Denizel Bilgiler

post?.Description

Limitlerimizi Aştık, Gelecek Nesillere Borçlanıyoruz! Dünyanın bizlere 1 yıl için sunduğu kaynakları bugün tükettik. Bugünden itibaren gelecek yılın kaynaklarını kullanacağız. Üret – kullan – at sistemine dayanan alışkanlıklarımız sebebiyle gezegenimizin kaynaklarını bilinçsizce yok ediyoruz. İhtiyaçlarımızı karşılamak için 1,7 Dünya'ya ihtiyacımız var. Daha sürdürülebilir ve daha bilinçli tüketiciler olmalı, döngüsel ekonomiyi benimsemeli ve gelecek nesillere ait olan doğal kaynakları en verimli şekilde kullanmalıyız. Sıfır Atık ve Sıfır Atık Mavi projelerine destek vererek israfı önlemeyi bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Bugün attığımız adımlar gelecekteki sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik öneme sahip olacak. Sizler de instagram hesabımızdaki linkten Sıfır Atık Mavi sözü vererek, aldığımız iki nefesten birini sağlayan denizlerimizi ve tüm doğal kaynaklarımızı korumak adına bir adım atabilirsiniz.

TURMEPA Akademi Denizel Bilgiler

Sürdürülebilir Deniz Taşımacılığı

Sürdürülebilir Deniz Taşımacılığı

Karadeniz’de beslenip yağlanan balıkların Marmara Denizi’ne geldiği dönem ekim ayına denk gelir. Bu nedenle ekimde lüfer lezzetlenir; palamut, barbunya, tekir ve istavrit yağlıdır. Ekim balık sezonunun en canlı aylarından biridir. Ekim ayı ile birlikte özlediğimiz deniz balıklarımıza kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Bu yıl av sezonu müsilaj gölgesinde başlamış olsa da balıkçılar ve tüketicilerin yüzleri gülüyor. Tabii ki doğru koşullarda avlanıp, muhafaza edilip taze tüketildiği müddetçe... Uskumrunun en iyi zamanı kasımdır. Pisi, tekir, barbunya, kılıç, levrek de en iyi tadını bu ayda bulur. Aralık, uskumru, lüfer, palamut, torik, tekir, hamsi açısından en iyi aydır. Hamsi marta kadar sevenlerin ağzını tatlandırır.
Gelelim deniz balıkları arasında İstanbul Boğazı’nın “MARKA” olarak tabir edilen Lüfer'e, bir zamanlar boğazın efendisi, İstanbul’da sınıfları birleştiren Lüfer, şimdi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Peki bu nasıl oldu?
Atlas Okyanusu’ndan Karadeniz’e birçok farklı coğrafyada yaşasa da eskilerin deyimiyle en çok boğaza yakışan Lüfer’e tam altı isim verildi. Büyüdükçe adı değişti. Defne yaprağıydı, sarıkanat oldu. Sırasıyla Çinekop, Lüfer, Kofana ve Sırtıkara oldu.
1950’li yıllardan itibaren hızla gelişen endüstriyel balıkçılık ve deniz kirliliği boğazı bambaşka bir noktaya getirdi. Yanlış balıkçılık politikaları, sürekli artan av baskısı ve yasa dışı avcılık her geçen gün lüferi İstanbul'dan uzaklaştırdı. Lüfer artık Marmara sularını terk ediyor. Sorunun temelinde ise her zaman olduğu gibi insan var. ‘Boğaziçi Medeniyeti’ne kendi adıyla bir dönem armağan eden, sadrazamları ve padişahları bile peşinden sürükleyen bu eşsiz balık, şimdilerde bir hayatta kalma mücadelesinin kahramanı...
Lüferin, Karadeniz, Marmara ve Ege hattında yaptığı yolculukların tarihi, binlerce yıl öncesine kadar uzanıyor. Osmanlı dönemini anlatan yazılı kaynaklar, İstanbul'un ‘Boğaziçi Medeniyeti’ döneminde tüm liman kentlerinden daha çok balığa ev sahipliği saptığını gösteriyor.
Lüferi anlatırken sadece tabaktaki balıktan bahsedemeyiz. Çünkü İstanbul o balığın çevresinde bir yaşam biçimi üretmiştir.

Karadeniz’de beslenip yağlanan balıkların Marmara Denizi’ne geldiği dönem ekim ayına denk gelir. Bu nedenle ekimde lüfer lezzetlenir; palamut, barbunya, tekir ve istavrit yağlıdır. Ekim balık sezonunun en canlı aylarından biridir. Ekim ayı ile birlikte özlediğimiz deniz balıklarımıza kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Bu yıl av sezonu müsilaj gölgesinde başlamış olsa da balıkçılar ve tüketicilerin yüzleri gülüyor. Tabii ki doğru koşullarda avlanıp, muhafaza edilip taze tüketildiği müddetçe... Uskumrunun en iyi zamanı kasımdır. Pisi, tekir, barbunya, kılıç, levrek de en iyi tadını bu ayda bulur. Aralık, uskumru, lüfer, palamut, torik, tekir, hamsi açısından en iyi aydır. Hamsi marta kadar sevenlerin ağzını tatlandırır. Gelelim deniz balıkları arasında İstanbul Boğazı’nın “MARKA” olarak tabir edilen Lüfer'e, bir zamanlar boğazın efendisi, İstanbul’da sınıfları birleştiren Lüfer, şimdi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Peki bu nasıl oldu? Atlas Okyanusu’ndan Karadeniz’e birçok farklı coğrafyada yaşasa da eskilerin deyimiyle en çok boğaza yakışan Lüfer’e tam altı isim verildi. Büyüdükçe adı değişti. Defne yaprağıydı, sarıkanat oldu. Sırasıyla Çinekop, Lüfer, Kofana ve Sırtıkara oldu. 1950’li yıllardan itibaren hızla gelişen endüstriyel balıkçılık ve deniz kirliliği boğazı bambaşka bir noktaya getirdi. Yanlış balıkçılık politikaları, sürekli artan av baskısı ve yasa dışı avcılık her geçen gün lüferi İstanbul'dan uzaklaştırdı. Lüfer artık Marmara sularını terk ediyor. Sorunun temelinde ise her zaman olduğu gibi insan var. ‘Boğaziçi Medeniyeti’ne kendi adıyla bir dönem armağan eden, sadrazamları ve padişahları bile peşinden sürükleyen bu eşsiz balık, şimdilerde bir hayatta kalma mücadelesinin kahramanı... Lüferin, Karadeniz, Marmara ve Ege hattında yaptığı yolculukların tarihi, binlerce yıl öncesine kadar uzanıyor. Osmanlı dönemini anlatan yazılı kaynaklar, İstanbul'un ‘Boğaziçi Medeniyeti’ döneminde tüm liman kentlerinden daha çok balığa ev sahipliği saptığını gösteriyor. Lüferi anlatırken sadece tabaktaki balıktan bahsedemeyiz. Çünkü İstanbul o balığın çevresinde bir yaşam biçimi üretmiştir.

Karadeniz
Eski Türkler’in kullandıkları tanımlama çerçevesinde kuzey yönü kara(siyah) rengi ile ilişkilendirilmiş ve kuzeyde yer alan deniz anlamına gelen Bahr-i Siyah (Karadeniz) adı kullanılmaktadır.

Marmara Denizi
Adı güney kıyıları ve adalarda bol miktarda bulunan mermerlerin Yunanca karşılığı olan “Marmaros” dan gelmektedir. 

Ege Denizi
Ege Denizi’nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi’dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi  belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı “Adalar Denizi” adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında hep “Adalar Denizi” olarak geçmektedir. 

Akdeniz 
Bahri-Siyah (Karadeniz) ve Bahr-i Sefid (Akdeniz) olarak isimlendirilen denizler, Türklerin coğrafyayı adlandırırken renkler ve yönler arasında kurdukları ilişki, yaşadığımız coğrafyanın isimlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir.

Karadeniz Eski Türkler’in kullandıkları tanımlama çerçevesinde kuzey yönü kara(siyah) rengi ile ilişkilendirilmiş ve kuzeyde yer alan deniz anlamına gelen Bahr-i Siyah (Karadeniz) adı kullanılmaktadır. Marmara Denizi Adı güney kıyıları ve adalarda bol miktarda bulunan mermerlerin Yunanca karşılığı olan “Marmaros” dan gelmektedir. Ege Denizi Ege Denizi’nin Türkler tarafından kullanılan tarihi adı Adalar Denizi’dir. Bu görüşü destekler mahiyette çok sayıda yazılı tarihi belge bulunmaktadır. Türkler 1081 yılında Ege Denizi ile ilk karşılaştıklarında bu denize üzerindeki adaların çokluğundan dolayı “Adalar Denizi” adını vermişlerdir. Bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği ve Osmanlı kaynaklarında hep “Adalar Denizi” olarak geçmektedir. Akdeniz Bahri-Siyah (Karadeniz) ve Bahr-i Sefid (Akdeniz) olarak isimlendirilen denizler, Türklerin coğrafyayı adlandırırken renkler ve yönler arasında kurdukları ilişki, yaşadığımız coğrafyanın isimlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir.