Denizel Bilgiler

post?.Description

Kimlerin eviyim? -Biyoçeşitlilik Karadeniz Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %70'i Karadeniz'den sağlanmaktadır. Hamsi, Çaça, Palamut, Lüfer, Barbun, Kalkan, Levrek, İstavrit, Mezgit, Kaya Levreği, İskorpit Karadeniz'de yaşamaktadır. Marmara Denizi Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %12'si Marmara Denizi'nden sağlanmaktadır. Kefal, Tekir, İstavrit, Kırlangıç, Gümüş, Mezgit, İzmarit, Palamut, Lüfer, Hamsi, Uskumru Marmara'da yaşamaktadır. Ege Denizi Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %10'u Ege Denizi'nden sağlanmaktadır. Kefal, Çipura, Levrek, Hani, Karagöz, Mercan, Orkinos, Tekir, Sardalya, Sinarit Ege'de yaşamaktadır. Akdeniz Türkiye'de deniz ürünleri üretiminin yaklaşık %8'i Akdeniz'den sağlanmaktadır. Fangri, Hani, Lahoz, Melanur, Orfoz, Ahtapot, Trança, Orkinos, Barbun, Lokum Balığı, Yazılı Orkinos Akdeniz'de yaşamaktadır.

TURMEPA Akademi Denizel Bilgiler

Yeryüzünün ortak sorunu: Aşırı avlanma
Çoğu insan aşırı avlanmanın sadece balıklar, balıkçılar ve balık yemeyi sevenleri ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünebilir. Ancak aşırı avlanma çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki yaratıyor ve dolayısıyla bundan bütün insanları etkileniyor.
Birleşmiş Milletler(BM) Genel Kurulunda 2022 yılı ''Balıkçılık Ve Su Ürünleri Yılı'' ilan edildi.
FAO öncülüğünde International Year of Artisanal Fisheries and Aquaculture (IYAFA 2022) kapsamında milyarlarca insana sağlıklı ve besleyici gıda sağlayan ve ''Sıfır Açlığa'' ulaşılmasına katkıda bulunan milyonlarca küçük ölçekli balıkçı, balık çiftçisi, ve balık işçisinin önemine vurgu yapılacak.
Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Balık tüketilmesi tabii ki insan için çok gerekli fakat bunu bilinci bir şekilde yapmak hem bu işten para kazananlar hem dünyamız için oldukça önemli.

Pek çok balık tehdit altında
Adından da anlayacağınız üzere aşırı avlanma balık popülasyonunun sayısını korumak üzere normalden fazla balık avlama anlamına gelir. Aşırı avlanmanın meydana gelmesi durumunda, belirli bir popülasyondaki balık sürüleri yavaş yavaş azalacak ve nihayetinde de tamamen yok olacaktır.
Daha büyük ağlar ve tarama aletleri gibi daha gelişmiş balık avlama imkanlarına sahip gemilerin sayısının artmasıyla birlikte son yıllarda aşırı avlanma gündeme gelmiştir. Birçok balık türü aşırı avlanmaya maruz kalmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün tahminine göre, dünyadaki balık rezervlerinin yaklaşık %70'i ya tam ve aşırı kapasiteye sahip ya da tükenmiş durumdadır.
Ve hal böyleyken, halkın her dilediğinde bolca deniz mahsulü tüketmeye alışmış olması ve denizlerdeki tükenme riskini büyük ölçüde görmezden geliyor olması bugüne kadar sebep olduğumuz hasarları tamir etmeye yönelik çalışmaları ciddi ölçüde zorlaştırıyor.
Tüm endüstriler gibi balıkçılık da tüketicilerin ihtiyaçları ve ilgilerine bağlı olan bir endüstridir: balıkçılar balıklarını tutarken yalnızca karşılığında para verecek olan tüketicilere tuttukları balıkları satabilme amacı taşıyorlar. Bir değişiklik yapıp balık stoklarını korumak isterseniz, bunu gerçekleştirmek adına yapabileceğiniz pek çok şey var.
Doğru zamanda doğru balığın satın alınması çok önemlidir.
Yediğiniz balık türü ne kadar önemliyse, belli balıkları satın aldığınız yılın zamanı da o kadar önemlidir. Öncelikle yapmanız gereken, belli bir balık türüne ait yumurtlama dönemi boyunca yakalanan taze avcılık balıkları yememektir.
Hamsi, İstavrit, Lüfer, Palamut gibi ekonomik değeri olan balıklar Mayıs – Eylül ayları arasında olgunlaşma ve üreme periyodlarını tamamladıklarından, avlanması ve tüketilmesi sakıncalı ve yasaktır. 1380 sayılı Su Ürünleri kanununda da bu dönemler göz önüne alınarak, av yasakları belirlenmiştir.
Bu yasaklara uyarak balık stoklarına daha sürdürülebilir bir şekilde artma imkanı vermiş olacaksınız.
Ayrıca, bunun da ötesinde alışveriş alışkanlıklarınızı değiştirip bunun yerine yalnızca sürdürülebilir balıkçılık politikası uygulayan süpermarketlerden balık satın alabilirsiniz; tüketiciler işletmelere ne kadar baskı yaparsa etkili ve kalıcı değişikliğin gerçekleşme ihtimali o kadar fazla olacaktır. Sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili olarak yerel süpermarketinizin izlediği politikayı kontrol edin.
Aşırı balıkçılık ciddi bir sorundur ve şimdiye kadar gizli kalmış olması ileride tahmin edilemeyen çevre sorunları ortaya çıkartabilecektir. Şimdi harekete geçin ve dünyadaki okyanuslar ile balık stoklarını korumak adına sizde bilinçli davranın. Bilim insanları bu denli büyük bir artışa neyin sebep olduğunu bir türlü bulamamaktadır; bununla birlikte bu artışta insanoğlunun payı olduğu fikri giderek daha da güçlenmektedir. Bu yığılmanın olası sebepleri arasında iklim değişikliklerine bağlı okyanus suyu sıcaklıklarında meydana gelen artışlar, küresel ısınma ve artan kirlilik gibi faktörler gösterilmiştir. Ne var ki, denizanası sayısındaki bu sürekli artışın sebepleri arasında denizanalarıyla beslenen balıkları ve denizanalarının rakiplerinin ortadan kalkmasına neden olan aşırı avlanma faaliyetlerinin de altı çizilmektedir.
Büyük balık popülasyonlarının tükenmeye yüz tutmasıyla, ticari balıkçılık filoları da okyanusların daha derinlerine ve besin zincirinin daha altlarına inerek karlılığı yüksek balık avları arıyorlar. Balığın "kökünü kazımak" olarak adlandırabileceğimiz bu süreç denizlerimizin eski ve hassas dengesini ve biyolojik sistemini alt üst eden bir zincirleme reaksiyona neden oluyor.
Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak.
Ne yapabilirsiniz?
Geçen 55 sene boyunca avlak ve meralardan giderek daha az av alınabilmesinin doğal bir sonucu olarak insanoğlu geçmişte uçsuz bucaksız ve sonsuz berekete sahip olarak algıladığı okyanusların da aslında son derece hassas ve kırılgan dengelere sahip olduğunun farkına varmıştır. Kirlilik, iklim değişimi, yaşam alanlarının yok olması ve asitlenmenin üzerine bir de aşırı avlanma eklendiğinde çöküşün eşiğindeki bir sistem tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz.
Pek çok bilim insanı, balıkçılık yönetiminde kararlı davranılması, balık avına ilişkin yönetmelik ve yasaların daha büyük hassasiyetle uygulanması ve su ürünleri yetiştiriciliğinin daha yaygın olarak kullanımı ile çoğu balık popülasyonunu tekrar eski seviyelerine getirmenin hala mümkün olduğunu söylemektedir. Ve pek çok bölgede, umudumuzu koruyabilmemiz için hala bir neden var. Ama yasadışı balıkçılık ve yarınları düşünmeden mahsul alma sektörün başına bela olmaya devam ediyor. Aşırı avlanma bizi nasıl etkiliyor?
Aşırı avlanma, balık rezervleri ve geçimini balıktan sağlayan insanların yanı sıra insanlar ve daha genel anlamda doğal çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki bırakmaktadır. Modern balıkçılık teknikleriyle büyük miktarlarda yan av elde edilmektedir. 'Yan av' balıkçılık sektöründe kapsamlı balıkçılık faaliyetleri esnasında yakalanan diğer balık ve deniz canlısı türlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Balıkçıların asıl yakalamak istedikleri bu yan avlar değildir; ancak yine de ticari değeri çok düşük olan veya hiç olmayan bu avlar ağlara takılarak ölür.
Örneğin, tahminlere göre balıkçı botlarıyla yakalanan her bir ton karidesle birlikte üç ton da diğer balık türlerinden yakalanmaktadır. Özellikle yunuslar ton balığı avlama tekniklerine karşı çok savunmasızdır ve bu nedenle her sene binlerce yunus ölmektedir.
Aşırı avlanma, sadece belirli bir balık türünün bulunduğu rezervleri etkilediği gibi besin zincirinde de önemli değişiklikler meydana getirebilir. Örneğin, krillerin, yani karidese benzeyen ve Mavi Balina dahil olmak üzere balinaların temel besin kaynağı olan bu küçük deniz canlılarının bu hayvanların sayısının azalmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir.
Denizanası faktörü
Aşırı avlanma faaliyetleri nedeniyle hassas deniz ekosistemleri ve besin zincirlerinde meydana gelen tahribat olağandışı etkiler de yaratabilir. 1980'li yıllardan bu yana okyanuslarda yaşayan ısırgan denizanasının sayısında meydana gelen büyük artış sonucunda Meksika Körfezi, Japon Denizi ve Akdeniz gibi bölgelerin balık yataklarında ciddi bir dönüşüm yaşanmış ve bu artıştan pek çok turistik bölge zarar görmüştür.
Okyanusta aşırı balık avından kastedilen, avlanan balık türünün yeniden çoğalmasını imkansız kılacak denli fazla balık avlanmasıdır. Bilinen ilk aşırı av, 1800'lü yılların başlarında, lamba yağı arayışındaki insanoğlu balina katliamı yaptığında gerçekleşti. Ayrıca Atlantik morinası, ringa balığı ve Kaliforniya sardalyesi da dahil, yediğimiz balık türlerinden bazıları da 1900'lü yılların ortalarında neredeyse nesilleri tükenecek kadar fazla avlanmışlardır.

Yeryüzünün ortak sorunu: Aşırı avlanma Çoğu insan aşırı avlanmanın sadece balıklar, balıkçılar ve balık yemeyi sevenleri ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünebilir. Ancak aşırı avlanma çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki yaratıyor ve dolayısıyla bundan bütün insanları etkileniyor. Birleşmiş Milletler(BM) Genel Kurulunda 2022 yılı ''Balıkçılık Ve Su Ürünleri Yılı'' ilan edildi. FAO öncülüğünde International Year of Artisanal Fisheries and Aquaculture (IYAFA 2022) kapsamında milyarlarca insana sağlıklı ve besleyici gıda sağlayan ve ''Sıfır Açlığa'' ulaşılmasına katkıda bulunan milyonlarca küçük ölçekli balıkçı, balık çiftçisi, ve balık işçisinin önemine vurgu yapılacak. Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Balık tüketilmesi tabii ki insan için çok gerekli fakat bunu bilinci bir şekilde yapmak hem bu işten para kazananlar hem dünyamız için oldukça önemli. Pek çok balık tehdit altında Adından da anlayacağınız üzere aşırı avlanma balık popülasyonunun sayısını korumak üzere normalden fazla balık avlama anlamına gelir. Aşırı avlanmanın meydana gelmesi durumunda, belirli bir popülasyondaki balık sürüleri yavaş yavaş azalacak ve nihayetinde de tamamen yok olacaktır. Daha büyük ağlar ve tarama aletleri gibi daha gelişmiş balık avlama imkanlarına sahip gemilerin sayısının artmasıyla birlikte son yıllarda aşırı avlanma gündeme gelmiştir. Birçok balık türü aşırı avlanmaya maruz kalmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün tahminine göre, dünyadaki balık rezervlerinin yaklaşık %70'i ya tam ve aşırı kapasiteye sahip ya da tükenmiş durumdadır. Ve hal böyleyken, halkın her dilediğinde bolca deniz mahsulü tüketmeye alışmış olması ve denizlerdeki tükenme riskini büyük ölçüde görmezden geliyor olması bugüne kadar sebep olduğumuz hasarları tamir etmeye yönelik çalışmaları ciddi ölçüde zorlaştırıyor. Tüm endüstriler gibi balıkçılık da tüketicilerin ihtiyaçları ve ilgilerine bağlı olan bir endüstridir: balıkçılar balıklarını tutarken yalnızca karşılığında para verecek olan tüketicilere tuttukları balıkları satabilme amacı taşıyorlar. Bir değişiklik yapıp balık stoklarını korumak isterseniz, bunu gerçekleştirmek adına yapabileceğiniz pek çok şey var. Doğru zamanda doğru balığın satın alınması çok önemlidir. Yediğiniz balık türü ne kadar önemliyse, belli balıkları satın aldığınız yılın zamanı da o kadar önemlidir. Öncelikle yapmanız gereken, belli bir balık türüne ait yumurtlama dönemi boyunca yakalanan taze avcılık balıkları yememektir. Hamsi, İstavrit, Lüfer, Palamut gibi ekonomik değeri olan balıklar Mayıs – Eylül ayları arasında olgunlaşma ve üreme periyodlarını tamamladıklarından, avlanması ve tüketilmesi sakıncalı ve yasaktır. 1380 sayılı Su Ürünleri kanununda da bu dönemler göz önüne alınarak, av yasakları belirlenmiştir. Bu yasaklara uyarak balık stoklarına daha sürdürülebilir bir şekilde artma imkanı vermiş olacaksınız. Ayrıca, bunun da ötesinde alışveriş alışkanlıklarınızı değiştirip bunun yerine yalnızca sürdürülebilir balıkçılık politikası uygulayan süpermarketlerden balık satın alabilirsiniz; tüketiciler işletmelere ne kadar baskı yaparsa etkili ve kalıcı değişikliğin gerçekleşme ihtimali o kadar fazla olacaktır. Sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili olarak yerel süpermarketinizin izlediği politikayı kontrol edin. Aşırı balıkçılık ciddi bir sorundur ve şimdiye kadar gizli kalmış olması ileride tahmin edilemeyen çevre sorunları ortaya çıkartabilecektir. Şimdi harekete geçin ve dünyadaki okyanuslar ile balık stoklarını korumak adına sizde bilinçli davranın. Bilim insanları bu denli büyük bir artışa neyin sebep olduğunu bir türlü bulamamaktadır; bununla birlikte bu artışta insanoğlunun payı olduğu fikri giderek daha da güçlenmektedir. Bu yığılmanın olası sebepleri arasında iklim değişikliklerine bağlı okyanus suyu sıcaklıklarında meydana gelen artışlar, küresel ısınma ve artan kirlilik gibi faktörler gösterilmiştir. Ne var ki, denizanası sayısındaki bu sürekli artışın sebepleri arasında denizanalarıyla beslenen balıkları ve denizanalarının rakiplerinin ortadan kalkmasına neden olan aşırı avlanma faaliyetlerinin de altı çizilmektedir. Büyük balık popülasyonlarının tükenmeye yüz tutmasıyla, ticari balıkçılık filoları da okyanusların daha derinlerine ve besin zincirinin daha altlarına inerek karlılığı yüksek balık avları arıyorlar. Balığın "kökünü kazımak" olarak adlandırabileceğimiz bu süreç denizlerimizin eski ve hassas dengesini ve biyolojik sistemini alt üst eden bir zincirleme reaksiyona neden oluyor. Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Ne yapabilirsiniz? Geçen 55 sene boyunca avlak ve meralardan giderek daha az av alınabilmesinin doğal bir sonucu olarak insanoğlu geçmişte uçsuz bucaksız ve sonsuz berekete sahip olarak algıladığı okyanusların da aslında son derece hassas ve kırılgan dengelere sahip olduğunun farkına varmıştır. Kirlilik, iklim değişimi, yaşam alanlarının yok olması ve asitlenmenin üzerine bir de aşırı avlanma eklendiğinde çöküşün eşiğindeki bir sistem tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz. Pek çok bilim insanı, balıkçılık yönetiminde kararlı davranılması, balık avına ilişkin yönetmelik ve yasaların daha büyük hassasiyetle uygulanması ve su ürünleri yetiştiriciliğinin daha yaygın olarak kullanımı ile çoğu balık popülasyonunu tekrar eski seviyelerine getirmenin hala mümkün olduğunu söylemektedir. Ve pek çok bölgede, umudumuzu koruyabilmemiz için hala bir neden var. Ama yasadışı balıkçılık ve yarınları düşünmeden mahsul alma sektörün başına bela olmaya devam ediyor. Aşırı avlanma bizi nasıl etkiliyor? Aşırı avlanma, balık rezervleri ve geçimini balıktan sağlayan insanların yanı sıra insanlar ve daha genel anlamda doğal çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki bırakmaktadır. Modern balıkçılık teknikleriyle büyük miktarlarda yan av elde edilmektedir. 'Yan av' balıkçılık sektöründe kapsamlı balıkçılık faaliyetleri esnasında yakalanan diğer balık ve deniz canlısı türlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Balıkçıların asıl yakalamak istedikleri bu yan avlar değildir; ancak yine de ticari değeri çok düşük olan veya hiç olmayan bu avlar ağlara takılarak ölür. Örneğin, tahminlere göre balıkçı botlarıyla yakalanan her bir ton karidesle birlikte üç ton da diğer balık türlerinden yakalanmaktadır. Özellikle yunuslar ton balığı avlama tekniklerine karşı çok savunmasızdır ve bu nedenle her sene binlerce yunus ölmektedir. Aşırı avlanma, sadece belirli bir balık türünün bulunduğu rezervleri etkilediği gibi besin zincirinde de önemli değişiklikler meydana getirebilir. Örneğin, krillerin, yani karidese benzeyen ve Mavi Balina dahil olmak üzere balinaların temel besin kaynağı olan bu küçük deniz canlılarının bu hayvanların sayısının azalmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir. Denizanası faktörü Aşırı avlanma faaliyetleri nedeniyle hassas deniz ekosistemleri ve besin zincirlerinde meydana gelen tahribat olağandışı etkiler de yaratabilir. 1980'li yıllardan bu yana okyanuslarda yaşayan ısırgan denizanasının sayısında meydana gelen büyük artış sonucunda Meksika Körfezi, Japon Denizi ve Akdeniz gibi bölgelerin balık yataklarında ciddi bir dönüşüm yaşanmış ve bu artıştan pek çok turistik bölge zarar görmüştür. Okyanusta aşırı balık avından kastedilen, avlanan balık türünün yeniden çoğalmasını imkansız kılacak denli fazla balık avlanmasıdır. Bilinen ilk aşırı av, 1800'lü yılların başlarında, lamba yağı arayışındaki insanoğlu balina katliamı yaptığında gerçekleşti. Ayrıca Atlantik morinası, ringa balığı ve Kaliforniya sardalyesi da dahil, yediğimiz balık türlerinden bazıları da 1900'lü yılların ortalarında neredeyse nesilleri tükenecek kadar fazla avlanmışlardır.

Sulak Alan Nedir ve Neden Önemlidir?

Sulak alanlar, suyun varlığının bir bölgenin biyolojik, fiziksel ve kimyasal özelliklerinin çoğunu belirlediği veya etkilediği alanlardır ve dünya yüzeyinin %6’sını kaplar.
Sulak alanlar, ekosistemlerin önemli bir parçası olarak sucul yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda iklim kriziyle mücadeleyi, su temini ve biyoçeşitliliği destekleme gibi birçok önemli fonksiyona sahip ve doğal dengeyi destekliyor. Bununla birlikte sulak alanlar en önemli karbon yutaklarıdır ve korunması hayati önem taşıyor.

Sulak alanlar yeryüzünün en değerli ekosistemleri olmasına karşın  insan faaliyetleri, iklim krizi ve kentleşme gibi etkenler, sulak alanları ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bu durum, küresel ölçekte biyoçeşitlilik kaybına, su kaynaklarındaki azalmaya ve ekosistemde düzensizliklere yol açıyor.
 
Peki Dünya Sulak Alanlar Günü Nedir?

1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde bir araya gelen dünya ülkeleri, Ramsar Sözleşmesini imzalayarak, bu ekosistemleri koruma altına aldı. Sözleşmenin imzalandığı 2 Şubat günü ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında Dünya Sulak Alanlar Günü olarak ilan edildi.
Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf oldu ve 14 sulak alan sözleşme listesine dahil edildi. Uluslararası öneme sahip bu alanlarla birlikte Türkiye’de toplam 2.155.045 hektar alanı kaplayan, 135 sulak alan bulunuyor.

Deniz ve sucul ekosistem hakkında daha fazla bilgi almak için akademi.turmepa.org.tr web sitesini ziyaret edebilir TURMEPA Öğrenme Programlarına başvurabilirsin.

Unutma! Deniz Varsa Hayat Var!
#dünyasulakalanlargünü #denizvarsahayatvar #turmepaakademi #sudakiyaşam

Sulak Alan Nedir ve Neden Önemlidir? Sulak alanlar, suyun varlığının bir bölgenin biyolojik, fiziksel ve kimyasal özelliklerinin çoğunu belirlediği veya etkilediği alanlardır ve dünya yüzeyinin %6’sını kaplar. Sulak alanlar, ekosistemlerin önemli bir parçası olarak sucul yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda iklim kriziyle mücadeleyi, su temini ve biyoçeşitliliği destekleme gibi birçok önemli fonksiyona sahip ve doğal dengeyi destekliyor. Bununla birlikte sulak alanlar en önemli karbon yutaklarıdır ve korunması hayati önem taşıyor. Sulak alanlar yeryüzünün en değerli ekosistemleri olmasına karşın insan faaliyetleri, iklim krizi ve kentleşme gibi etkenler, sulak alanları ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bu durum, küresel ölçekte biyoçeşitlilik kaybına, su kaynaklarındaki azalmaya ve ekosistemde düzensizliklere yol açıyor. Peki Dünya Sulak Alanlar Günü Nedir? 1971 yılında İran’ın Ramsar şehrinde bir araya gelen dünya ülkeleri, Ramsar Sözleşmesini imzalayarak, bu ekosistemleri koruma altına aldı. Sözleşmenin imzalandığı 2 Şubat günü ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında Dünya Sulak Alanlar Günü olarak ilan edildi. Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf oldu ve 14 sulak alan sözleşme listesine dahil edildi. Uluslararası öneme sahip bu alanlarla birlikte Türkiye’de toplam 2.155.045 hektar alanı kaplayan, 135 sulak alan bulunuyor. Deniz ve sucul ekosistem hakkında daha fazla bilgi almak için akademi.turmepa.org.tr web sitesini ziyaret edebilir TURMEPA Öğrenme Programlarına başvurabilirsin. Unutma! Deniz Varsa Hayat Var! #dünyasulakalanlargünü #denizvarsahayatvar #turmepaakademi #sudakiyaşam

Bugün Dünya Deniz Kaplumbağaları Günü

Dünyada yedi tür deniz kaplumbağası yaşıyor ve bunların beşi Akdeniz’de görülebiliyor. Ancak bunlardan yalnızca ikisi (Caretta caretta ve Chelonia mydas) Akdeniz’de düzenli olarak yuvalıyor. Deniz kaplumbağaları, yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömüyor, bir defada 100 yumurta bırakabiliyor. Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize gidiyor. Ancak bu özel canlı türünün yaşamı maalesef pek çok tehditle karşı karşıya. .
* Küresel İklim Değişikliği
Deniz kaplumbağalarının cinsiyetleri kuma gömülü yuvalarındaki sıcaklığa bağlı olarak belirleniyor. Yuva sıcaklığı 26 derecenin altındaysa yumurtadan çıkan kaplumbağalar erkek, 32 derece üstündeyse dişi oluyor. Yuva sıcaklığının 26-32 derece arasında olması durumunda erkek dişi oranı yüzde 50-50 olarak gerçekleşiyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak erkek bireylere dişilerden az rastlanması, her geçen gün neslini tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor. .
* Tek Kullanımlık Plastik
Deniz kaplumbağalarının popülasyonu plastik kirliliğinden ciddi şekilde etkileniyor. Deniz sularına karışan tek kullanımlık pipet, pet şişe ve plastik poşetler, birçok deniz kaplumbağasının en önemli besin kaynağı deniz analarına benzeterek yemeye çalışmasına ve bu nedenle boğularak hayatını kaybetmesine neden oluyor. .
* Hayalet Ağlar
Denizdeki balıkçılık faaliyetleri esnasında denize bırakılan, parçalanan ve deniz dibinde avlanmaya devam eden ağlar ergin deniz kaplumbağaları için tehdit oluşturuyor. Bu ağlara  takılan kaplumbağalar boğulma tehlikesi geçiriyor.
Tüm bu gidişata dur demek bizim elimizde. Doğaya saygılı bir yaşam biçimini benimsemek, tüketimi azaltmak ve tek kullanımlık plastiğe dur demek için bugün harekete geç!

Bugün Dünya Deniz Kaplumbağaları Günü Dünyada yedi tür deniz kaplumbağası yaşıyor ve bunların beşi Akdeniz’de görülebiliyor. Ancak bunlardan yalnızca ikisi (Caretta caretta ve Chelonia mydas) Akdeniz’de düzenli olarak yuvalıyor. Deniz kaplumbağaları, yumurtalarını gece kumsallarda açtıkları çukurlara gömüyor, bir defada 100 yumurta bırakabiliyor. Yavrular 2 aylık kuluçka döneminden sonra gece vakti yumurtadan çıkarak denize gidiyor. Ancak bu özel canlı türünün yaşamı maalesef pek çok tehditle karşı karşıya. . * Küresel İklim Değişikliği Deniz kaplumbağalarının cinsiyetleri kuma gömülü yuvalarındaki sıcaklığa bağlı olarak belirleniyor. Yuva sıcaklığı 26 derecenin altındaysa yumurtadan çıkan kaplumbağalar erkek, 32 derece üstündeyse dişi oluyor. Yuva sıcaklığının 26-32 derece arasında olması durumunda erkek dişi oranı yüzde 50-50 olarak gerçekleşiyor. Küresel ısınmaya bağlı olarak erkek bireylere dişilerden az rastlanması, her geçen gün neslini tükenme tehlikesi ile karşı karşıya bırakıyor. . * Tek Kullanımlık Plastik Deniz kaplumbağalarının popülasyonu plastik kirliliğinden ciddi şekilde etkileniyor. Deniz sularına karışan tek kullanımlık pipet, pet şişe ve plastik poşetler, birçok deniz kaplumbağasının en önemli besin kaynağı deniz analarına benzeterek yemeye çalışmasına ve bu nedenle boğularak hayatını kaybetmesine neden oluyor. . * Hayalet Ağlar Denizdeki balıkçılık faaliyetleri esnasında denize bırakılan, parçalanan ve deniz dibinde avlanmaya devam eden ağlar ergin deniz kaplumbağaları için tehdit oluşturuyor. Bu ağlara takılan kaplumbağalar boğulma tehlikesi geçiriyor. Tüm bu gidişata dur demek bizim elimizde. Doğaya saygılı bir yaşam biçimini benimsemek, tüketimi azaltmak ve tek kullanımlık plastiğe dur demek için bugün harekete geç!