Denizel Bilgiler

post?.Description

Deniz Kökenli Kirleticiler Denizler, insan faaliyetlerinden kaynaklanan madde veya atıkların dolaylı ve dolaysız yollarla zararlı etkileri ile hızla kirlenen doğal kaynaklardır. Yüzyıllardır insanlara hayat kaynağı olan denizler, son yıllarda atık bertaraf alanı olarak kullanılmaktadır. Uluslararası Denizcilik Örgütü (lMO) verilerine göre dünya denizlerine giren atıklar; doğal kaynaklardan % 8, açık deniz üretiminden % 0,5, deniz taşımacılığı kaynaklı % 11, atmosfer kaynaklı % 30, taşkın ve kara kökenli deşarjlar % 40, kanunsuz boşaltma (gemilerden ve uçaklardan, karada ve denizde üretilen atıklar) % 10 oranlarında olduğu görülmektedir Atık Su Tanımı: Gemide üretilen kanalizasyon atıkları, siyah su ve gri su olmak üzere iki kategoriye ayrılabilmektedir. Birlikte atık su olarak tanımlanmaktadırlar. Gemide üretilen Siyah su aşağıdaki atıkları içermektedir: -Drenaj kaynaklı atıklar ve tuvalet ile pis sulardan kaynaklı diğer atıklar, -Tıbbi dispanser veya gemi revirinde bulunan küvet, lavabo ve frengi deliklerinde su tahliyesinden oluşan atıklar, -Kargo ambarında bulunan canlı hayvanlardan veya bunun gibi alanlarda drenajla karışan atık sulardan oluşabilir. Gemilerde üretilen gri su aşağıdakileri içermektedir: -Gemi mutfağında bulaşık suyu ve lavabolardan gelen atık sular, -Kabin duşları, banyolar ve lavabolardan gelen atık sular, -Çamaşırhane suları, -İç güverte şebekelerinden gelen atık sular, -Buzdolabı ve klimaların yoğuşma sularından oluşabilir. Arıtılmamış atık suda nitrat, fosfat ve organik madde konsantrasyonları bulunmaktadır. Bu maddeler, içinde bulunan bakteri yoğunluğunun fazla olmasından dolayı göller nehirler ve denizlerde bulunan oksijeni hızlı bir şekilde tüketerek doğal yaşamın deniz çevresinde kalmasını zorlaştırarak kirliliğe sebep olmaktadır.

TURMEPA Akademi Denizel Bilgiler

Deniz çayırlarının önemi; 
Akdeniz Havzası'nda deniz çayırı türleri 
Posidonia oceanica, 
Cymodocea nodosa 
Zostera noltii 
Ekosisteme Katkısı:
Dünya üzerindeki tüm bitki popularyonları arasında karbonu yakalama özelliği en fazla olanlar deniz çayırlarıdır. 2000 TON/ha dır. Bununla birlikte tropikal ormanlardan daha fazla organik  madde üretirler.
Suyu oksijence zenginleştirirler: Her gün her m2 için 10 ile 15 lt’nin üzerinde oksijen oluştururlar. yılda metrekare başına 5000 litrenin üzerinde oksijen üretim kapasitesine sahiptir 
Birçok deniz canlısına balık türlerine, alglere ve omurgasızlara ev sahipliği yapmaktadır. 
Güçlü akıntı ve dalgaları şiddetini azaltırlar.
Akıntı ve dalgalarla birlikte su kolonunda oluşan askıda katı maddeleri bünyelerine alarak suyu berraklaştırır
Ölü yaprakların littoral zonda birikimi sayesinde bariyer görevi görürler.

Posidonia ocanica özellikleri;
Posidonia oceanica birincil üretim açısından en önemli deniz çayırı türüdür ve Akdeniz’e özgü endemik bir tür olarak yalnızca Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunmaktadır. 
Akdeniz kıyılarında 45 metre derinliğe kadar yayılım gösteren ve 30 yıl kadar yaşayabilen çok yıllık bir bitkidir
IUCN)’nin yayınladığı Kırmızı Listede ‘Düşük Riskli’ (Least Concern) statüsünde olmasına karşı türün popülasyon durumu azalma eğilimindedir.
Akdeniz’deki deniz çayırı habitatlarının %90’ı tahrip olmuş durumdadır.
2020 tarihli bir BM raporu, bu önemli deniz habitatının her yıl dünya çapında %7'sinin kaybolduğunu, bu da her 30 dakikada bir futbol sahasının genişliğinde deniz çayırının kaybolmasına eşdeğer olduğunu söyledi.
Küresel toplam “mavi karbon” habitatlarının beşte birine ev sahipliği yaptıklarını tespit etti.
2019 yılında yapılan bir çalışmada Türkiye kıyılarında deniz çayırları dağılımının 14 486.20 hektar dan daha fazla olduğu ortaya çıkarılmıştır..(Akçalı ve diğ. 2019)
Akdeniz’de yaklaşık olarak 25.000 ile 50.000 km2 lik bir alan kapladığı belirtilmektedir.
Yılda ortalama 2 cm büyüme gösteren bu türün 1 m2 çayırının yaklaşık 100 yılda oluştuğu hesaplanmaktadır. 
teknelerin çapa atması ve taraması, deniz suyunun istilacı yosun türleri (Caulerpa taxifolia vb.), balık çiftliklerindeki aşırı yemleme, kıyıların bozulması (yapılaşma, yol yapımı vb), yazlık konut ve sitelerdeki ev sahiplerinin, yüzerken rahatsız oldukları gerekçesiyle bu bitki topluluklarını temizletmeleri, hayalet ağlar ve diğer atıklar sonucu su yüzeyinin kaplanması ile ışığın deniz çayırlarına ulaşamaması gibi sebepler de azalmayı hızlandırmaktadır.
Deniz çayırlarının koruna bilmesi ve habitat re jenerasyonu için ilk olarak izleme istasyonları kurularak, deniz çayırlarının alt ve üst yayılım sınırlarının belirlenmesi, bulunduğu bölgedeki hareketliliğin izlenerek, azaltılması, belirli derinliklerde kurulacak istasyonlarla su kalitesi ve ışık geçirgenliğinin düzenli olarak ölçümlenmesi gerekmektedir. 
Barselona Kongresi’nde akit taraflarca 1999’da kabul edilen Eylem Planının 
uygulanması UNEP/MAP-RAC/SPA tarafından sağlanmaktadır.
NOT: Çanakkale ve Marmara Denizi’nde deniz çayırları içinde makroalg topluluklarında 87 taxa (Taşkın ve Öztürk 2013),

Kaynak: https://www.theguardian.com/environment/2021/mar/04/catastrophic-uk-has-lost-90-of-seagrass-meadows-study-finds

Deniz çayırlarının önemi; Akdeniz Havzası'nda deniz çayırı türleri Posidonia oceanica, Cymodocea nodosa Zostera noltii Ekosisteme Katkısı: Dünya üzerindeki tüm bitki popularyonları arasında karbonu yakalama özelliği en fazla olanlar deniz çayırlarıdır. 2000 TON/ha dır. Bununla birlikte tropikal ormanlardan daha fazla organik madde üretirler. Suyu oksijence zenginleştirirler: Her gün her m2 için 10 ile 15 lt’nin üzerinde oksijen oluştururlar. yılda metrekare başına 5000 litrenin üzerinde oksijen üretim kapasitesine sahiptir Birçok deniz canlısına balık türlerine, alglere ve omurgasızlara ev sahipliği yapmaktadır. Güçlü akıntı ve dalgaları şiddetini azaltırlar. Akıntı ve dalgalarla birlikte su kolonunda oluşan askıda katı maddeleri bünyelerine alarak suyu berraklaştırır Ölü yaprakların littoral zonda birikimi sayesinde bariyer görevi görürler. Posidonia ocanica özellikleri; Posidonia oceanica birincil üretim açısından en önemli deniz çayırı türüdür ve Akdeniz’e özgü endemik bir tür olarak yalnızca Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunmaktadır. Akdeniz kıyılarında 45 metre derinliğe kadar yayılım gösteren ve 30 yıl kadar yaşayabilen çok yıllık bir bitkidir IUCN)’nin yayınladığı Kırmızı Listede ‘Düşük Riskli’ (Least Concern) statüsünde olmasına karşı türün popülasyon durumu azalma eğilimindedir. Akdeniz’deki deniz çayırı habitatlarının %90’ı tahrip olmuş durumdadır. 2020 tarihli bir BM raporu, bu önemli deniz habitatının her yıl dünya çapında %7'sinin kaybolduğunu, bu da her 30 dakikada bir futbol sahasının genişliğinde deniz çayırının kaybolmasına eşdeğer olduğunu söyledi. Küresel toplam “mavi karbon” habitatlarının beşte birine ev sahipliği yaptıklarını tespit etti. 2019 yılında yapılan bir çalışmada Türkiye kıyılarında deniz çayırları dağılımının 14 486.20 hektar dan daha fazla olduğu ortaya çıkarılmıştır..(Akçalı ve diğ. 2019) Akdeniz’de yaklaşık olarak 25.000 ile 50.000 km2 lik bir alan kapladığı belirtilmektedir. Yılda ortalama 2 cm büyüme gösteren bu türün 1 m2 çayırının yaklaşık 100 yılda oluştuğu hesaplanmaktadır. teknelerin çapa atması ve taraması, deniz suyunun istilacı yosun türleri (Caulerpa taxifolia vb.), balık çiftliklerindeki aşırı yemleme, kıyıların bozulması (yapılaşma, yol yapımı vb), yazlık konut ve sitelerdeki ev sahiplerinin, yüzerken rahatsız oldukları gerekçesiyle bu bitki topluluklarını temizletmeleri, hayalet ağlar ve diğer atıklar sonucu su yüzeyinin kaplanması ile ışığın deniz çayırlarına ulaşamaması gibi sebepler de azalmayı hızlandırmaktadır. Deniz çayırlarının koruna bilmesi ve habitat re jenerasyonu için ilk olarak izleme istasyonları kurularak, deniz çayırlarının alt ve üst yayılım sınırlarının belirlenmesi, bulunduğu bölgedeki hareketliliğin izlenerek, azaltılması, belirli derinliklerde kurulacak istasyonlarla su kalitesi ve ışık geçirgenliğinin düzenli olarak ölçümlenmesi gerekmektedir. Barselona Kongresi’nde akit taraflarca 1999’da kabul edilen Eylem Planının uygulanması UNEP/MAP-RAC/SPA tarafından sağlanmaktadır. NOT: Çanakkale ve Marmara Denizi’nde deniz çayırları içinde makroalg topluluklarında 87 taxa (Taşkın ve Öztürk 2013), Kaynak: https://www.theguardian.com/environment/2021/mar/04/catastrophic-uk-has-lost-90-of-seagrass-meadows-study-finds

Yeryüzünün ortak sorunu: Aşırı avlanma
Çoğu insan aşırı avlanmanın sadece balıklar, balıkçılar ve balık yemeyi sevenleri ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünebilir. Ancak aşırı avlanma çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki yaratıyor ve dolayısıyla bundan bütün insanları etkileniyor.
Birleşmiş Milletler(BM) Genel Kurulunda 2022 yılı ''Balıkçılık Ve Su Ürünleri Yılı'' ilan edildi.
FAO öncülüğünde International Year of Artisanal Fisheries and Aquaculture (IYAFA 2022) kapsamında milyarlarca insana sağlıklı ve besleyici gıda sağlayan ve ''Sıfır Açlığa'' ulaşılmasına katkıda bulunan milyonlarca küçük ölçekli balıkçı, balık çiftçisi, ve balık işçisinin önemine vurgu yapılacak.
Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Balık tüketilmesi tabii ki insan için çok gerekli fakat bunu bilinci bir şekilde yapmak hem bu işten para kazananlar hem dünyamız için oldukça önemli.

Pek çok balık tehdit altında
Adından da anlayacağınız üzere aşırı avlanma balık popülasyonunun sayısını korumak üzere normalden fazla balık avlama anlamına gelir. Aşırı avlanmanın meydana gelmesi durumunda, belirli bir popülasyondaki balık sürüleri yavaş yavaş azalacak ve nihayetinde de tamamen yok olacaktır.
Daha büyük ağlar ve tarama aletleri gibi daha gelişmiş balık avlama imkanlarına sahip gemilerin sayısının artmasıyla birlikte son yıllarda aşırı avlanma gündeme gelmiştir. Birçok balık türü aşırı avlanmaya maruz kalmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün tahminine göre, dünyadaki balık rezervlerinin yaklaşık %70'i ya tam ve aşırı kapasiteye sahip ya da tükenmiş durumdadır.
Ve hal böyleyken, halkın her dilediğinde bolca deniz mahsulü tüketmeye alışmış olması ve denizlerdeki tükenme riskini büyük ölçüde görmezden geliyor olması bugüne kadar sebep olduğumuz hasarları tamir etmeye yönelik çalışmaları ciddi ölçüde zorlaştırıyor.
Tüm endüstriler gibi balıkçılık da tüketicilerin ihtiyaçları ve ilgilerine bağlı olan bir endüstridir: balıkçılar balıklarını tutarken yalnızca karşılığında para verecek olan tüketicilere tuttukları balıkları satabilme amacı taşıyorlar. Bir değişiklik yapıp balık stoklarını korumak isterseniz, bunu gerçekleştirmek adına yapabileceğiniz pek çok şey var.
Doğru zamanda doğru balığın satın alınması çok önemlidir.
Yediğiniz balık türü ne kadar önemliyse, belli balıkları satın aldığınız yılın zamanı da o kadar önemlidir. Öncelikle yapmanız gereken, belli bir balık türüne ait yumurtlama dönemi boyunca yakalanan taze avcılık balıkları yememektir.
Hamsi, İstavrit, Lüfer, Palamut gibi ekonomik değeri olan balıklar Mayıs – Eylül ayları arasında olgunlaşma ve üreme periyodlarını tamamladıklarından, avlanması ve tüketilmesi sakıncalı ve yasaktır. 1380 sayılı Su Ürünleri kanununda da bu dönemler göz önüne alınarak, av yasakları belirlenmiştir.
Bu yasaklara uyarak balık stoklarına daha sürdürülebilir bir şekilde artma imkanı vermiş olacaksınız.
Ayrıca, bunun da ötesinde alışveriş alışkanlıklarınızı değiştirip bunun yerine yalnızca sürdürülebilir balıkçılık politikası uygulayan süpermarketlerden balık satın alabilirsiniz; tüketiciler işletmelere ne kadar baskı yaparsa etkili ve kalıcı değişikliğin gerçekleşme ihtimali o kadar fazla olacaktır. Sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili olarak yerel süpermarketinizin izlediği politikayı kontrol edin.
Aşırı balıkçılık ciddi bir sorundur ve şimdiye kadar gizli kalmış olması ileride tahmin edilemeyen çevre sorunları ortaya çıkartabilecektir. Şimdi harekete geçin ve dünyadaki okyanuslar ile balık stoklarını korumak adına sizde bilinçli davranın. Bilim insanları bu denli büyük bir artışa neyin sebep olduğunu bir türlü bulamamaktadır; bununla birlikte bu artışta insanoğlunun payı olduğu fikri giderek daha da güçlenmektedir. Bu yığılmanın olası sebepleri arasında iklim değişikliklerine bağlı okyanus suyu sıcaklıklarında meydana gelen artışlar, küresel ısınma ve artan kirlilik gibi faktörler gösterilmiştir. Ne var ki, denizanası sayısındaki bu sürekli artışın sebepleri arasında denizanalarıyla beslenen balıkları ve denizanalarının rakiplerinin ortadan kalkmasına neden olan aşırı avlanma faaliyetlerinin de altı çizilmektedir.
Büyük balık popülasyonlarının tükenmeye yüz tutmasıyla, ticari balıkçılık filoları da okyanusların daha derinlerine ve besin zincirinin daha altlarına inerek karlılığı yüksek balık avları arıyorlar. Balığın "kökünü kazımak" olarak adlandırabileceğimiz bu süreç denizlerimizin eski ve hassas dengesini ve biyolojik sistemini alt üst eden bir zincirleme reaksiyona neden oluyor.
Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak.
Ne yapabilirsiniz?
Geçen 55 sene boyunca avlak ve meralardan giderek daha az av alınabilmesinin doğal bir sonucu olarak insanoğlu geçmişte uçsuz bucaksız ve sonsuz berekete sahip olarak algıladığı okyanusların da aslında son derece hassas ve kırılgan dengelere sahip olduğunun farkına varmıştır. Kirlilik, iklim değişimi, yaşam alanlarının yok olması ve asitlenmenin üzerine bir de aşırı avlanma eklendiğinde çöküşün eşiğindeki bir sistem tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz.
Pek çok bilim insanı, balıkçılık yönetiminde kararlı davranılması, balık avına ilişkin yönetmelik ve yasaların daha büyük hassasiyetle uygulanması ve su ürünleri yetiştiriciliğinin daha yaygın olarak kullanımı ile çoğu balık popülasyonunu tekrar eski seviyelerine getirmenin hala mümkün olduğunu söylemektedir. Ve pek çok bölgede, umudumuzu koruyabilmemiz için hala bir neden var. Ama yasadışı balıkçılık ve yarınları düşünmeden mahsul alma sektörün başına bela olmaya devam ediyor. Aşırı avlanma bizi nasıl etkiliyor?
Aşırı avlanma, balık rezervleri ve geçimini balıktan sağlayan insanların yanı sıra insanlar ve daha genel anlamda doğal çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki bırakmaktadır. Modern balıkçılık teknikleriyle büyük miktarlarda yan av elde edilmektedir. 'Yan av' balıkçılık sektöründe kapsamlı balıkçılık faaliyetleri esnasında yakalanan diğer balık ve deniz canlısı türlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Balıkçıların asıl yakalamak istedikleri bu yan avlar değildir; ancak yine de ticari değeri çok düşük olan veya hiç olmayan bu avlar ağlara takılarak ölür.
Örneğin, tahminlere göre balıkçı botlarıyla yakalanan her bir ton karidesle birlikte üç ton da diğer balık türlerinden yakalanmaktadır. Özellikle yunuslar ton balığı avlama tekniklerine karşı çok savunmasızdır ve bu nedenle her sene binlerce yunus ölmektedir.
Aşırı avlanma, sadece belirli bir balık türünün bulunduğu rezervleri etkilediği gibi besin zincirinde de önemli değişiklikler meydana getirebilir. Örneğin, krillerin, yani karidese benzeyen ve Mavi Balina dahil olmak üzere balinaların temel besin kaynağı olan bu küçük deniz canlılarının bu hayvanların sayısının azalmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir.
Denizanası faktörü
Aşırı avlanma faaliyetleri nedeniyle hassas deniz ekosistemleri ve besin zincirlerinde meydana gelen tahribat olağandışı etkiler de yaratabilir. 1980'li yıllardan bu yana okyanuslarda yaşayan ısırgan denizanasının sayısında meydana gelen büyük artış sonucunda Meksika Körfezi, Japon Denizi ve Akdeniz gibi bölgelerin balık yataklarında ciddi bir dönüşüm yaşanmış ve bu artıştan pek çok turistik bölge zarar görmüştür.
Okyanusta aşırı balık avından kastedilen, avlanan balık türünün yeniden çoğalmasını imkansız kılacak denli fazla balık avlanmasıdır. Bilinen ilk aşırı av, 1800'lü yılların başlarında, lamba yağı arayışındaki insanoğlu balina katliamı yaptığında gerçekleşti. Ayrıca Atlantik morinası, ringa balığı ve Kaliforniya sardalyesi da dahil, yediğimiz balık türlerinden bazıları da 1900'lü yılların ortalarında neredeyse nesilleri tükenecek kadar fazla avlanmışlardır.

Yeryüzünün ortak sorunu: Aşırı avlanma Çoğu insan aşırı avlanmanın sadece balıklar, balıkçılar ve balık yemeyi sevenleri ilgilendiren bir sorun olduğunu düşünebilir. Ancak aşırı avlanma çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki yaratıyor ve dolayısıyla bundan bütün insanları etkileniyor. Birleşmiş Milletler(BM) Genel Kurulunda 2022 yılı ''Balıkçılık Ve Su Ürünleri Yılı'' ilan edildi. FAO öncülüğünde International Year of Artisanal Fisheries and Aquaculture (IYAFA 2022) kapsamında milyarlarca insana sağlıklı ve besleyici gıda sağlayan ve ''Sıfır Açlığa'' ulaşılmasına katkıda bulunan milyonlarca küçük ölçekli balıkçı, balık çiftçisi, ve balık işçisinin önemine vurgu yapılacak. Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Balık tüketilmesi tabii ki insan için çok gerekli fakat bunu bilinci bir şekilde yapmak hem bu işten para kazananlar hem dünyamız için oldukça önemli. Pek çok balık tehdit altında Adından da anlayacağınız üzere aşırı avlanma balık popülasyonunun sayısını korumak üzere normalden fazla balık avlama anlamına gelir. Aşırı avlanmanın meydana gelmesi durumunda, belirli bir popülasyondaki balık sürüleri yavaş yavaş azalacak ve nihayetinde de tamamen yok olacaktır. Daha büyük ağlar ve tarama aletleri gibi daha gelişmiş balık avlama imkanlarına sahip gemilerin sayısının artmasıyla birlikte son yıllarda aşırı avlanma gündeme gelmiştir. Birçok balık türü aşırı avlanmaya maruz kalmaktadır. BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün tahminine göre, dünyadaki balık rezervlerinin yaklaşık %70'i ya tam ve aşırı kapasiteye sahip ya da tükenmiş durumdadır. Ve hal böyleyken, halkın her dilediğinde bolca deniz mahsulü tüketmeye alışmış olması ve denizlerdeki tükenme riskini büyük ölçüde görmezden geliyor olması bugüne kadar sebep olduğumuz hasarları tamir etmeye yönelik çalışmaları ciddi ölçüde zorlaştırıyor. Tüm endüstriler gibi balıkçılık da tüketicilerin ihtiyaçları ve ilgilerine bağlı olan bir endüstridir: balıkçılar balıklarını tutarken yalnızca karşılığında para verecek olan tüketicilere tuttukları balıkları satabilme amacı taşıyorlar. Bir değişiklik yapıp balık stoklarını korumak isterseniz, bunu gerçekleştirmek adına yapabileceğiniz pek çok şey var. Doğru zamanda doğru balığın satın alınması çok önemlidir. Yediğiniz balık türü ne kadar önemliyse, belli balıkları satın aldığınız yılın zamanı da o kadar önemlidir. Öncelikle yapmanız gereken, belli bir balık türüne ait yumurtlama dönemi boyunca yakalanan taze avcılık balıkları yememektir. Hamsi, İstavrit, Lüfer, Palamut gibi ekonomik değeri olan balıklar Mayıs – Eylül ayları arasında olgunlaşma ve üreme periyodlarını tamamladıklarından, avlanması ve tüketilmesi sakıncalı ve yasaktır. 1380 sayılı Su Ürünleri kanununda da bu dönemler göz önüne alınarak, av yasakları belirlenmiştir. Bu yasaklara uyarak balık stoklarına daha sürdürülebilir bir şekilde artma imkanı vermiş olacaksınız. Ayrıca, bunun da ötesinde alışveriş alışkanlıklarınızı değiştirip bunun yerine yalnızca sürdürülebilir balıkçılık politikası uygulayan süpermarketlerden balık satın alabilirsiniz; tüketiciler işletmelere ne kadar baskı yaparsa etkili ve kalıcı değişikliğin gerçekleşme ihtimali o kadar fazla olacaktır. Sürdürülebilir balıkçılıkla ilgili olarak yerel süpermarketinizin izlediği politikayı kontrol edin. Aşırı balıkçılık ciddi bir sorundur ve şimdiye kadar gizli kalmış olması ileride tahmin edilemeyen çevre sorunları ortaya çıkartabilecektir. Şimdi harekete geçin ve dünyadaki okyanuslar ile balık stoklarını korumak adına sizde bilinçli davranın. Bilim insanları bu denli büyük bir artışa neyin sebep olduğunu bir türlü bulamamaktadır; bununla birlikte bu artışta insanoğlunun payı olduğu fikri giderek daha da güçlenmektedir. Bu yığılmanın olası sebepleri arasında iklim değişikliklerine bağlı okyanus suyu sıcaklıklarında meydana gelen artışlar, küresel ısınma ve artan kirlilik gibi faktörler gösterilmiştir. Ne var ki, denizanası sayısındaki bu sürekli artışın sebepleri arasında denizanalarıyla beslenen balıkları ve denizanalarının rakiplerinin ortadan kalkmasına neden olan aşırı avlanma faaliyetlerinin de altı çizilmektedir. Büyük balık popülasyonlarının tükenmeye yüz tutmasıyla, ticari balıkçılık filoları da okyanusların daha derinlerine ve besin zincirinin daha altlarına inerek karlılığı yüksek balık avları arıyorlar. Balığın "kökünü kazımak" olarak adlandırabileceğimiz bu süreç denizlerimizin eski ve hassas dengesini ve biyolojik sistemini alt üst eden bir zincirleme reaksiyona neden oluyor. Science Dergisi’nde 2006 yılında yayınlanan etkileyici bir bilimsel çalışmaya göre, balık avının bu hızla devam etmesi durumunda, 2048 yılına gelindiğinde dünyanın tüm balık avlakları tükenmiş olacak. Ne yapabilirsiniz? Geçen 55 sene boyunca avlak ve meralardan giderek daha az av alınabilmesinin doğal bir sonucu olarak insanoğlu geçmişte uçsuz bucaksız ve sonsuz berekete sahip olarak algıladığı okyanusların da aslında son derece hassas ve kırılgan dengelere sahip olduğunun farkına varmıştır. Kirlilik, iklim değişimi, yaşam alanlarının yok olması ve asitlenmenin üzerine bir de aşırı avlanma eklendiğinde çöküşün eşiğindeki bir sistem tablosuyla karşı karşıya kalıyoruz. Pek çok bilim insanı, balıkçılık yönetiminde kararlı davranılması, balık avına ilişkin yönetmelik ve yasaların daha büyük hassasiyetle uygulanması ve su ürünleri yetiştiriciliğinin daha yaygın olarak kullanımı ile çoğu balık popülasyonunu tekrar eski seviyelerine getirmenin hala mümkün olduğunu söylemektedir. Ve pek çok bölgede, umudumuzu koruyabilmemiz için hala bir neden var. Ama yasadışı balıkçılık ve yarınları düşünmeden mahsul alma sektörün başına bela olmaya devam ediyor. Aşırı avlanma bizi nasıl etkiliyor? Aşırı avlanma, balık rezervleri ve geçimini balıktan sağlayan insanların yanı sıra insanlar ve daha genel anlamda doğal çevre üzerinde de pek çok olumsuz etki bırakmaktadır. Modern balıkçılık teknikleriyle büyük miktarlarda yan av elde edilmektedir. 'Yan av' balıkçılık sektöründe kapsamlı balıkçılık faaliyetleri esnasında yakalanan diğer balık ve deniz canlısı türlerini ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Balıkçıların asıl yakalamak istedikleri bu yan avlar değildir; ancak yine de ticari değeri çok düşük olan veya hiç olmayan bu avlar ağlara takılarak ölür. Örneğin, tahminlere göre balıkçı botlarıyla yakalanan her bir ton karidesle birlikte üç ton da diğer balık türlerinden yakalanmaktadır. Özellikle yunuslar ton balığı avlama tekniklerine karşı çok savunmasızdır ve bu nedenle her sene binlerce yunus ölmektedir. Aşırı avlanma, sadece belirli bir balık türünün bulunduğu rezervleri etkilediği gibi besin zincirinde de önemli değişiklikler meydana getirebilir. Örneğin, krillerin, yani karidese benzeyen ve Mavi Balina dahil olmak üzere balinaların temel besin kaynağı olan bu küçük deniz canlılarının bu hayvanların sayısının azalmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilmektedir. Denizanası faktörü Aşırı avlanma faaliyetleri nedeniyle hassas deniz ekosistemleri ve besin zincirlerinde meydana gelen tahribat olağandışı etkiler de yaratabilir. 1980'li yıllardan bu yana okyanuslarda yaşayan ısırgan denizanasının sayısında meydana gelen büyük artış sonucunda Meksika Körfezi, Japon Denizi ve Akdeniz gibi bölgelerin balık yataklarında ciddi bir dönüşüm yaşanmış ve bu artıştan pek çok turistik bölge zarar görmüştür. Okyanusta aşırı balık avından kastedilen, avlanan balık türünün yeniden çoğalmasını imkansız kılacak denli fazla balık avlanmasıdır. Bilinen ilk aşırı av, 1800'lü yılların başlarında, lamba yağı arayışındaki insanoğlu balina katliamı yaptığında gerçekleşti. Ayrıca Atlantik morinası, ringa balığı ve Kaliforniya sardalyesi da dahil, yediğimiz balık türlerinden bazıları da 1900'lü yılların ortalarında neredeyse nesilleri tükenecek kadar fazla avlanmışlardır.

Yeni Çalışma: Metan Emisyonunu Azaltma Önlemleri Küresel Isınmayı 0,3 Derece Azaltabilir
BM liderliğindeki İklim ve Temiz Hava Koalisyonu (Climate and Clean Air Coalition) tarafından yayımlanan yeni rapora göre, mevcut metan emisyonu azaltma önlemleri 2045 yılına kadar küresel ısınmayı 0,3°C azaltabilir.
Rapor, petrol, doğalgaz, tarım ve atık alanlarında yaygın önlemlerin uygulanmasının iklim değişikliğini yavaşlatmak için mevcut en güçlü kaldıraçlar olduğunu ve metan gazını azaltmanın, küresel ısınmayla mücadele etmek için var olan en düşük maliyetli stratejilerden biri olduğunu ortaya koyuyor.
Metan gazı, sanayi tarafından genellikle temiz bir yakıt kaynağı olduğu düşünülen doğalgazın temel bileşeni. Ancak uzmanlara göre, insan faaliyetlerinden kaynaklanan metan emisyonları, iklimi ısıtmada CO2’den çok daha güçlü. Metan gazı, atmosferde CO2’den çok daha az bulunmasına rağmen, termal kızılötesi radyasyonu çok daha fazla emiyor ve küresel ısınma potansiyeli 20 yıllık bir zaman diliminde birim kütle başına CO2’den yaklaşık 86 kat, 100 yıllık zaman ölçeğinde de 28 daha güçlü.
Metan gazının sınırlandırılmasının sağlık ve tarım açısından önemli faydaları olduğunu ortaya koyuluyor. Troposferdik ozonun oluşumuna katkı sağlayan metanın azaltılmasının ozon hava kirliliğini azaltacağı belirtiliyor.
Metan emisyonlarını 2040’a kadar %45’e kadar azaltmak, her yıl 255.000 erken ölümü ve 775.000 acil astım vakasını önleyebilir. Küresel ölçekte tarım ürünleri verimini de yılda 26 milyon ton artırabilir.
Öncelikle petrol ve gaz sektöründeki metan tahliyesini ve sızıntıları engelleyerek, mevcut yöntemlerle metan emisyonlarını 2030 yılına kadar %30 oranında azaltılabileceğinin altı çiziliyor.
Atmosferdeki metan gazının dramatik artışı, ABD doğalgaz üretimindeki yüksek artışla da ilişkilendiriliyor. Bazı araştırmalar, ABD’deki doğalgaz endüstrisinden kaynaklanan metan emisyonlarının resmi açıklamalardan % 60 daha fazla olduğunu gösterirken, diğer çalışmalar küresel ölçekte % 25-40 daha fazla metan emisyonu olduğunu öne sürüyor.
Metan emisyonlarının azaltılması yönünde artan politikalar dikkat çekiyor.

Yeni Çalışma: Metan Emisyonunu Azaltma Önlemleri Küresel Isınmayı 0,3 Derece Azaltabilir BM liderliğindeki İklim ve Temiz Hava Koalisyonu (Climate and Clean Air Coalition) tarafından yayımlanan yeni rapora göre, mevcut metan emisyonu azaltma önlemleri 2045 yılına kadar küresel ısınmayı 0,3°C azaltabilir. Rapor, petrol, doğalgaz, tarım ve atık alanlarında yaygın önlemlerin uygulanmasının iklim değişikliğini yavaşlatmak için mevcut en güçlü kaldıraçlar olduğunu ve metan gazını azaltmanın, küresel ısınmayla mücadele etmek için var olan en düşük maliyetli stratejilerden biri olduğunu ortaya koyuyor. Metan gazı, sanayi tarafından genellikle temiz bir yakıt kaynağı olduğu düşünülen doğalgazın temel bileşeni. Ancak uzmanlara göre, insan faaliyetlerinden kaynaklanan metan emisyonları, iklimi ısıtmada CO2’den çok daha güçlü. Metan gazı, atmosferde CO2’den çok daha az bulunmasına rağmen, termal kızılötesi radyasyonu çok daha fazla emiyor ve küresel ısınma potansiyeli 20 yıllık bir zaman diliminde birim kütle başına CO2’den yaklaşık 86 kat, 100 yıllık zaman ölçeğinde de 28 daha güçlü. Metan gazının sınırlandırılmasının sağlık ve tarım açısından önemli faydaları olduğunu ortaya koyuluyor. Troposferdik ozonun oluşumuna katkı sağlayan metanın azaltılmasının ozon hava kirliliğini azaltacağı belirtiliyor. Metan emisyonlarını 2040’a kadar %45’e kadar azaltmak, her yıl 255.000 erken ölümü ve 775.000 acil astım vakasını önleyebilir. Küresel ölçekte tarım ürünleri verimini de yılda 26 milyon ton artırabilir. Öncelikle petrol ve gaz sektöründeki metan tahliyesini ve sızıntıları engelleyerek, mevcut yöntemlerle metan emisyonlarını 2030 yılına kadar %30 oranında azaltılabileceğinin altı çiziliyor. Atmosferdeki metan gazının dramatik artışı, ABD doğalgaz üretimindeki yüksek artışla da ilişkilendiriliyor. Bazı araştırmalar, ABD’deki doğalgaz endüstrisinden kaynaklanan metan emisyonlarının resmi açıklamalardan % 60 daha fazla olduğunu gösterirken, diğer çalışmalar küresel ölçekte % 25-40 daha fazla metan emisyonu olduğunu öne sürüyor. Metan emisyonlarının azaltılması yönünde artan politikalar dikkat çekiyor.