grupları, STK’lar kıyı restorasyon projelerinden elde edilen faydaları en üst düzeye çıkarabilir.

Sulak Alan Nedir ve Neden Önemlidir?

Sulak alanlar, suyun varlığının bir bölgenin biyolojik, fiziksel ve kimyasal özelliklerinin çoğunu belirlediği veya etkilediği alanlardır ve dünya yüzeyinin %6’sını kaplar.
Sulak alanlar, ekosistemlerin önemli bir parçası olarak sucul yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda iklim kriziyle mücadeleyi, su temini ve biyoçeşitliliği destekleme gibi birçok önemli fonksiyona sahip ve doğal dengeyi destekliyor. Bununla birlikte sulak alanlar en önemli karbon yutaklarıdır ve korunması hayati önem taşıyor.

Sulak alanlar yeryüzünün en değerli ekosistemleri olmasına karşın  insan faaliyetleri, iklim krizi ve kentleşme gibi etkenler, sulak alanları ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bu durum, küresel ölçekte biyoçeşitlilik kaybına, su kaynaklarındaki azalmaya ve ekosistemde düzensizliklere yol açıyor.
 
Peki Dünya Sulak Alanlar Günü Nedir?

1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde bir araya gelen dünya ülkeleri, Ramsar Sözleşmesini imzalayarak, bu ekosistemleri koruma altına aldı. Sözleşmenin imzalandığı 2 Şubat günü ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında Dünya Sulak Alanlar Günü olarak ilan edildi.
Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf oldu ve 14 sulak alan sözleşme listesine dahil edildi. Uluslararası öneme sahip bu alanlarla birlikte Türkiye’de toplam 2.155.045 hektar alanı kaplayan, 135 sulak alan bulunuyor.

Deniz ve sucul ekosistem hakkında daha fazla bilgi almak için akademi.turmepa.org.tr web sitesini ziyaret edebilir TURMEPA Öğrenme Programlarına başvurabilirsin.

Unutma! Deniz Varsa Hayat Var!
#dünyasulakalanlargünü #denizvarsahayatvar #turmepaakademi #sudakiyaşam

Sulak Alan Nedir ve Neden Önemlidir? Sulak alanlar, suyun varlığının bir bölgenin biyolojik, fiziksel ve kimyasal özelliklerinin çoğunu belirlediği veya etkilediği alanlardır ve dünya yüzeyinin %6’sını kaplar. Sulak alanlar, ekosistemlerin önemli bir parçası olarak sucul yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda iklim kriziyle mücadeleyi, su temini ve biyoçeşitliliği destekleme gibi birçok önemli fonksiyona sahip ve doğal dengeyi destekliyor. Bununla birlikte sulak alanlar en önemli karbon yutaklarıdır ve korunması hayati önem taşıyor. Sulak alanlar yeryüzünün en değerli ekosistemleri olmasına karşın insan faaliyetleri, iklim krizi ve kentleşme gibi etkenler, sulak alanları ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bu durum, küresel ölçekte biyoçeşitlilik kaybına, su kaynaklarındaki azalmaya ve ekosistemde düzensizliklere yol açıyor. Peki Dünya Sulak Alanlar Günü Nedir? 1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde bir araya gelen dünya ülkeleri, Ramsar Sözleşmesini imzalayarak, bu ekosistemleri koruma altına aldı. Sözleşmenin imzalandığı 2 Şubat günü ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında Dünya Sulak Alanlar Günü olarak ilan edildi. Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf oldu ve 14 sulak alan sözleşme listesine dahil edildi. Uluslararası öneme sahip bu alanlarla birlikte Türkiye’de toplam 2.155.045 hektar alanı kaplayan, 135 sulak alan bulunuyor. Deniz ve sucul ekosistem hakkında daha fazla bilgi almak için akademi.turmepa.org.tr web sitesini ziyaret edebilir TURMEPA Öğrenme Programlarına başvurabilirsin. Unutma! Deniz Varsa Hayat Var! #dünyasulakalanlargünü #denizvarsahayatvar #turmepaakademi #sudakiyaşam

COP28 NET ZERO
Fosil yakıtların geleceği COP28'de mercek altında olacak. 
Net sıfır, yüzyılın ikinci yarısında küresel ısınmanın azaltılmasına yönelik uluslararası düzeyde kabul edilen hedeftir. 

'Net sıfır' terimi, küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarının sıfıra indirilmesi hedefini ifade etmektedir. Net sıfır terimi önemlidir çünkü en azından CO2 için bu, küresel ısınmanın durduğu durumdur. 
 Bu aynı zamanda 'karbon nötrlüğü' veya 'iklim nötrlüğü' olarak da tanımlanmaktadır.
#cop28 
#netsıfır
#netzero
@deniztemizturmepa

COP28 NET ZERO Fosil yakıtların geleceği COP28'de mercek altında olacak. Net sıfır, yüzyılın ikinci yarısında küresel ısınmanın azaltılmasına yönelik uluslararası düzeyde kabul edilen hedeftir. 'Net sıfır' terimi, küresel ısınmaya neden olan sera gazı emisyonlarının sıfıra indirilmesi hedefini ifade etmektedir. Net sıfır terimi önemlidir çünkü en azından CO2 için bu, küresel ısınmanın durduğu durumdur. Bu aynı zamanda 'karbon nötrlüğü' veya 'iklim nötrlüğü' olarak da tanımlanmaktadır. #cop28 #netsıfır #netzero @deniztemizturmepa

21 Adımda Mavi Gelecek 

Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek 21 adımda atıklarımızı azaltabilir ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabiliriz. 

Peki bu 21 adım nedir?

Bugün başlayacağımız ‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi ile her Çarşamba izlememiz gereken 3 adımı sizlerle paylaşacağız.

İlk üç adım için sayfayı yana kaydırınız.


#denizvarsahayatvar #sudakiyaşam #21adımdamavi gelecek #mavigelecek




‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor.

Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz  ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlara birlikte bakalım.



4. Adım: Suyu tasarruflu kullanıyorum ve koruyorum (diş fırçalama, el yıkama, duş vb. çocuklara yönelik örnekler verilir.)
5. Adım: Okula giderken beslenme çantası kullanmaya başlıyorum.
6. Adım: Islak mendil yerine bez peçete kullanmaya başlıyorum.


 
‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor.

Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz  ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlar nelerdir?



7. Adım: Yiyeceğim kadar yemeği okula götürüyorum.
8. Adım: Yemek artıklarını çöpe atmıyor eve götürüyorum.
9. Adım: Organik atıkları (yemek artıklarını) gübre haline getiriyorum (Kompost).



‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor.

Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz  ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlar nelerdir?

Daha mavi bir gelecek için bizleri takipte kalınız!


13.Adım: Arkadaşım ile kitap, çanta vb. eşyaları takas yapıyorum.
14 Adım: Yenisini almak yerine, mevcudu onararak tekrar kullanıyorum. 
15 Adım: İhtiyacım olan materyalleri kendim yapmaya başlıyorum. 
      (Mevcudu kullanarak, tokamı, eski tişörtten bez çantamı kendim yapıyorum.)


21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor.

Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz  ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlar sizlerle.

Daha mavi bir gelecek için bizleri takipte kalınız!
#denizvarsahayatvar #sudakiyaşam #21adımdamavi gelecek #mavigelecek


16. Adım: Satın almak yerine ikinci el kullanıyorum.
17. Adım: Deniz canlıların yaşam alanlarına sahip çıkıyorum.
18. Adım: Okulda Çevre Kulüplerine katılıyor, Çevre derslerini tercih ediyor ve
derneklerine üye oluyorum.

21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketinin sonuna geldik!

Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz  ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz son üç adım sizlerle.

19. Adım: Tüketim alışkanlıklarımı 20 günde değiştiriyorum.
20. Adım: Geri dönüşüm ve Sıfır Atık prensiplerini başkalarına anlatıyorum.
21. Adım: Doğal kaynaklarım ve geleceğime sahip çıkıyorum.

21 Adımda Mavi Gelecek Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek 21 adımda atıklarımızı azaltabilir ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabiliriz. Peki bu 21 adım nedir? Bugün başlayacağımız ‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi ile her Çarşamba izlememiz gereken 3 adımı sizlerle paylaşacağız. İlk üç adım için sayfayı yana kaydırınız. #denizvarsahayatvar #sudakiyaşam #21adımdamavi gelecek #mavigelecek ‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor. Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlara birlikte bakalım. 4. Adım: Suyu tasarruflu kullanıyorum ve koruyorum (diş fırçalama, el yıkama, duş vb. çocuklara yönelik örnekler verilir.) 5. Adım: Okula giderken beslenme çantası kullanmaya başlıyorum. 6. Adım: Islak mendil yerine bez peçete kullanmaya başlıyorum. ‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor. Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlar nelerdir? 7. Adım: Yiyeceğim kadar yemeği okula götürüyorum. 8. Adım: Yemek artıklarını çöpe atmıyor eve götürüyorum. 9. Adım: Organik atıkları (yemek artıklarını) gübre haline getiriyorum (Kompost). ‘21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor. Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlar nelerdir? Daha mavi bir gelecek için bizleri takipte kalınız! 13.Adım: Arkadaşım ile kitap, çanta vb. eşyaları takas yapıyorum. 14 Adım: Yenisini almak yerine, mevcudu onararak tekrar kullanıyorum. 15 Adım: İhtiyacım olan materyalleri kendim yapmaya başlıyorum. (Mevcudu kullanarak, tokamı, eski tişörtten bez çantamı kendim yapıyorum.) 21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketi devam ediyor. Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz sıradaki adımlar sizlerle. Daha mavi bir gelecek için bizleri takipte kalınız! #denizvarsahayatvar #sudakiyaşam #21adımdamavi gelecek #mavigelecek 16. Adım: Satın almak yerine ikinci el kullanıyorum. 17. Adım: Deniz canlıların yaşam alanlarına sahip çıkıyorum. 18. Adım: Okulda Çevre Kulüplerine katılıyor, Çevre derslerini tercih ediyor ve derneklerine üye oluyorum. 21 Adımda Mavi Gelecek’ hareketinin sonuna geldik! Daha mavi bir gelecek için günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek atıklarımızı azaltabileceğimiz ve daha yaşanabilir bir gelecek sağlayabileceğimiz son üç adım sizlerle. 19. Adım: Tüketim alışkanlıklarımı 20 günde değiştiriyorum. 20. Adım: Geri dönüşüm ve Sıfır Atık prensiplerini başkalarına anlatıyorum. 21. Adım: Doğal kaynaklarım ve geleceğime sahip çıkıyorum.